Bu şehirle ilgili çok fazla söyleyebileceğim bir şey yok.
Caddelerin güzelliği, düzenliliği, temizliği, her şeyin insanın elinin altında olması, üniversitenin harika bir yerde konumlanmış olması... insanı cezbediyor. İlk gün karanlık ve yağmurlu gelen bu şehrin aslında insana ilham veren de bir havası var.
Her ne kadar Oslo kadar gelişmiş, İtalya kadar sıcakkanlı olmasa da, entelektüellerin buluşma noktası olabilecek yegane şehirlerden. Zürih Üniversitesi'nin ortamı çok güzel, ETH Zürih binasındaki heykellerin de güzelliği tartışılmaz. Pergamon Anıtı'nın taklitleri Zürih Üniversitesi'ndeki giriş katındaki masaların baktığı duvarları süslüyor. Güzel bir mimari, açık bir toplanma ve tartışma alanı yaratılmış sanki.
Şehir karamsar gibi biraz, ama Lucca da öyle... Bir sabah hava çok güzeldi ve evlere düşen ışığa, gökyüzüne ve havanın temizliğine hayran kaldım. Fakat en son gün maalesef yine kapalı bir hava vardı. Bu şehir de Ankara gibi, yalnız yaşamak zor olsa gerek.
Limat Nehri'nin kenarından yürümek çok güzel, hep taze bir hava var, suyun dibini görebiliyor insan.
Almanca bilmemek zor geldi ama yine de idare edebildim. Bahnhof Strasse'deki lüks mağazalardan kaçtım, ucuz ve indirimli olanlara daldım. Lüksün devamlılığı beni rahatsız etti. Caddenin genişliği ve ferahlığı güzel güzel olmasına da ben köprüden geçince Limmataque Oteli'nin arkasında kalan dar sokakları ve patika yolları daha çok sevdim. Turistik gibi görünen yerlerde çok turist yoktu, yazın Zürih güzel olmalı.
Bu resimde üniversitenin tepesi görünüyor, şehre çok yakında olan bu üniversitede harika bir insanla, profesorle tanıştım. Bana çok yardımcı oldu, çok cana yakın üç dili de mükemmel konuşan bir insan, Almanca, Fransızca ve İngilizce. Sanırım biraz İtalyanca da anlıyor. Siyaset Teorisi çalışma grubu her konuşmanın (sunumun) ardından alkışlamak yerine tahta masaya vurarak tebrik ve takdir etmeyi tercih ediyordu. İlk defa başıma gelen bu durum karşısında, işte şimdi gerçekten akademik bir ortamla karşı karşıyasın, demekten kendimi alamadım. İşin komik tarafı bizim gibi sadece nazar değmesin diye masaya vuranlar için bu da bir "nazar değmesin aman nasıl bir idrak, nasıl bir retorik, nasıl bir fikir silsilesi olarak yapılmış bir jest olabilir miydi?" gibi banal düşüncelere daldım.
Sağda yazan yazıyı ise görmemişim:
Eugène Ionesco:
Die Realität lügt, denn,
die Realität is nicht realistisch.
Es gibt nur eine Realität, die Ewigkeit
[The reality is lying, because the reality is not realistic. There is only one reality, eternity]*
Türkçe çevirisi: "Gerçek yalan söylüyor, çünkü gerçek gerçekçi değil. Tek bir gerçek var, o da sonsuzluk."
Belki de Zürih'in bu kadar entelektüelin uğrak yeri ve buluşma noktası olmasının sebebi bu.
Sunumlardan birinde De Sanctis üzerine çalışan bir siyaset felsefecisiyle tanıştım. Fernanda bana De Sanctis'in bir yazısının ETH Zürih'te duvarda yazılı olduğunu gördüğünü söyledi. Hemen yazının peşine düştü, o çok meraklıydı bu konuda, heyecanlıydı. Ben her ne kadar heyecanlı olmasam da binada yazıyı tesadüfen bulabilen de ben oldum. Hemen önünde bir fotoğraf çektirdik. Ben De Sanctis'i ilk defa duyuyordum ama arkadaşımın heyecanı beni de sarmıştı.
Güzel bir çeviri olmadı, fakat bu cümle belki de her mühendislik fakültesinde asılı olması gereken bir cümle. De Sanctis Zürih'te üniversitede Rönesans'ı anlatmıştı, Machiavelli'nin Prens dışındaki kitaplarından bahsetmişti.
