Tam da şehit haberlerinin üzerine yazmışken, "ah bir anne olsam, ne kızardım şu devlete, şu askere, şu insanlara" diye, Anneler Günü geldi çattı.
Bana sorarsanız, ki sormasanız da gevezelik edecek gibiyim, ben bugün hiçbir şey hissetmiyorum. Hiç de hissetmedim. Annemi her ayın ikinci haftasında düşünmekteyim ben zaten. Bugün özellikle düşündüm dersem yalan olur. Sanırım bunda hep yanımda olan arkadaşların da etkisi oldu: Aysun'um benimle kahvaltı yaptı, kahve içti, derken Botero'yu görmeye gittik Pera Müzesi'ne... Kalbim soğudu mu? Kalbim taş mı oldu? Yok olmadı da alışıyorum galiba yavaş yavaş. Belki de kendimi ve geleceğimi düşünmekten annemi düşünmeye vakit bulamadım. Annem yaşıyor olsaydı gelecek günler daha anlamlı ve güzel olacaktı, diye düşünmeme rağmen o olmadan da o varmış gibi geleceğimi çizebilecekmişim ve bu hayatta yaratıcılık adına bir şeyler yapabilecekmişim gibi bir hisse kapıldım. O olmadan da kızımın adını Ayşe koyabilirim. O olmadan da güzel işler başarabilirim. O nasıl olsa bunları görecektir. Görüyordur. Hatta kendimi sürekli izleniyormuş gibi hissediyorum:)
Onu ihmal ettiğim zamanlar çoktu. Kırdıklarım. Üzdüklerim. Yıprattıklarım. Anlamadıklarım. Anlamak istemediklerim. Anlayamadıklarım. O da beni anlayamazdı birçok zaman. Mükemmeliyetçi bir kadındı, hep daha iyiye gitmemi isterdi. Hep boş şeylerle vakit kaybetmememi, hep olayların sosyal boyutunu düşünmemi sağlardı ister istemez. Biliyordum ki o kendisini ve bizi düşündüğü kadar, çevresindekileri, arkadaşlarını ve hastalarını düşünürdü.
Onunla ilgili bir kitap yazacağıma dair söz verdim ben de. Yazacağım da bir başlasam. Nasıl başlamalı? Ne anlatmalı? Eski günlükleri okuduğumda ona ergenlik zamanındaki kızgınlıklarımı görüyorum. Tepem atıyor. Bir kere de diyorum, şu anneciğine sevecen yaklaşmış mısın?
Eminim öyle zamanlar da oldu. Ona şiirler okurdum o hastayken. Onunla her yere giderdim. Tek o sevinsin diye. Sonra yine tek o sevinsin diye güleryüzlü ve tatlı sözlü davranırdım insanlara. İstemesem bile bazen, o moda girerdim kendimce. O beni hep tatlı, hep güleryüzlü görmek isterdi. Beni somurtkan gördüğü zaman "suratını asınca hiç çekilmiyorsun" derdi.
Ben ona benzediğim zamanlarda kendimle gurur duyuyorum. Ama maalesef onun gibi istediğim mesleği henüz bulabilmiş değilim. O bir doktordu. Bu iş için biçilmiş kaftandı. Yorulmak bilmezdi, çok çalışkandı. İşinde çok iyiydi. Hem insanlara faydası dokunuyordu, hem çevresi tarafından takdir ediliyordu. Birçok vakadan bahsederdi: Gözüne şiş batanlar, kömür parçası kaçanlar, yavaş yavaş körleşenler... Bazen rüyasında görürdü ameliyat yaptığını, kötü geçen ameliyat kabus olurdu ona. Doktor Bey derlerdi Ayşe Samuk'a. İşte onun gibi ben de eğitimimi, emeğimi, yeteneğimi kullanabileceğim ve çalışmaktan asla gocunmayacağım bir mesleğe sahip olmayı ne kadar isterdim.
Annem benim yaşımdayken ablamı doğurmuştu. Ne garip, ben çocuk düşünecek zamanların daha çooook uzağında olduğumu zannediyorum.
Elbette fark ediyorum: O Ayşe'ydi, ben onun kızıyım. Biz farklı insanlar olmak üzere yaratıldık, farklıyız da tüm inanılmaz fiziki ve karakteristik benzerliklerimize rağmen.
Zamanında ben bir şiir yazmıştım. Benim için en ısrarcı, en çalışkan, en pratik, en güzel "etimek tatlısı" yapan, en güzel "kabak çıtması" yapan, en güzel katarakt ameliyatı yapan, en hızlı yürüyen, en dürüst, en sulugöz, en sıcak, en hastalık hastası, en aşık, en gür saçlı, en romantik, en hınzır, en çocuksu, en okuyan, en gece kuşu, en şık, en elmacık kemikli, en uzun parmaklı, en güzel gülüşlü, en çok düşünen, en yatırımcı, en en en kadın hayatımdaki. Ona zamanında yazdığım şiiri buraya koymaktan başka bir şey yapamıyorum. Daha fazlası şu an elimden gelmiyor. O nedenle lütfen beni bağışlayın, annem için daha yaratıcı şeyler, kendim için ve sizin için daha yaratıcı yazılar gelecek zamana ertelensin.
Ölümle yüz yüze gelen bir kadın
O benim annem
Elimden tuttu benim
Yaşlanınca ben onun elinden tutayım istedi
Tuttum tutmasına ama henuz gencti
O benim annem
Kabul etmek istemedi
Sadece sigarasını püfürdetti
Beni adam etti beni kadın etti
O benim annem
Çok calışkandı
Çok çilekeşti
Bazen çatlak ve deliydi
Kafasini duvara vurdu benim için
O benim annem
Ayse Samuk'tu adi
Onsuz Kayseri'de hayat devam etti
Bu hayatin bir parcasi olmayi seçti
Adımlari 27 Mayıs'ta inledi
O benim annem
Hastalarrının arkasından ağlardı
TRT2 filmi izlerdik beraber gece ikiye kadar
Ağlardık sonra üzülürdük
Sabah anlatırsın geri kalanını derdi
Ve bazen o anlatırdı filmleri bana
O benim annem
Yokluğu her an içimde
Midemden boğazıma uzanan bir urgan çekilir bazen
Arabasına biner
Evinde oturur
Piyanosuna karşı calışırım okurum
O benim annem
Saçları dalgalı ve gür
İnatçı ve mağrur
Bir adam sevdi ve sadece üç çocuk
Binlerce hasta ve geleceğe dair yatırımlar
Son dakkaya kadar düşündü hepimizi
O benim annem
Ölmeyi hiç istemedi
Ama bu dünya ayrılmak istedi ondan
En katlanılmazı da buydu belki
Sadece dedemin yanına gideceğine sevindi
Özledim ki nasıl
Bekler mi acaba beni
O benim annem
Büyüsem daha da adam olsam kadın olsam
Çocuklarım olsa adını Ayşe koysam
Sonra onlara güzel bir gelecek kursam
Sonra dağıtsam bazen şarapları içip
Bir vefasıza vurulsam yine annem gibi
Çok çekti ama bu hayatı bir o kadar sevdi
O benim annem.
O benim annem.
uzun zaman olmuş bu yazıyı buraya bırakalı... bugün uzun uzun anneni anlattım arkadaşlarıma ve üzerine bu yazıyı bulup okuyunca sanki aradan hiç zaman geçmemiş gibi, yine annenin yaptığı etimek tatlısını doktor odasında yermiş gibi, annenin "gün bugün, saat bu saat" dermiş gibi sesini duydum.. Allah rahmet eylesin.. Nahide
YanıtlaSil