Son zamanlarda fazlasıyla tembelleştim, blogumu ihmal ettim, üç beş okuyucumdan da kendimi mahrum ettim. Onlar da bana "aman neden yazmıyorsun?" demediler. Ben yazmadan durabilir miyim, içimde öyle bir zehir var ki ne kadar yazarsam yazayım bitmez. Kanımda sürekli dolaşan ve kalbimde taşikardiye sebep olan bir zehir bu. Bir arkadaşım sayesinde keşfettim Tagor'u. İlk keşfettiğim şiiri şu oldu: Dungeon He whom I enclose with my name is weeping in this dungeon. I am ever busy building this wall all around; and as this wall goes up into the sky day by day I lose sight of my true being in its dark shadow. I take pride in this great wall, and I plaster it with dust and sand lest a least hole should be left in this name; and for all the care I take I lose sight of my true being. Rabindranath Tagore Sonra başka şiirlerini de keşfettim elbette ama henüz kendi beğendiklerimi seçecek kadar vaktim olmadı. Benim zindanlarımda var olan eski sevgililer i
Sevinçten uçardım hasta oldum mu Kırkı geçerse ateş çağrırlar İstanbul'a Bi' helallaşmak ister elbet di mi oğluyla Tifoyken başardım bu aşk oy'nunu Oh dedim göğsüne gömdüm burnumu Can Yücel