Dadaistlerin tiyatro ile savaş karşıtlıklarını sergiledikleri yer Cabaret Voltaire alternatif bir bar olmuştu:
"Cabaret Voltaire. Under this name a group of young artists and writers has been formed whose aim is to create a centre for artistic entertainment. The idea of the cabaret will be that guest artists will come and give musical performances and readings at the daily meetings. The young artists of Zurich, whatever their orientation, are invited to come along with suggestions and contributions of all kinds. -Zurich, February 2, 1916"**
Burda bir iki bira içtik arkadaşımla, kendisi beni hep alternatif yerlere götürdü. Ama maalesef alternatiflik bile alınır satılır bir şeydi artık, o bile bir markaydı. Alternatiflik bile belki gerçeklikten ve gerçekdışılıktan uzak bir şeydi. Her şeyin eridiği bir çağdayız. Ergenlerle dolu olan bu barda kendimizi yaşlı hissedip dışarı çıktık ...
Bazı Toskana renkleriyle karşılaşmak beni mutlu etti.
Sokakları sevdim en çok. Ama sokaklardan dağlara çıkamadım. En çok içimde o kaldı.
En çok da yeşil başlı ördekleri gördüğümde heyecanlanacak kadar salağımdır:) Aarhus'ta olduğu gibi, şehrin içinde, nehrin içinde en güzel şeylerden biri bence bu manzara.
Bir de Zürih'ten dönerken Milano'ya giden trende Alpleri izledim, ve sırf Alpler için oraya bir daha gitmeye karar verdim. Kendime söz verdim, sırf o dağları bir daha izlemek için bir daha gideceğim. Ne de olsa deniz insanı değilim ben biraz daha dağlara yakınım... Sıcak sularda bir tatil de fena olmazdı tabii.
*website: http://zurich1200fountains.wordpress.com/2013/01/06/125-schipfe-2/
**Lütfen wikipedia'ya bakınız.
Caddelerin güzelliği, düzenliliği, temizliği, her şeyin insanın elinin altında olması, üniversitenin harika bir yerde konumlanmış olması... insanı cezbediyor. İlk gün karanlık ve yağmurlu gelen bu şehrin aslında insana ilham veren de bir havası var.
Her ne kadar Oslo kadar gelişmiş, İtalya kadar sıcakkanlı olmasa da, entelektüellerin buluşma noktası olabilecek yegane şehirlerden. Zürih Üniversitesi'nin ortamı çok güzel, ETH Zürih binasındaki heykellerin de güzelliği tartışılmaz. Pergamon Anıtı'nın taklitleri Zürih Üniversitesi'ndeki giriş katındaki masaların baktığı duvarları süslüyor. Güzel bir mimari, açık bir toplanma ve tartışma alanı yaratılmış sanki.
Şehir karamsar gibi biraz, ama Lucca da öyle... Bir sabah hava çok güzeldi ve evlere düşen ışığa, gökyüzüne ve havanın temizliğine hayran kaldım. Fakat en son gün maalesef yine kapalı bir hava vardı. Bu şehir de Ankara gibi, yalnız yaşamak zor olsa gerek.
Limat Nehri'nin kenarından yürümek çok güzel, hep taze bir hava var, suyun dibini görebiliyor insan.
Almanca bilmemek zor geldi ama yine de idare edebildim. Bahnhof Strasse'deki lüks mağazalardan kaçtım, ucuz ve indirimli olanlara daldım. Lüksün devamlılığı beni rahatsız etti. Caddenin genişliği ve ferahlığı güzel güzel olmasına da ben köprüden geçince Limmataque Oteli'nin arkasında kalan dar sokakları ve patika yolları daha çok sevdim. Turistik gibi görünen yerlerde çok turist yoktu, yazın Zürih güzel olmalı.
Bu resimde üniversitenin tepesi görünüyor, şehre çok yakında olan bu üniversitede harika bir insanla, profesorle tanıştım. Bana çok yardımcı oldu, çok cana yakın üç dili de mükemmel konuşan bir insan, Almanca, Fransızca ve İngilizce. Sanırım biraz İtalyanca da anlıyor. Siyaset Teorisi çalışma grubu her konuşmanın (sunumun) ardından alkışlamak yerine tahta masaya vurarak tebrik ve takdir etmeyi tercih ediyordu. İlk defa başıma gelen bu durum karşısında, işte şimdi gerçekten akademik bir ortamla karşı karşıyasın, demekten kendimi alamadım. İşin komik tarafı bizim gibi sadece nazar değmesin diye masaya vuranlar için bu da bir "nazar değmesin aman nasıl bir idrak, nasıl bir retorik, nasıl bir fikir silsilesi olarak yapılmış bir jest olabilir miydi?" gibi banal düşüncelere daldım.
