Beni ürkütmüyor değil bu değişiklikler ve
o kadar yorulmuştum ki hareket etmekten yine geldim bu noktaya geldiğim nokta
Luxembourg. Çok değişik bir şehir, üç dört dil konuşuluyor her yerde. Benim
bulunduğum yerde Esch Zur Alzette’de ise herkes Fransızca konuşuyor ve zor bir
şey Fransızca konuşmak, nasıl halledilir bilmiyorum, onları anlayacağımı
sanıyorum ama anlamıyorum. Dinliyorum ve suratlarına boş boş bakıyorum, English
diyorum ama eğer onlar da konuşmuyorlarsa bırakıyorum geçiyorum. Kimisi
suratını asıyor kimisi gülümsüyor, ama dört ay boyunca bu nasıl böyle gider?
Bir şekilde Fransızca konuşmak lazımmış gibi geliyor.
İlk defa yurtdışında iş gibi bir işte
çalışıyorum. Partime olarak insanlara kapıları açıyordum Lucca’da ve bu
durumdan memnundum bir süre ama sonra anladım ki ayda taş çatlasa 400 euro
kadar kazanıyorum, bıraktım bu işi. Ne de olsa anlaşma yoktu, kontrat yoktu,
hiçbir şey yoktu. Bir de üstüne üstlük işler genelde aşırı pratik işler,
temizlikçileri aramak, insanlara şehri tarif etmek vs. Fakat o kadar çok turist
gördükten sonra insanın aslında bu kadar kişiye aynı özeni göstermesi bir hayli
zor oluyor, çünkü ne de olsa insanlara göre sen kapıyı açan kişisin ve önemli
de değilsin. Mesela bir keresinde bir kadının bavullarını taşıdım yukarı ve
aşağı, ama hiçbir ekstra para vermedi. Mesela iş tanımımda aslında bavul
taşımak yok, bu konuda insanlara yardımcı olmam imkansız çünkü benim zaten
belim ağrıyor ve bilgisayar karşısında geçen hayatım bana sağlıksız bir sırt,
bel ve boyun olarak geri döndü hepimize
olduğu gibi.
Dolayısıyla bu işi duyar duymaz buraya
geldim. Tabii ki yine ayrılık, hele evliyken ayrılık. Bir kökleşememe hikayesi
daha. Bende bir sorun mu var derseniz, inanın bende sorun da yok. Floransa’ya
binlerce defa başvurdum ama ne fayda. Hem de benim profesörüm oraya gittiği
halde başvurdum, olmadı bir türlü. Ne yapacağımı bilmeksizin talihimle meşgul
olurken ben anladım ki bu çok güzel bir iş, kaldığımız yer çok süper olmasa da,
biraz yurt odası gibi ve maalesef tabii ki küçük ve imkanların dışında,
merkezde değil, yine de sakin olması güzel bir şey. Çalışmak için. İş
arkadaşlarımdan memnunum, çok tatlılar ve yardımcılar. Ayrıca kıskanç değiller,
herkes işin peşinde ama tabii burda proje ve fonlar daha fazla olduğundan daha
rahat ediyorlar. En azından bir süre kendilerini garanti altına alıyorlar. Ayrıca
para biriktirebilirlerse birkaç aylık işsizliği de göze alabilirler gerekirse. Pazartesi
günü saat 14.00’te insan kaynaklarına gideceğim ve orda asıl anlaşmayı
imzalayacağım. Bunun yanısıra ağustosta bir ara gitmek istiyorum İtalya’ya hem
bazı eşyalarımı almak için hem de Filippo’yu görmek Carpaccio’yu görmek hem de
Aysun ve Orhan ile vakit geçirmek için, tabii önce izin almam gerekiyor, yoksa
işim çok zor olacak. Dilerim gelir gelmez izin istedi falan demezler. Bu durumda
belki ECPR konferansını da es geçeceğim çünkü o da üç gün alıyor, o da fazla
bir süre, belki bunu İtalya’ya gidip gelerek kullanabilirim. İşin en kötü
tarafı artık her yer çok kalabalık oluyor ve benim bazen Ryanair’da ve
havalimanlarında midem bulanıyor çok kalabalık olunca. Dün de bana bir
başağrısı musallat oldu bir türlü gitmedi.
