Ana içeriğe atla

Kayıtlar

hayat etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Ağaç

Ağaç İnsanların üzüntüleri hep kendinedir. Hep kendine. Yalnız kalırız çok üzüldüğümüzde, yalnız olduğumuz için üzüldüğümüzde, yalnız kaldığımızı düşündüğümüzde ve insanlıktan çıkınca. Bunlar işte insana kendisinin de insan olduğunu hatırlatır. Ve bir şey daha hatırlatır insana: zayıflıklarını, farklılıklarını, kopukluklarını. Onun da yüreğinden böyle şeyler kopuyordu. Yalnızlığını sorgulamanın ötesinde daha başka şeyler vardı ve bunlar onu rahatsız ediyordu, en başta gelen şey de belki de şimdiye kadar hiç kimseye bir gıdım bile güvenmemiş olmasıydı ve en güvenmediği insanların onun için güvenilir şeyler yapması, en güvendiği insanların onu yarı yolda bırakması aslında şunu anlatıyordu: sezgileri ve içgüdüsü bir hayvanınkinden çok daha uzaktaydı. Kendini yalnız hissetmesi için çok sebep vardı ama sezgilerini kullanamadığı için kendisini hayvanlar aleminde de yer bulabilecek bir konuma getirememekteydi. Bu nedenle de gitmekle kalmak arasında kaldı. Hangisi daha doğruydu? Gitm

Geçmişten

Ciddi anlamda sorun ya şıyorum, sanırım bunda kendimi herkesin ve her şeyin  merkezinde görmemin neden olduğu bir durum var. Ama bunu yapmadan duramıyorum, dünya başma yıkılınca zannediyorum ki tek benim dünyam benim başıma yıkıldı. Anneme boru taktıkları zaman, ilk aşkta yaralandığım zaman, ilk defa reddedildiği zaman makalem hep bunları yaşadım. Sanki bunu yaşayan tek bendim sanki ilk bendim. Sanki acım onulmazdı. Onulmaz acı yok ki. Onulmaz yara var belki ama acı yok. Bir yandan da bıktım zannediyorum halbuki tüm makaleleri merakla okuyorum. İyi yazmak için elimden geleni yapmak istiyorum. Ama akademide olsun yazımda olsun bir şeyler önümde bir duvar gibi duruyor. Hani bir dili öğrenirken insanın dili ilk etapta dönmez de sonradan farkında olmadan akıcılık kazanır ya konuşma. İşte ben o dilin hala dönmediği noktadayım maalesef. Bazen sabahları feci bir vücut ağırlığı ve depresyonla uyanıyorum. Canım hiçbir şey yapmak istemiyor. Bebekler ve kediler görüyorum rüyamda. Bedenimi u

rönesansa direnç

--> Rönesansa Direnç Floransa Rönesans resimlerinde her zaman birkaç melek bulunur. Hastalık, doğum, zaferler, savaşlar, kavgalar, diplomatik davetler, din adamları, azizler... Ne zaman bu tablolara baksam şöyle düşünürüm, drama olmasaydı hayat bomboş mu olurdu? Bir arkadaşımın şu sözlerini dün gibi hatırlarım, Dostoyevski okumuyorum, çünkü çok depresif. Depresyonda girmeden düze çıkmak mümkün mü, karanlığı delmeden ışığa ulaşmak mümkün mü? Veyahut şöyle diyelim bu dünyaya acı çekmek için geldiysek daha güzel bir dünyayı hayal etmek için karanlıktan kaçmaya çalışmamak mümkün mü? Tüm bu sorular kafamı kurcalıyordu. Piazza SS. Annunziata Duomo Floransa'da bir kitapçı Floransa'da bir kitapçı  Bu arada kiliseden çıktım. Kilisenin zengin olduğunu düşündüğüm halde iki Euro kadar Santissima Annunziata’nın kutusuna bağış bıraktım. Elbette ki kilisenin bizim gibi sıradan insanların bağışlarına ihtiyaçları vardı (!). Zengin mengin, ister

Yeni bir ev ve düşündürdükleri

Yeni evimize taşınmak üzereyiz. Eski evimizin penceleri dökülmekte. Her yerden küf fışkırıyor. Bir yandan kışın hiçbir şekilde izole olmayan bu evden kurtulduğumuz için mutluyuz. Bir diğer taraftan burda üç seneden fazla yaşadık. Gerçi ben bir süre yurtdışındaydım ama burayı hep evim olarak algıladım. Yurtdışındayken bile evimi özledim. Çalışırken burda bulduğum huzur bana ayrı bir sıcaklık verdi. Yeni yere taşınmak için heyecanlıyız ama bir o kadar da stresliyiz. Komşularla anlaşabilecek miyiz? Her şey yolunda gidecek mi? Düzenimizi güzelce oturtabilecek miyiz? Evimize güzel bakabilecek miyiz? Eğer olursa orda kalabalıklaşabilecek miyiz? Heyecanlıyız. Kedimizin hiçbir şeyden haberi yok. Sadece günlerini yemek içmek ve uyumakla geçirmekte. Neyseki bu aralar astımı çok kötü değil, çok öksürmüyor. Tahminen bu küften uzakta yeni evde daha da rahat edecektir. Bizim için de iyi olacaktır eminim. Eski yılı geride bırakıp, nostaljik davranıp, bir yandan da geleceğe umutla bakıp şizofre

