İnsan sadece geçmişi özlemez diye düşünmeye başladım. Olası geleceği de özler.
Bir restoranda arkadaşlarınızla oturup pizza yerken ve yanında şarap içerken bu rahat hayat biçimine alışmış insanlar gibi görünebilirsiniz. Şakalara kaygısızca gülebilir ve aslında hiçbir kaygısı olmayan insanlardan da olabilirsiniz. Fakat hiçbir gerçek, hiçbir koku, hiçbir ten size bir gün tüm bunların geride kalacağınıi, gelecekte karanlık şeyler yaşanacağını ve bir gün sizin bu tatlı mı tatlı hayattan göçüp gideceğiniz gerçeğini unutturamayacaktır.
Yine karamsarlaşmaya başladın diyeceksiniz. Evet çok karamsarım. Fakat aslında hayattan tat aladabiliyorum. Hatta memnunum kimi bencilliklerimden. Kimi tek başınalıklarımdan. Mutlu olmamam için hiçbir sebep yok. Peki gelecekten korkuyor muyum? Bazen evet ama bazen korku üretmeden de yaşamaya çalışıyorum ve başka savunma mekanizmaları uyduruyorum kendime.
Ölümlü olduğumuz gerçeğinden kaçabilen bir yaratık var mı?
Ama aslında ben bu sebeple yazmadım bunları.
Ben aslında geçmişi özlediğim için de yazdım.
Ben aslında özlem duyacak kadar sürgün değilim. Ama şimdiden özledim.
Eskiden kötü anıları düşünürdüm, şimdi güzel anılar aklıma geliyor.
Rüyamda annem genç bir kadındı, babamla beni uğurladı, bana bir bavul verdi. Rüyamda annemin evindeydim. Çocukluğumun 5. yaşgününden sonra geçtiği yerdeydim. En sevdiğim evdeydim. Annemin evini özledim. Annemi özledim.
Sonra İstanbul'daki odamı ve kedimi özlemeye başladım.
Dostlarımla kafelerdeki kaygısız sohbetlerimi özlemeye başladım. Onları geçmişten getirdiğimden midir nedir onlar olduğunda daha genç hissediyorum kendimi, daha çocuk ve daha ölümsüz.
Sevdiğim adamı özledim, beni koruyuşunu ve sevgisiyle sarmalayışını.
Ağbimle izlediğimiz filmleri özledim. Alelacele yürüyerekten sinemaya yetişerekten.
Haftasonları Yeşilköy'e gitmeleri özledim. Yeğenlerimin terbiyesiz şakalarına gülmeyi.
Ama diyeceksiniz 10 günde de özlenir miymiş boklu Istanbul? İçindekileri özledim. Kayseri Istanbul neresi hiç fark etmez. Hepsi içinde yaşar insanın. Taşları, binaları, yolları ve evleriyle. Kokuları, renkleri ve ışıltılarıyla. Bu şehre ait değilim, demeye dilim varmıyor. Çünkü belki de ben bir yabancı olmayı seviyorum. Çünkü ben aslında özlemeyi çok seviyorum. Özlediğim zaman bir şeylerin kıymetini anlıyorum. Yoksa ben iflah olmaz bir nankörüm.
Bir restoranda arkadaşlarınızla oturup pizza yerken ve yanında şarap içerken bu rahat hayat biçimine alışmış insanlar gibi görünebilirsiniz. Şakalara kaygısızca gülebilir ve aslında hiçbir kaygısı olmayan insanlardan da olabilirsiniz. Fakat hiçbir gerçek, hiçbir koku, hiçbir ten size bir gün tüm bunların geride kalacağınıi, gelecekte karanlık şeyler yaşanacağını ve bir gün sizin bu tatlı mı tatlı hayattan göçüp gideceğiniz gerçeğini unutturamayacaktır.
Yine karamsarlaşmaya başladın diyeceksiniz. Evet çok karamsarım. Fakat aslında hayattan tat aladabiliyorum. Hatta memnunum kimi bencilliklerimden. Kimi tek başınalıklarımdan. Mutlu olmamam için hiçbir sebep yok. Peki gelecekten korkuyor muyum? Bazen evet ama bazen korku üretmeden de yaşamaya çalışıyorum ve başka savunma mekanizmaları uyduruyorum kendime.
Ölümlü olduğumuz gerçeğinden kaçabilen bir yaratık var mı?
Ama aslında ben bu sebeple yazmadım bunları.
Ben aslında geçmişi özlediğim için de yazdım.
Ben aslında özlem duyacak kadar sürgün değilim. Ama şimdiden özledim.
Eskiden kötü anıları düşünürdüm, şimdi güzel anılar aklıma geliyor.
Rüyamda annem genç bir kadındı, babamla beni uğurladı, bana bir bavul verdi. Rüyamda annemin evindeydim. Çocukluğumun 5. yaşgününden sonra geçtiği yerdeydim. En sevdiğim evdeydim. Annemin evini özledim. Annemi özledim.
Sonra İstanbul'daki odamı ve kedimi özlemeye başladım.
Dostlarımla kafelerdeki kaygısız sohbetlerimi özlemeye başladım. Onları geçmişten getirdiğimden midir nedir onlar olduğunda daha genç hissediyorum kendimi, daha çocuk ve daha ölümsüz.
Sevdiğim adamı özledim, beni koruyuşunu ve sevgisiyle sarmalayışını.
Ağbimle izlediğimiz filmleri özledim. Alelacele yürüyerekten sinemaya yetişerekten.
Haftasonları Yeşilköy'e gitmeleri özledim. Yeğenlerimin terbiyesiz şakalarına gülmeyi.
Ama diyeceksiniz 10 günde de özlenir miymiş boklu Istanbul? İçindekileri özledim. Kayseri Istanbul neresi hiç fark etmez. Hepsi içinde yaşar insanın. Taşları, binaları, yolları ve evleriyle. Kokuları, renkleri ve ışıltılarıyla. Bu şehre ait değilim, demeye dilim varmıyor. Çünkü belki de ben bir yabancı olmayı seviyorum. Çünkü ben aslında özlemeyi çok seviyorum. Özlediğim zaman bir şeylerin kıymetini anlıyorum. Yoksa ben iflah olmaz bir nankörüm.
Yorumlar
Yorum Gönder