Çok insana kırıldım, onlar da bana kırıldılar. Bencil olduğum için, başkalarını düşünmediğim için, onları yeterince düşünmediğim için, onları yeterince önemsemediğim için...
Yeri geldi kimse sormadı hatrımı, üç gün üç gece kabus gördüm, yeri geldi her şeyi silmek istedim. Geçmişimi sildiğimde ben yoktum.
Kimi unutarak kırdı, kimi unutmak istediğini söyledi. Kimi beni çok ciddi buldu, kimi karamsar, kimi şımarık buldu, kimisi ise domuşuk buldu. Kimi zaman insanlar beni çirkef buldu, kimi zaman çingene buldu. Kimi zaman melankolik, kimi zaman alkolik. Kimi zaman yoz buldular, kimi zaman hayalperest. Kimi zaman sorumsuz buldular, kimi zaman çocuk.
İşte böyle böyle sevdim insanları, kavga ettim insanlarla, böyle böyle ağladım, büyüdüm, büyümedim ben.
Zamanı geldi dostum yoktu, zamanı geldi kardeşim yanımda yoktu, zamanı geldi sevgilim yanımda yoktu. Ama onlar da bana dediler ki "bizim de kimsemiz yok ki."
Üç gün üç gece annemi gördüm rüyamda.
Ona dedim ki "bana bir ev yemeği yapanım yok, benimle hiç ilgilenmiyorsun." Nehirlerce ağladım rüyamda, anneme küskün küskün baktım. "Ne varmış ki onda? Ben tüm hayatımı yalnız geçirdim." dedi. Devamını da ben tamamlayayım kendi sözlerime "ne kimseye darıldım, ne kimseyi kırdım, ne kimseyi unuttum."
İşte annemden öğrendiğim en güzel şey affedilecek bir şey olmasa dahi (karşı tarafa göre) annemin kendi içinde herkesi affetmesi ve anlamaya çalışmasıydı. Sanırım bende eksik olan şey bu. Ben bazen unutamıyorum ve affedemiyorum. Çok üzülüyor içime atıyorum. İçime attıkça yalnızlaşıyorum, eylemsizleşiyorum. Hiçbir şey yapasım gelmiyor. Ama insan affederse yapacak daha çok şeyi oluyor. Tanrı bile affediciyse, biz neden affedici olmayalım? Pişmanlık, üzgünlük görüyorsak karşı tarafta, neden affedici olmayalım? Kırıldık bir kere diyip yıllarca kendine küs, başkalarına küs, hayata küs mü kalmak lazım?
Oturup yazmak lazım. Eğer kalırsa kalbinde bir şeyler, tertemiz, saf ve gerçeğe çok yakın hayaller kalırsa onları oturup yazmak lazım. Gerçeklerden insana hayır yok. Çünkü gerçekler bile katı bir duygusallık içeriyor kendi içinde.
İşte böyle.
Yeri geldi kimse sormadı hatrımı, üç gün üç gece kabus gördüm, yeri geldi her şeyi silmek istedim. Geçmişimi sildiğimde ben yoktum.
Kimi unutarak kırdı, kimi unutmak istediğini söyledi. Kimi beni çok ciddi buldu, kimi karamsar, kimi şımarık buldu, kimisi ise domuşuk buldu. Kimi zaman insanlar beni çirkef buldu, kimi zaman çingene buldu. Kimi zaman melankolik, kimi zaman alkolik. Kimi zaman yoz buldular, kimi zaman hayalperest. Kimi zaman sorumsuz buldular, kimi zaman çocuk.
İşte böyle böyle sevdim insanları, kavga ettim insanlarla, böyle böyle ağladım, büyüdüm, büyümedim ben.
Zamanı geldi dostum yoktu, zamanı geldi kardeşim yanımda yoktu, zamanı geldi sevgilim yanımda yoktu. Ama onlar da bana dediler ki "bizim de kimsemiz yok ki."
Üç gün üç gece annemi gördüm rüyamda.
Ona dedim ki "bana bir ev yemeği yapanım yok, benimle hiç ilgilenmiyorsun." Nehirlerce ağladım rüyamda, anneme küskün küskün baktım. "Ne varmış ki onda? Ben tüm hayatımı yalnız geçirdim." dedi. Devamını da ben tamamlayayım kendi sözlerime "ne kimseye darıldım, ne kimseyi kırdım, ne kimseyi unuttum."
İşte annemden öğrendiğim en güzel şey affedilecek bir şey olmasa dahi (karşı tarafa göre) annemin kendi içinde herkesi affetmesi ve anlamaya çalışmasıydı. Sanırım bende eksik olan şey bu. Ben bazen unutamıyorum ve affedemiyorum. Çok üzülüyor içime atıyorum. İçime attıkça yalnızlaşıyorum, eylemsizleşiyorum. Hiçbir şey yapasım gelmiyor. Ama insan affederse yapacak daha çok şeyi oluyor. Tanrı bile affediciyse, biz neden affedici olmayalım? Pişmanlık, üzgünlük görüyorsak karşı tarafta, neden affedici olmayalım? Kırıldık bir kere diyip yıllarca kendine küs, başkalarına küs, hayata küs mü kalmak lazım?
Oturup yazmak lazım. Eğer kalırsa kalbinde bir şeyler, tertemiz, saf ve gerçeğe çok yakın hayaller kalırsa onları oturup yazmak lazım. Gerçeklerden insana hayır yok. Çünkü gerçekler bile katı bir duygusallık içeriyor kendi içinde.
İşte böyle.
Yorumlar
Yorum Gönder