Ana içeriğe atla

Geçmiş ve Gelecek

Geçmişle yüzleştiğimde bir korkak buldum, korktuğu için insanlara cevap veremeyen. Sevdikleri için hayatını değiştiren, bir korkak buldum geçmişimde.
Bir cesur hatun buldum, kalbimin derinlerinde gecenin karanlığından ve yalnız kalmaktan korkmayan.
Sonra bir araştırmacı buldum yorgun ve tükenmiş.
Sonra bir ressam buldum amatör ve umutlu.
Bir çocuk buldum, hala ilgi bekleyen ama her şeyin farkında bir o kadar da. Su başında, rujları sürerken kıran. Kendisini kırdırdığında ise yürüyüşe çıkan.
Bir kadın buldum, bir sürü hayali yarıda kalmış, bir sürü şeye inanmış ama yanılmış.
Bir insan buldum, korkak ve cesur, evet, tam da dediğim gibi, biraz bireysel biraz toplumsal. Ne olduğunu o da kestirememiş, pek de hayatta rolünü belirleyememiş. Dualarını annesi için eden ama bir yandan da bu hayattaki adalete inanan.
Bir sürü soru işareti buldum geçmişe ve geleceğe dair. Cevaplarını bilmediğim.
Yavaşlamış bir hal ve bir sükunet buldum. Bu ben miydim herkese kızan, yüreği yanık ve ne olduğunun farkında olmadan her şeye muhalif?
Ben miydim aynı zamanda düzene boyun eğen pek de sorgulamayan ama kişisel mutluluklarla yetinen?
Bir iki yüzlü buldum.
Bir çalışkan buldum, asla iş yapmaya üşenmeyen.
Bir yardımsever buldum, belki kıymeti zamanında bilinmeyen.
Bir tembel buldum, tüm gün uyumak isteyen.
O tembeli kaldırsam keşke her gün ve ona yaşanacak daha çok şey olduğunu söylesem.
Bir aşık buldum, her zaman dürüstlüğe aşık, sadeliğe aşık, asla paraya değil.
Yine de para isteyen bir açgözlü buldum, ne vardı sanki böyle de iyisin para kazanmadan diyen bir gamsız buldum.
Hepsi içimdeydi, öyle kalabalıktı ki ortalık, susun da bir düşüneyim, dedim.
Üzüntü, hırçınlık, küskünlük ve bıkkınlık buldum.
İştahla o çikolatalı kurabiyeleri yemeye koyuldum.
Annem demişti, depresyonda olma lüksüm yok diye. Ben de öyle söyledim kendi kendime, hadi kalk çalış, daha çok iş var, aldırma, gönül aldırmasın, başın öne eğilmesin, ağladığın duyulmasın, dedim. Azcık güçlü görün ele güne karşı, dedim. Öyle bir öğütçü buldum, keline merhem süremeyen.
Bir kıskanç buldum, bir stalker buldum.
İçimde bir cevher buldum ama adı neydi unuttum.
Kalbimi açtım, çalınmış bir sürü hazine vardı, onları bulamadım.
Kalbimi kapattım, küflenmiş hatıralar buldum.
Unuttuklarımı ve unutamadıklarımı.
Hayal gibi yaşadıklarımı,
Gerçekleştirdiklerimi, gerçekleştiremediklerimi.
Bu hayatta yaptıklarımı ve yapamadıklarımı buldum.
Keşke dedim daha çok yapsaydım daha çok sevdiğim şeylerle uğraşsaydım.
Daha çok yazsaydım, daha çok arasaydım sevdiklerimi.
Keşke daha çok çizseydim ve okusaydım sevdiğim şeyleri.
Oysa bu iki ay gösterdi ki bize, en az enerji ile yaşayan tembel insanlar kış uykularındadır hala.
Ben kendimi açtığımda bir hayal, bir rüya ve bir uyku buldum.
Sanki bu dünyada uyutulmuş gibi salındım, gittim ve geldim. Tüm anılarım içime sindi. İçime sinmeyenleri bile sindirdim.