Bir yılın sonunda

2019 ne kötü bir seneydi. Nerdeyse tüm sene işsizdim. İşsizliğin güzel tarafı şu: kendinizle baş başa kalıyorsunuz ve neyin önemli olduğunu düşünmek için biraz daha vakit bulabiliyorsunuz. O nedenle bu işsizlik her ne kadar ceplerim boş gezmeme sebebiyet verdiyse de bir yandan da beni düşünmeye ve kendimle baş başa kalıp şiir yazmaya ve resim yapmaya sevk etti. İş ararken bile bir sürü şey öğrendim. İtalyanca ders almaya başladım, İtalyancam bir hayli ilerledi. Artık Bartleby - Herman Melville kitabını bile İtalyanca okur hale geldim. İtiraf etmeliyim ki hâlâ bilmediğim bir sürü kelime var. Yine de büyük bir başarı sayılır, çünkü bir sene önce olsa bir paragraf okur, kitaptan korkar ve kitabı kapatırdım. Bir daha da asla geri dönmezdim. Fransızca kursuna yazıldım, bir ay da olsa, dil yeteneğimin gittikçe zayıfladığını gördüm ama basit Fransızca kelimeleri anlayabilmek beni bir nebze de olsa rahatlattı. Hani öğrenmeden önceki o bulutlu bilinçaltı hali var ya ben işte Fransızca diyi

Deneme: Bilim ve Hayat

Bilim kadını olacağıma inanmadım çok fazla. Çok inanasım da yok çünkü batıl inançlarım vardır. Bıçağı elden ele vermem, kahve falına bazen inanırım, nazara inanırım ve kimi zaman kendi kendime değiştirebileceğim konularda dahi dua ederim. Hiçbir zaman aşırı pozitivist olmadım. Olmak da istemedim. Ama bilim kadını olmak için bazı şeylerin olmazsa olmaz olduğuna inanıyorum. Yürek lazım bilim kadını olmak için. Çünkü bilim de birçok dal gibi erkekler tarafından yönetilen ve ele geçirilen bir alan. Hem de profesör X'ten harika bir referans mektubunuz yoksa işiniz zor. Hele İtalya'da bu işler referanssız yürümüyor. Her şey birinin sizin hakkınızdaki pozitif değerlendirmesine ve o birinin ne kadar tanınan ve bilinen biri olduğuna bakıyor. Futbolcu değilsin ki attığın golleri değerlendirsinler. Yürek istediği kadar aile desteği de istiyor. Aileniz sizi anlamazsa yandınız. Ailem olmasaydı bu noktaya gelemezdim bile... Her parasız ve işsiz kaldığımda bana yardım ettiler. Hiçbir z

Hit and Run

have been to the parks and libraries have also seen atrocities have run after the prey which was an echo of empty words I heard it in the distance  ran towards endlessly  thinking and hoping acting almost carelessly  then came mindfulness and permanent make up  apple facebook and whatsup and societal appreciation on social media  it was weird yet confusing  so I kept on refusing  that I did not do it for fame  and in fact, I was in their frame  when I bought that dress online  knew that this was not going to be the only one  it seems we are all rejected from earth  some die and some kill and some just live like a bird  and it overwhelmed me to think about it  I arrived at nowhere sailing my boat  so I took an oath  to find a solution  yet not there  and one is to wait for  the other is to scare and the other is hit and run  another is try try try till you die  I chose the last one and am trying  jumping without

Korku

--> Mayıs geldi ama Çok üşüyorum ve çok korkuyorum,  Belki de kartpostallardır beni ayakta tutan. Zaman geçiyor ve ben düşünüyorum. Nerde yanlış olan ve hatayla yoğrulan. Yazmak istiyorum ama gözlerim yanıyor. Yeşiller çevremde ama ben hep beyaza bakıyorum Beynime şimşekler saplanıyor kimi zaman Kalbimi açmaktan korkuyorum Tek korkmadığım o Tüm yükümü yüklenmiş gidiyor Saçları beyazladı beni dinlemekten Ama vazgeçmedi üzülmekten Kalbi şeffaf gönlü serin Sakin ve tatlı ve akıllı bir kuş o Her gün kulağıma fısıldıyor Yola devam. Belki de bazı şeyler güzel giderken Bazı şeyler yok oluyor Nerde o tuttuğunu koparan Hikaye yayımlayan Bir kuru dal Bir bulanık su şimdi Eklemlerim ağrır bazı akşamlar Fırçam ve suluboyam kenarda durur Ben kelimeler üretmeye çalışırım Akıllı kelimeler Bilimsel cümleler Özetler Özgünlükler Ama akşamları bir telefon çalar Türkçede bulurum kendimi Hem mutlu olurum hem mutsuz Dostlu