Daha fazla saçmalamadan yeni resimlere geçelim:
"Büyük fikirler yaratmalıyım,
Ve inanıyorum ki,
Eğer bana yeni bir dünya yaratmam için
Bir kontrat verilirse
Bunu yapacak kadar deliyim."
Giovanni Battista Piranesi
Sağda yazan yazıyı ise görmemişim:
Eugène Ionesco:
Die Realität lügt, denn,
die Realität is nicht realistisch.
Es gibt nur eine Realität, die Ewigkeit
[The reality is lying, because the reality is not realistic. There is only one reality, eternity]*
Türkçe çevirisi: "Gerçek yalan söylüyor, çünkü gerçek gerçekçi değil. Tek bir gerçek var, o da sonsuzluk."
Belki de Zürih'in bu kadar entelektüelin uğrak yeri ve buluşma noktası olmasının sebebi bu.
Sunumlardan birinde De Sanctis üzerine çalışan bir siyaset felsefecisiyle tanıştım. Fernanda bana De Sanctis'in bir yazısının ETH Zürih'te duvarda yazılı olduğunu gördüğünü söyledi. Hemen yazının peşine düştü, o çok meraklıydı bu konuda, heyecanlıydı. Ben her ne kadar heyecanlı olmasam da binada yazıyı tesadüfen bulabilen de ben oldum. Hemen önünde bir fotoğraf çektirdik. Ben De Sanctis'i ilk defa duyuyordum ama arkadaşımın heyecanı beni de sarmıştı.
"Prima di essere ingegneri voi siete uomini"
Mühendis olmadan önce unutmayı ki insansınız....
Güzel bir çeviri olmadı, fakat bu cümle belki de her mühendislik fakültesinde asılı olması gereken bir cümle. De Sanctis Zürih'te üniversitede Rönesans'ı anlatmıştı, Machiavelli'nin Prens dışındaki kitaplarından bahsetmişti.
Dadaistlerin tiyatro ile savaş karşıtlıklarını sergiledikleri yer Cabaret Voltaire alternatif bir bar olmuştu:
"Cabaret Voltaire. Under this name a group of young artists and writers has been formed whose aim is to create a centre for artistic entertainment. The idea of the cabaret will be that guest artists will come and give musical performances and readings at the daily meetings. The young artists of Zurich, whatever their orientation, are invited to come along with suggestions and contributions of all kinds. -Zurich, February 2, 1916"**
Burda bir iki bira içtik arkadaşımla, kendisi beni hep alternatif yerlere götürdü. Ama maalesef alternatiflik bile alınır satılır bir şeydi artık, o bile bir markaydı. Alternatiflik bile belki gerçeklikten ve gerçekdışılıktan uzak bir şeydi. Her şeyin eridiği bir çağdayız. Ergenlerle dolu olan bu barda kendimizi yaşlı hissedip dışarı çıktık ...
Bazı Toskana renkleriyle karşılaşmak beni mutlu etti.
Sokakları sevdim en çok. Ama sokaklardan dağlara çıkamadım. En çok içimde o kaldı.
En çok da yeşil başlı ördekleri gördüğümde heyecanlanacak kadar salağımdır:) Aarhus'ta olduğu gibi, şehrin içinde, nehrin içinde en güzel şeylerden biri bence bu manzara.
Bir de Zürih'ten dönerken Milano'ya giden trende Alpleri izledim, ve sırf Alpler için oraya bir daha gitmeye karar verdim. Kendime söz verdim, sırf o dağları bir daha izlemek için bir daha gideceğim. Ne de olsa deniz insanı değilim ben biraz daha dağlara yakınım... Sıcak sularda bir tatil de fena olmazdı tabii.
*website: http://zurich1200fountains.wordpress.com/2013/01/06/125-schipfe-2/
**Lütfen wikipedia'ya bakınız.
Yorumlar
Yorum Gönder