Ana içeriğe atla

İç karartıcı bir yazı

Nefes alamamaya başladı. Geçmiş ağır geliyordu. Geçmiş çok fazlaydı. Gelecek ise belirsizdi. Oturduğu yerde ofiste yavaş yavaş çevirilerini yapmaya devam etti. Bazen gözleri doluyordu. Konsantrasyonu çok zayıftı. Biliyordu ki hayatında daha önceden kavgasını verdiği her şey anlamını yitirmiş gibiydi. Yok yok bugün pek normal değildi.

Ayrılıkların hepsi gururlu bir kadının ayrılıklarına sahip çıkmasındandı. Şimdi anlamsız geliyordu hepsi ona.

Sonra 1 Mayıs’ta yediği biber gazı, o da anlamsızdı.

Afrika’ya gidişler. Onlar da mı anlamsızdı? Ne kadar anlamıştı yaşadıklarından? Napmıştı o kahve gözle kahve tenli güzel gülüşlü çocuklar için? Ne yapmıştı ki? Hep bir şeylere araç olmaktan ve rastgele yaşamaktan başka.

Annesinin gidişi ağır geliyordu. Güç geliyordu. Ona ihtiyacı vardı. Çocuk da değildi ya bunu kaldırmalıydı. Yoksa hocasının dediği gibi yavaş mı koşmalıydı, sonradan mı vurmuştu bu travma?

Ağır geliyordu. 4 aydır stajyer olmak.

Ağır geliyordu. Dostunun Amerika’ya gitmesi.

Ağır geliyordu sevgilisinin askerde olması ve onu görememek.

Ağır geliyordu Kayseri’deki eve tek başına giderse evde rahat uyuyamayacağını bilmek. Annesinin eviydi orası. Annesi yoktu. Oraya kardeşleri olmadan da gidemezdi.

Ağır geliyordu hayat.

Ağır geliyordu kar.

Ağır geliyordu grip ve kızsal mazeretler bir arada.

Ağır.

Ağır ağır yürüyordu ama ağır ilerleyiş de ona ağır geliyordu. Hızlı çağa adapte olmak için yetişmiş nesildendi çünkü. Annesi gibi güçlü olamayışını sorguluyordu çoğu zaman. Annesinin sesi olmadan karar almak ve hayatla boğuşmak ağır geliyordu. Fazlasını beklememek ağır geliyordu. Fazlasını istememek ağır geliyordu. İşte bu yüzden nefes alamıyordu.

Eskisi gibi kolay kapmamak olayları, gittikçe daralan vakit ağır geliyordu.

Basılmayan hikayeler ağır geliyordu.

Emaillere gelmeyen cevaplar ve unutan dostlar ağır geliyordu.

İnsanların bir yudumluğu, insanların sessizliği, insanların çaresizliği ağır geliyordu.

Ama en çok kendi çaresizliği.

Kendi çaresizliğinin diğer tüm çaresizliklerden ağır gelişi de ağır geliyordu.

Onu deneyenler ağır geliyordu. Onun sabrını ve tavrını merak eden erkekler. Garip geliyordu ama onlarla uğraşmak ağır geliyordu.

Kaç kişi için çabalayabilirdi? Eskiden buna daha çok gücü vardı. Hala da gücü var ama diyordu ama bir ağır gelmese bana yapmam gerekenler. Düşünmeden yapmak lazım. Neredeyse otomatikçe. Yaptığın işe konsantre. Sadece onu düşünerek, bitirmek her şeyi. Çevirileri, tezi, dökmek içini sonra. Sonra beklemek zamanını. Kayseri’ye gideceğin zamanı, sevgilini göreceğin zamanı, kendini tekrar etmeyeceğin zamanı. Beklemek ağır geliyordu. Bağımsızlığını kazanamamış olmak ağır geliyordu. Annesinin yanında olmayışı ve belirsizlikle mücadele etmek ağır geliyordu.

Durgundu. Olgundu. Dingindi. Huzurluydu. Ama nefes alamıyordu.

Nefes almak istiyordu. Karlara çıkmak, karlara basmak. Rüzgarı hissetmek. Bir kitapçıya girmek. Gençliğine dönmek. Hep mücadele etmek, hep öğrenmek, hep anlamaya çalışmak. Seviyordu öylesini. Seviyordu sinemaları. Seviyordu hayatı. Ama "şimdiki zaman" ağır geliyordu.

