Ana içeriğe atla

Roma'da Bir Gün




Üç aydır burdayım. Roma’nın tadını çıkaramadım. Kağıda kaleme dokunamadım. Havalar soğudu ama bugün güneşli. Largo di Librari’deyim. Kahve içiyorum. Uzun zaman oldu ilk defa buraya (şehre) tek başıma inip bir kahve içeli. Annem hastayken her gittiğimiz kafede sigara ve kahve içerdik, şimdi sigarayı hiç aramıyorum. En son Türkçe kitabımı bitireli 2 ay oldu. Mehmet Uzun “Ölüm kadar Karanlık, Aşk gibi Aydınlık”...

Ufak endişelerle üç ayımı harcadım. Öğrendim, ilerledim. Belki daha akademik oldum ama hala insan ilişkilerim şüphelerle dolu. Kızlarla iyi geçiniyorum ama pek istediğimi gerçekleştiremedim bu dönem. Daha sıkı ilişkiler öngörmüştüm belki de. Hamurişi tatlılarından doğru olanı bulamadım. Bir tiramisu, bir Ricotta di Ravioli miydi neydi, denedim, yok mideme oturdu. Bir yerden sonra yediğin her şey (ne kadar lezzetli olursa olsun) yabancı gelebiliyor. İnsan memleketini özlediğini yediği şeyden tat almayınca anlıyor. Bir kadın memesine benzeyen vişneli bir ... Siciliano denedim, çok tatlı buldum bitiremedim. Sanırım en çok ablamlar burdayken tat aldım Roma’dan. O zaman derslere bölünmemiştim. Çalışıyor uğraşıyorum, orjinal bir araştırma projesi ama bakalım nolcak. İtalyanca radyo dinliyorum, hoşuma gidiyor. Odama tıkılmaktan sıkılmıştım oysaki. Yaktığım mumlar bitmek üzere. Kendimi nasıl hissettiğimi bile kestiremiyorum. İyiyim, mutluyum, sağlıktayım. Ama eksik bir şeyler var, nedir çıkaramadım. Belki de ülkemi özledim, odamı, ailemi, arkadaşlarımı, evimi belki de onun (Romanyalı arkadaşın deyimiyle "associate"imin) eksikliği beni böyle düşündürüyor. Roma’dan bahsedecektim, yine kendimden bahsettim.

Burda küçük bir kilise var. Gelen geçen ona bakıyor. 3. ayımda haritada nerde olduğumu çıkaramadım. Kalabalığı takip edecek gibiyim. Ve bundan sonrası sadece Roma olacak söz.

Gastronomia Bar, Via Del Corso’nun paralelindeyim. Ablama elbise alacağım sokağı kaçırdım, geri döndüm. Kızlar evde yemek yapacaklar, “alla carbonara”, yetişecek gibi değilim, aslında bir başıma takılmaktan mutlu gibiyim.

Roma’nın her köşesi çok güzel. Yürüyorum, yürüyorum ama insanlarda bir alışveriş canavarlığı var. Birinci tavsiye şu: Via Del Corso’ya haftasonu gitme.

Kaybolduğumda yolumu geç de olsa buluyorum. Bugün boş yere biraz dolandım galiba. Sessiz bir kafe bulmam büyük bir şans. Burası eski bir mekana benziyor. Elim donmadığı için daha kolay yazabiliyorum.

Roma’da gökyüzü çok güzel. Her ara sokak özel sanki. Derin sorular sormadan geçiyorum sokakları. Şimdi kızlardan haber aldım, daha yemeğe başlamamışlar. Ah bir akıcı İtalyanca konuşabilseydim. Bu kitap gerçekleşmemişler kitabı olmasın, bu kitap hayaller ve istenen ve başarılan ve başarıldığında hüzün getirmeyen hikayelerin olduğu kitaplardan olsun. Belki yarın Vatikan’a giderim, insanın hiç mi içine gelmez Papa’ya bir beş çayına gitmek? Gramsci’nin mezarı benim için daha çekici, henüz onu bile görmedim. Daha tatlı su solcusu bile olamadım demektir bu. Hayal kuralım gel...

En son bir deniz kızıydı. Pescara’dan çıktı. Saçları siyah ve uzundu. Gözleri parlaktı ve gözlerinin içi gülüyordu. Bembeyaz bir teni vardı.

Bu kadar, hayal gücüm burda sona erdi. En hoşuma giden şeylerden birinin buradaki kadınların kaç yaşında olursa olsun çok bakımlı olmaları olduğunu söylemiş miydim? Roma’yla ilgili en çok sevdiklerim:

1) Yürümesi zor da olsa patika yollar (eskiden İstiklal’de de vardı)
2) Piazza Minerva: benim yalnız filim, Bernini’nin fili. Onu ilk Cihan’la görmüştüm.
3) Kısa dar yollardaki küçük restoranlar.
4) Tabacchi’ler. (Modern ve antik ve estetik ve beklenmedik her dandik şeyin satılabileceği İtalyan bakkalı
5) Yeşil, ne olursa olsun bu şehir hala yeşil...
6) Nehir, güneşli günlerde hep köprüden geçesim gelir, yine Papa’ya verdiğim randevu saatini unutarak.
7) Yaşlı bakımlı teyzeler diyordum. Benden güzel, benden şık, benden umutlu görünüyorlar.