Zaman

Bu zaman dostlarla geçti Aileyle, yemekle, gülmekle geçti Yürüyünce ayaklarıma kara sular indi Saat farkından uykum geldi Zaman hızla geçip gitti Ankara'da Kayseri bile kalabalık ve hızlı idi İstanbul'da hiçbir şeyin önemi yok Mühim olan koşmak idi Zaman yavaş yavaş aralarken perdeleri Gösterdi bana ışıltılı gözlerini Sana dostlar, işler, sözcükler verdim, dedi Bir baktım ki saçlarıma aklar serpip gitti Hadi şimdi bana de ki Her şey tamsa ölüm gelir Aman dedim korkumdan Hiçbir şey tam değil Ama bırak, böyle kalsın

Zaman geçecek mi çalı diplerinde?

Şu gençliğimizdeki cesaret ve delilik yerini ev haline, ailelere, çocuklara ve korkuya bırakıyor. Ama aslında en güzeli oydu, o zaman gençtik, ailemiz de bu kadar yaşlanmamıştı. Şimdi ise korkulmayacak şeylerden korkar olduk, börtü böcekten tut bir lidere kadar. Ne hallere geldi bu yürek değil de çarıkmış dediğimiz kalp, çarık oldu da unuttu mu yürekliğini? Nerede kaldı cesaret, ne zamandan beri korkuyoruz öcülerden, böcülerden, ne zamandan beri korkuyoruz, ne güzeldi o gençliğimiz Taksim'de geçen, öğleden sonra gider otururduk sokakta püfür püfür eserdi rüzgar saçlarımızda, ve biz özgürlüğü tadardık kendimizce ana babamızın parasıyla. Şimdi ise alışveriş merkezlerinde, hediye almak için girdiğim kuyruklarda geçen ömrüm benim tamamen sisteme adapte olmuş tüketici ve sessiz insan modeline dönüştüğümü kanıtlıyor. Korkularım azaldı mı derseniz, aslında hiç de azalmadı, bu hayata bir şey bırakmadan gitmek belki de en büyük korkum. Bu seneleri nasıl hatırlayacağız, ne diyeceğiz çocukla

Mayıs Ekim kadar Üretken Değil

Biten Arkadaşlıklar

Helal olsun sana Şah artık açık açık yazabilirsin. Biten arkadaşlıklarını, çıkar için ideoloji için. Kıskançlık için ve sevgisizlik için. Gerçekten sevmemiş olmak için, biten tüm arkadaşlıklara gelsin bu yazı. Bir dostumu kaybettim çünkü ayrı fikirlerdeydik Bir dostumu kaybettim çünkü bana kızdı Bir dostumu kaybettim sebebini bile bilmiyorum Gerçekten bilmiyorum neden böyle oldu Kaybolup gittiler düşen yıldızlar gibi Oysa güzeldi günlerimiz Aydınlıktı sözler Paylaşırdık her şeyi Kınamazdık canım o kadar Yoksa kınar mıydık Ben kimseyi aptal bulmadım Ya da tembel Uyardığım olmuştur Belki kimi zaman Çok şey istemişimdir Ne de olsa vermeyi de severim Ama ya hesap yaptılarsa ve dedilerse Ben ona daha çok verdim kim bilebilir ki insanlar neden gelir hayatımıza neden gider neden kırar dökerler giderken güzel güzel gidilmez hiçbir zaman kimisi de geri döner ama yürek kabul etmez kimisi rüyana girer ama aramazsın bir kere bile koparsın zamanla bilemezsin bilemezsi

Lucca and other cities or Other cities and Lucca

Every time I come to this city I am amazed at how many memories have been collected here, how much time was spent working, thinking, drinking and loving. Whenever I come here I think about how much laughter I had with friends, of all the nights we spent walking back from bars making stupid jokes, how many days we spent walking on the walls, talking about everything: life, politics, love, relationships, IMT.  Somehow it is easy to work here; it is silent and it is magical, in a way. But if you stay in Lucca for too long you forget that there is an outer world and what happens is that as soon as you get into the outer world, you realize that there are more inspiring things than this city. There are certainly less claustrophobic cities than Lucca. One cannot breathe as comfortably as one does in Istanbul, especially getting out of the plane and smelling the air of Istanbul, that air of liberation, that air of salvation, the smell of home even though my real home is Kayseri. As I sai