Yazdı. Ağırlık hafifledi. Okuyanların sırtına yükledi yükü, şimdi paylaştı ağırlığını. Ağırlığını başkalarıyla paylaşmak da ağır geliyordu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

her şey ara verince güzel

 Şimdi eski günlerdeki gibi yine kütüphaneye geldim. Kendi kendime çalışmaya çalışıyorum.  Çalışmadan bir yazayım dedim, ne de olsa uzun zaman oldu.  Akademik alanda ufak projelerde çalışıyor, makaleler üretmeye devam ediyorum. Beynimin eskisi gibi keskin bir şekilde işlemediğini fark etsem de böyle biraz yalnız kalıp bir şeyler yapmak beni rahatlatıyor, hem daha iyi konsantre oluyorum.  Her şey ara verince güzel. Annelik bile öyle.  Geçenlerde Lost Daugther'ı izledim, zaten kitabını da okumuştum yıllar önce, herhalde 2015 yılıydı yahut 2014 yılıydı. Filmi de güzel olmuş, aktristler de harika. Çok beğendim. Sanırım film ile kitabı daha iyi anladım bile diyebilirim. Olivia Colman zaten harika bir iş çıkarmış her zamanki gibi. Bir bakışı bin kelimeye bedel.  Doğal olarak anne gibi hissetmemekten öte sanırım, anne gibi hissetmeyi çok sevmekle beraber belki bu yükün altında biraz ezilmek söz konusu olabilir birçok kadın için. Yahut annelik öyle baskın hale gelir ki ilişkimizi unuturuz.

Biten Arkadaşlıklar

Helal olsun sana Şah artık açık açık yazabilirsin. Biten arkadaşlıklarını, çıkar için ideoloji için. Kıskançlık için ve sevgisizlik için. Gerçekten sevmemiş olmak için, biten tüm arkadaşlıklara gelsin bu yazı. Bir dostumu kaybettim çünkü ayrı fikirlerdeydik Bir dostumu kaybettim çünkü bana kızdı Bir dostumu kaybettim sebebini bile bilmiyorum Gerçekten bilmiyorum neden böyle oldu Kaybolup gittiler düşen yıldızlar gibi Oysa güzeldi günlerimiz Aydınlıktı sözler Paylaşırdık her şeyi Kınamazdık canım o kadar Yoksa kınar mıydık Ben kimseyi aptal bulmadım Ya da tembel Uyardığım olmuştur Belki kimi zaman Çok şey istemişimdir Ne de olsa vermeyi de severim Ama ya hesap yaptılarsa ve dedilerse Ben ona daha çok verdim kim bilebilir ki insanlar neden gelir hayatımıza neden gider neden kırar dökerler giderken güzel güzel gidilmez hiçbir zaman kimisi de geri döner ama yürek kabul etmez kimisi rüyana girer ama aramazsın bir kere bile koparsın zamanla bilemezsin bilemezsi

Goodreads

Goodreads  Son zamanlarda sabahları erken kalkıp birkaç saat boyunca beynimi çalıştırdıktan sonra tekrar uykuya dalma ihtiyacı hissettiğimi görüyorum. Gerçekten de sabah insanın zihni daha bir net çalışıyor. Ben genelde hesap kitap yaparak ve email yazarak geçiriyorum bu zamanı, oysaki yazmalı çizmeli okumalı.  Bu sene ilk defa goodreads'te amaçladığım kitap okuma sayısına erişmiş bulundum. Sayı düşüktü, sadece 15 kitap okuyabildim. Ama o da hiç yoktan iyidir, bu arada yarıda bıraktığım on kitabı saymıyorum, Puslu Kıtalar Atlası, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Bobbi Brown Makeup Manual, ve bir sürü kedilerle ilgili İtalyanca kitap, Alda Merini'nin denemelerinin olduğu harika bir kitap. Bu kitapların hepsi yarım kaldı. Okuyamadım bitiremedim fakat başucumda duruyor. Hadi Alda Merini kısa kısa yazmış bölünse de kitabın sürekliliğine bir zarar gelmiyor fakat romanlarda tabii ki ciddi bir unutma sürecine giriyorum. Mesela Puslu Kıtalar Atlası'nı nedense sevemedim halbuki herkes s