Tabii ki Piazza Navona
Tabii ki Galileo
Tabii ki Da Vinci

Artık acele edeceğim, kızlar beni bekler.

Kızlarla şarabı açtık akşam evde "Novello", bu senenin üzümleri. Ekimde toplandı yanılmıyorsam, kasımda tüketilmesi pek hayırlıymış, meğersem aldığım şarap eskimiş, sirkeleşmiş, bir de onu hediye diye götürecektim.

Şarabın bozulabildiğini üç ay sonra öğrenmem de bir hayli şok edici ama daha bende çok şok var, sakın şaşırmayın.

NOT: 18 Aralık 2010 tarihinde yazılmıştır, Gulbeseker'in gizli defterinden araklanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

her şey ara verince güzel

 Şimdi eski günlerdeki gibi yine kütüphaneye geldim. Kendi kendime çalışmaya çalışıyorum.  Çalışmadan bir yazayım dedim, ne de olsa uzun zaman oldu.  Akademik alanda ufak projelerde çalışıyor, makaleler üretmeye devam ediyorum. Beynimin eskisi gibi keskin bir şekilde işlemediğini fark etsem de böyle biraz yalnız kalıp bir şeyler yapmak beni rahatlatıyor, hem daha iyi konsantre oluyorum.  Her şey ara verince güzel. Annelik bile öyle.  Geçenlerde Lost Daugther'ı izledim, zaten kitabını da okumuştum yıllar önce, herhalde 2015 yılıydı yahut 2014 yılıydı. Filmi de güzel olmuş, aktristler de harika. Çok beğendim. Sanırım film ile kitabı daha iyi anladım bile diyebilirim. Olivia Colman zaten harika bir iş çıkarmış her zamanki gibi. Bir bakışı bin kelimeye bedel.  Doğal olarak anne gibi hissetmemekten öte sanırım, anne gibi hissetmeyi çok sevmekle beraber belki bu yükün altında biraz ezilmek söz konusu olabilir birçok kadın için. Yahut annelik öyle baskın hale gelir ki ilişkimizi unuturuz.

Biten Arkadaşlıklar

Helal olsun sana Şah artık açık açık yazabilirsin. Biten arkadaşlıklarını, çıkar için ideoloji için. Kıskançlık için ve sevgisizlik için. Gerçekten sevmemiş olmak için, biten tüm arkadaşlıklara gelsin bu yazı. Bir dostumu kaybettim çünkü ayrı fikirlerdeydik Bir dostumu kaybettim çünkü bana kızdı Bir dostumu kaybettim sebebini bile bilmiyorum Gerçekten bilmiyorum neden böyle oldu Kaybolup gittiler düşen yıldızlar gibi Oysa güzeldi günlerimiz Aydınlıktı sözler Paylaşırdık her şeyi Kınamazdık canım o kadar Yoksa kınar mıydık Ben kimseyi aptal bulmadım Ya da tembel Uyardığım olmuştur Belki kimi zaman Çok şey istemişimdir Ne de olsa vermeyi de severim Ama ya hesap yaptılarsa ve dedilerse Ben ona daha çok verdim kim bilebilir ki insanlar neden gelir hayatımıza neden gider neden kırar dökerler giderken güzel güzel gidilmez hiçbir zaman kimisi de geri döner ama yürek kabul etmez kimisi rüyana girer ama aramazsın bir kere bile koparsın zamanla bilemezsin bilemezsi

Goodreads

Goodreads  Son zamanlarda sabahları erken kalkıp birkaç saat boyunca beynimi çalıştırdıktan sonra tekrar uykuya dalma ihtiyacı hissettiğimi görüyorum. Gerçekten de sabah insanın zihni daha bir net çalışıyor. Ben genelde hesap kitap yaparak ve email yazarak geçiriyorum bu zamanı, oysaki yazmalı çizmeli okumalı.  Bu sene ilk defa goodreads'te amaçladığım kitap okuma sayısına erişmiş bulundum. Sayı düşüktü, sadece 15 kitap okuyabildim. Ama o da hiç yoktan iyidir, bu arada yarıda bıraktığım on kitabı saymıyorum, Puslu Kıtalar Atlası, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Bobbi Brown Makeup Manual, ve bir sürü kedilerle ilgili İtalyanca kitap, Alda Merini'nin denemelerinin olduğu harika bir kitap. Bu kitapların hepsi yarım kaldı. Okuyamadım bitiremedim fakat başucumda duruyor. Hadi Alda Merini kısa kısa yazmış bölünse de kitabın sürekliliğine bir zarar gelmiyor fakat romanlarda tabii ki ciddi bir unutma sürecine giriyorum. Mesela Puslu Kıtalar Atlası'nı nedense sevemedim halbuki herkes s