En çok da ölümden korktum.
Kutuyu açtım içinde ölüm ve hastalık buldum.
İçinde din, umut, bilim buldum.
Hepsi birbirine karışmıştı, düzensiz bir ev buldum,
Dağınık düşünceler yapılması gereken işler.
Kağıtlar, kalemler ve yarıda kalmış projeler.
İtirafler ve ihanetler buldum.
Yarıda kalanları bitirmek için tekrar bir cesaret buldum.
Bana bu gücü verecek olanın geçmişim olmadığını anladım, gerçekçi olmanın da faydalı olabileceğini umdum.
İçimde bir avukat, bir hakim ve bir de suçlu buldum. Herkes suçluya yüklendi, içimde bir saflık buldum, o saflık bana insanları kırmama özelliğini veriyordu. Kendimi kırdırtmayı tercih ettim, e kuzum bunu toplumsal ortama taşı madem bu kadar kırılıyorsun diyen bir toplumcu buldum.
Sonra yine masama döndüm. İçimde sarı güller, şiirler, eski evimizin odaları, annemin mercimek çorbası, bir yerde Erciyes bir yerde dostlarım, bir yerde İstanbul'un ışıklarını buldum. Gezdiğim tüm parklar, tüm yeşiller, dili olsa konuşacak o eski binaları, her yerde sevebileceğim bir insan buldum. Yine umut vardı, her şeye rağmen, gözleri buğulu ve pes etmeyen bir çocuk buldum.
İçimde bir koşucu vardı, sadece tek bir erkeği geçememişti sınıfta, on üçte altıncı olanı buldum.
Başkalarının üniforması ile basket oynamış, başkalarının koşu ayakkabısı ile koşmuştu. Arkadaşlarıyla aynı suluktan su içmişti ve en çok da takım içinde olmayı sevmişti. Tek başına çalışan, başarsa bile mutlu olmayan hep feda ettiklerini ve geride kalanları düşünen bir aptal buldum.
İnsanoğlu çelişkileri ile güzel, sen de böyle güzelsin, deme şefkatini buldum.
Hayatta ne bulduysam içime koydum, herkesi kalbimin yanına yerleştirdim, oradan gelen ataklara hazırlıksız kaldım ve tek başıma kaldığımda umutsuzluğun yolcusu oldum.
Ama karanlık günler de geçecek, açlık, sefalet, kanser hepsi bitecek.
Bu dünyanın nimetleri herkese yetecek.
Biz de bir gün basit şeylerle yaşarken birbirimizi üzmemenin en güzel şey olduğunu anlayacağız bir gün bu hayatta, belki de domuz gibi olmanın bir yolunu buldum.
Ama bulduğum o yolu unuttum. Bir kuş kadar ürkek durdum, bir de beni bu kafesten çıkarsalar, annemin dallarına konacağım, bu hikayeyi ben uydurdum.
Herkesin gönlüne göre olsun bu  hayat. Sağlık olsun. Aşk olsun. Bu ölümler ve kazalar ve açlık, artık hepsi son bulsun.
Dünyanın anasını ağlattığımız yetti, artık türkümüz kardeşlik ve dostluk olsun.
Kimse yalnızlığına sığınmasın, kimse şikayet etmesin hayatından, biz yoksak bu dünya yok, bu dünya yoksa biz yokuz.
Bir çözüm buldum.
Yazayım dedim, değerlendireyim olanları. Bir korkak, bir cesur, bir tembel bir çalışkan, bir ürkek bir özgür, bir yalancı bir doğrucu, bir kırılgan bir kırıcı, çok kişi olmaktan usanmış ve kenara çekilmiş, erken yaşta emekli olmuş, beklentileri yine de yüksek bir yaşlı buldum. Geçmiş olsun hepimize. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

