Ana içeriğe atla

Bu artık bir "görev" değil

Kaç gündür şehit haberleri. Bitmeyen savaş. Özgürlük adına kimisi savaşıyor. Kimisi ölüyor. Evet "görev"lerini yaptılar. Genç yaşta ölmek bir görevin bir parçası ise, o kadar iyi yaptılar ki görevlerini artık bu yeryüzünde kimse için bir görevleri kalmadı. Kendileri için bile. Hayalleri ve gelecekleri yok artık onların. Çünkü "görev"lerini yaptılar. Artık onlar bu toprakları kurtarmak için savaşmıyorlar. Demokratik yollarla çözülemeyen bir sorunun şiddete başvurularak çözülmesi söz konusu. Onlar da bu demokrasisizliğin, bu çıkmazın, bu kavganın kurbanı. Milliyetçilik iğrenç bir biçimde tırmanıyor. Bir tarafta ben askerdeki sevgilimle konuşuyorum telefonda. Duyuyorum telefon kulübelerinde erkek sesleri birbirine karışıyor. Karışan seslerin arasında Kürtçe konuşanlar da var. Askerlik yapıyorlar beraber. Sonra bir Türk bir Kürt'ü öldürüyor, bir Kürt bir Türk'ü. Annelerin yüreği kan ağlıyor. Ne uğruna ölüyorlar? Hangi amaç için? 19'unda ölmemeli insan. Bence bu Başbuğ'un söylediği gibi bir "görev" değil. Ben bunun durması gerektiğine inanıyorum. Bir çocuk kaç yılda yetişiyor? Biz kaç yıllık ağaçları kesmeyi seviyoruz, çocuklar da ölsün varsın. Bir anne binbir çileyle büyüttüğü, kokusunu içine çektiği evladını ne uğruna kaybediyor?

Devletimiz demokrasiden bahsetmeye devam ededursun. Her şey soyut. Ölüm gerçek. Ve hepsinden daha gerçeği o anaların yüreğindeki kor. Ve hepsinden daha gerçeği şu sorunun cevaplanamaması: Yıllardır bu ülkede varolan bu savaş ateşin düştüğü yeri yakmasına sebep olduğu halde neden devam etmek zorunda? Neden biz buna hala bir "görev" olarak bakıyoruz?

Ben bir ana olsam, ah ben bir ana olsam...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

her şey ara verince güzel

 Şimdi eski günlerdeki gibi yine kütüphaneye geldim. Kendi kendime çalışmaya çalışıyorum.  Çalışmadan bir yazayım dedim, ne de olsa uzun zaman oldu.  Akademik alanda ufak projelerde çalışıyor, makaleler üretmeye devam ediyorum. Beynimin eskisi gibi keskin bir şekilde işlemediğini fark etsem de böyle biraz yalnız kalıp bir şeyler yapmak beni rahatlatıyor, hem daha iyi konsantre oluyorum.  Her şey ara verince güzel. Annelik bile öyle.  Geçenlerde Lost Daugther'ı izledim, zaten kitabını da okumuştum yıllar önce, herhalde 2015 yılıydı yahut 2014 yılıydı. Filmi de güzel olmuş, aktristler de harika. Çok beğendim. Sanırım film ile kitabı daha iyi anladım bile diyebilirim. Olivia Colman zaten harika bir iş çıkarmış her zamanki gibi. Bir bakışı bin kelimeye bedel.  Doğal olarak anne gibi hissetmemekten öte sanırım, anne gibi hissetmeyi çok sevmekle beraber belki bu yükün altında biraz ezilmek söz konusu olabilir birçok kadın için. Yahut annelik öyle baskın hale gelir ki ilişkimizi unuturuz.

Biten Arkadaşlıklar

Helal olsun sana Şah artık açık açık yazabilirsin. Biten arkadaşlıklarını, çıkar için ideoloji için. Kıskançlık için ve sevgisizlik için. Gerçekten sevmemiş olmak için, biten tüm arkadaşlıklara gelsin bu yazı. Bir dostumu kaybettim çünkü ayrı fikirlerdeydik Bir dostumu kaybettim çünkü bana kızdı Bir dostumu kaybettim sebebini bile bilmiyorum Gerçekten bilmiyorum neden böyle oldu Kaybolup gittiler düşen yıldızlar gibi Oysa güzeldi günlerimiz Aydınlıktı sözler Paylaşırdık her şeyi Kınamazdık canım o kadar Yoksa kınar mıydık Ben kimseyi aptal bulmadım Ya da tembel Uyardığım olmuştur Belki kimi zaman Çok şey istemişimdir Ne de olsa vermeyi de severim Ama ya hesap yaptılarsa ve dedilerse Ben ona daha çok verdim kim bilebilir ki insanlar neden gelir hayatımıza neden gider neden kırar dökerler giderken güzel güzel gidilmez hiçbir zaman kimisi de geri döner ama yürek kabul etmez kimisi rüyana girer ama aramazsın bir kere bile koparsın zamanla bilemezsin bilemezsi

Goodreads

Goodreads  Son zamanlarda sabahları erken kalkıp birkaç saat boyunca beynimi çalıştırdıktan sonra tekrar uykuya dalma ihtiyacı hissettiğimi görüyorum. Gerçekten de sabah insanın zihni daha bir net çalışıyor. Ben genelde hesap kitap yaparak ve email yazarak geçiriyorum bu zamanı, oysaki yazmalı çizmeli okumalı.  Bu sene ilk defa goodreads'te amaçladığım kitap okuma sayısına erişmiş bulundum. Sayı düşüktü, sadece 15 kitap okuyabildim. Ama o da hiç yoktan iyidir, bu arada yarıda bıraktığım on kitabı saymıyorum, Puslu Kıtalar Atlası, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Bobbi Brown Makeup Manual, ve bir sürü kedilerle ilgili İtalyanca kitap, Alda Merini'nin denemelerinin olduğu harika bir kitap. Bu kitapların hepsi yarım kaldı. Okuyamadım bitiremedim fakat başucumda duruyor. Hadi Alda Merini kısa kısa yazmış bölünse de kitabın sürekliliğine bir zarar gelmiyor fakat romanlarda tabii ki ciddi bir unutma sürecine giriyorum. Mesela Puslu Kıtalar Atlası'nı nedense sevemedim halbuki herkes s