Geçenlerde bir rüya gördüm. Rüyamda bağa
gidiyordum yine zaten hep rüyamda bu bağı görüyorum ben deli gibi. İşte gittim
oraya ve baktım kayısı ağacının yanısıra ceviz ağacı da kurumuş ve ben de
üzülüyorum nasıl koskoca ceviz ağacı kurur diye. Bir yandan da bahçenin bir
kısmı yemyeşil ve üzerinde çocuklar oynuyorlar. Tanımadığım insanlar piknik
yapıyorlar. Ben ceviz ağacına üzülürken birisi geliyor, belki de Ayfer Abla
diyor ki korkma kökler canlanır diyor, o ağaçlar tekrar canlanır, diyor. Bir yöntem
varmış ve kökler canlanabiliyormuş. Ben de seviniyorum. Ağaçlar önceden benim
ait olduğum ama artık ait olamadığım yerleri ifade ediyor sanırım. Birisi Türkiye
birisi İtalya, ikisi de evim, ikisi de yuvam. Türkiye’ye geri dönemiyoruz çünkü
akademide fırsatlarım kısıtlı ve politik durum kötü, ayrıca eşim de İtalya’da
mutlu ve dönmek istemiyor. İtalya’da ise iş olanakları kısıtlı... ne kadar çabaladıysam olmadı beceremedim. Açıkçası
bulunduğum alanın çok dışında çalışmak da istemedim. 33 yaşından sonra böyle bir
değişiklik yapmak çok zor bence. Yapılır yapılmasına da yıllar geçiyor hem ben
turizm işinde hep çalışmak ister miyim çok tartışılır bir şey bu. Tüm bu
kazandığım bilgiler uçacak gidecek bir işe yaramayacak. Yani insanlar iş
tercihlerini değiştirirken işlerini değiştirirken geçmişteki bilgilerinin
tamamen geçerliliğini yitirmemesi lazım. O zaman geçmişte harcadığımız
emeklerden faydalanamamış ve bunları karşılığını almadan başka bir yola
başkoymuş oluyoruz.
Yine de buraya geldiğime çok memnunum,
sonuçta büyük bir proje. Bu da Türkiye’nin Ankara’sında olup projelerin kalbinde
olmak gibi bir şey ve benim için büyük bir fırsat, o yüzden de mutluyum. Hem kendimi
daha rahat ifade edebiliyorum, belki bazı şeyler yaş ve tecrübe ile geliyor. Ve
biliyorum ki şimdiye kadar ne yaşandıysa boşuna yaşanmadı ve her şey bir şeye
hizmet ediyor. Hayatımızdaki gel gitler kayıplar ve kaçışlar, her şey bir
yapbozun parçalarını oluşturuyor, biz aslında yeşilli parçayı ararken hayat
elimize siyah bir bölüm veriyor nereye koyacağımızı bilemiyoruz. Ama en sonunda
hepsini birleştirdiğimiz zaman manalı bir resim çıkıyor. Bu resmin tamamlanması
da zannedersem 60-70 yaşını bulacaktır. O kadar yaşarsam ne ala. Çıtkırıldımın
tekiyim ben. Umarım umarım yaşarım ve umarım kapitalistlerin paralarıyla
yaptıklarını ben de tecrübemle köklerimi sulamak ve o ağaçları canlandırmak ve yeni ağaçlar dikmek için kullanırım. Kimbilir belki bilim çok ilerler ve bir de bakmışız kurumuş ağaçlar
canlanıyor, ve artık ölüme karşı koyuyoruz, o da ne korkunç bir senaryodur,
eğer faydalı şeyler yapacaksak neden olmasın ama o zaman da işte herkese
kaynaklar nasıl yetecek sorunu var, belki o zaman yaşlıları köle olarak kullanır
gençler falan. Amaaan ne bileyim bilim kurgudan da anlamam ya ben.
Yorumlar
Yorum Gönder