her şey ara verince güzel

 Şimdi eski günlerdeki gibi yine kütüphaneye geldim. Kendi kendime çalışmaya çalışıyorum.  Çalışmadan bir yazayım dedim, ne de olsa uzun zaman oldu.  Akademik alanda ufak projelerde çalışıyor, makaleler üretmeye devam ediyorum. Beynimin eskisi gibi keskin bir şekilde işlemediğini fark etsem de böyle biraz yalnız kalıp bir şeyler yapmak beni rahatlatıyor, hem daha iyi konsantre oluyorum.  Her şey ara verince güzel. Annelik bile öyle.  Geçenlerde Lost Daugther'ı izledim, zaten kitabını da okumuştum yıllar önce, herhalde 2015 yılıydı yahut 2014 yılıydı. Filmi de güzel olmuş, aktristler de harika. Çok beğendim. Sanırım film ile kitabı daha iyi anladım bile diyebilirim. Olivia Colman zaten harika bir iş çıkarmış her zamanki gibi. Bir bakışı bin kelimeye bedel.  Doğal olarak anne gibi hissetmemekten öte sanırım, anne gibi hissetmeyi çok sevmekle beraber belki bu yükün altında biraz ezilmek söz konusu olabilir birçok kadın için. Yahut annelik öyle baskın hale gelir ki ilişkimizi unuturuz.

Biten Arkadaşlıklar

Helal olsun sana Şah artık açık açık yazabilirsin. Biten arkadaşlıklarını, çıkar için ideoloji için. Kıskançlık için ve sevgisizlik için. Gerçekten sevmemiş olmak için, biten tüm arkadaşlıklara gelsin bu yazı. Bir dostumu kaybettim çünkü ayrı fikirlerdeydik Bir dostumu kaybettim çünkü bana kızdı Bir dostumu kaybettim sebebini bile bilmiyorum Gerçekten bilmiyorum neden böyle oldu Kaybolup gittiler düşen yıldızlar gibi Oysa güzeldi günlerimiz Aydınlıktı sözler Paylaşırdık her şeyi Kınamazdık canım o kadar Yoksa kınar mıydık Ben kimseyi aptal bulmadım Ya da tembel Uyardığım olmuştur Belki kimi zaman Çok şey istemişimdir Ne de olsa vermeyi de severim Ama ya hesap yaptılarsa ve dedilerse Ben ona daha çok verdim kim bilebilir ki insanlar neden gelir hayatımıza neden gider neden kırar dökerler giderken güzel güzel gidilmez hiçbir zaman kimisi de geri döner ama yürek kabul etmez kimisi rüyana girer ama aramazsın bir kere bile koparsın zamanla bilemezsin bilemezsi

Goodreads

Goodreads  Son zamanlarda sabahları erken kalkıp birkaç saat boyunca beynimi çalıştırdıktan sonra tekrar uykuya dalma ihtiyacı hissettiğimi görüyorum. Gerçekten de sabah insanın zihni daha bir net çalışıyor. Ben genelde hesap kitap yaparak ve email yazarak geçiriyorum bu zamanı, oysaki yazmalı çizmeli okumalı.  Bu sene ilk defa goodreads'te amaçladığım kitap okuma sayısına erişmiş bulundum. Sayı düşüktü, sadece 15 kitap okuyabildim. Ama o da hiç yoktan iyidir, bu arada yarıda bıraktığım on kitabı saymıyorum, Puslu Kıtalar Atlası, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Bobbi Brown Makeup Manual, ve bir sürü kedilerle ilgili İtalyanca kitap, Alda Merini'nin denemelerinin olduğu harika bir kitap. Bu kitapların hepsi yarım kaldı. Okuyamadım bitiremedim fakat başucumda duruyor. Hadi Alda Merini kısa kısa yazmış bölünse de kitabın sürekliliğine bir zarar gelmiyor fakat romanlarda tabii ki ciddi bir unutma sürecine giriyorum. Mesela Puslu Kıtalar Atlası'nı nedense sevemedim halbuki herkes s