Geçmişle yüzleştiğimde bir korkak buldum, korktuğu için insanlara cevap veremeyen. Sevdikleri için hayatını değiştiren, bir korkak buldum geçmişimde.
Bir cesur hatun buldum, kalbimin derinlerinde gecenin karanlığından ve yalnız kalmaktan korkmayan.
Sonra bir araştırmacı buldum yorgun ve tükenmiş.
Sonra bir ressam buldum amatör ve umutlu.
Bir çocuk buldum, hala ilgi bekleyen ama her şeyin farkında bir o kadar da. Su başında, rujları sürerken kıran. Kendisini kırdırdığında ise yürüyüşe çıkan.
Bir kadın buldum, bir sürü hayali yarıda kalmış, bir sürü şeye inanmış ama yanılmış.
Bir insan buldum, korkak ve cesur, evet, tam da dediğim gibi, biraz bireysel biraz toplumsal. Ne olduğunu o da kestirememiş, pek de hayatta rolünü belirleyememiş. Dualarını annesi için eden ama bir yandan da bu hayattaki adalete inanan.
Bir sürü soru işareti buldum geçmişe ve geleceğe dair. Cevaplarını bilmediğim.
Yavaşlamış bir hal ve bir sükunet buldum. Bu ben miydim herkese kızan, yüreği yanık ve ne olduğunun farkında olmadan her şeye muhalif?
Ben miydim aynı zamanda düzene boyun eğen pek de sorgulamayan ama kişisel mutluluklarla yetinen?
Bir iki yüzlü buldum.
Bir çalışkan buldum, asla iş yapmaya üşenmeyen.
Bir yardımsever buldum, belki kıymeti zamanında bilinmeyen.
Bir tembel buldum, tüm gün uyumak isteyen.
O tembeli kaldırsam keşke her gün ve ona yaşanacak daha çok şey olduğunu söylesem.
Bir aşık buldum, her zaman dürüstlüğe aşık, sadeliğe aşık, asla paraya değil.
Yine de para isteyen bir açgözlü buldum, ne vardı sanki böyle de iyisin para kazanmadan diyen bir gamsız buldum.
Hepsi içimdeydi, öyle kalabalıktı ki ortalık, susun da bir düşüneyim, dedim.
Üzüntü, hırçınlık, küskünlük ve bıkkınlık buldum.
İştahla o çikolatalı kurabiyeleri yemeye koyuldum.
Annem demişti, depresyonda olma lüksüm yok diye. Ben de öyle söyledim kendi kendime, hadi kalk çalış, daha çok iş var, aldırma, gönül aldırmasın, başın öne eğilmesin, ağladığın duyulmasın, dedim. Azcık güçlü görün ele güne karşı, dedim. Öyle bir öğütçü buldum, keline merhem süremeyen.
Bir kıskanç buldum, bir stalker buldum.
İçimde bir cevher buldum ama adı neydi unuttum.
Kalbimi açtım, çalınmış bir sürü hazine vardı, onları bulamadım.
Kalbimi kapattım, küflenmiş hatıralar buldum.
Unuttuklarımı ve unutamadıklarımı.
Hayal gibi yaşadıklarımı,
Gerçekleştirdiklerimi, gerçekleştiremediklerimi.
Bu hayatta yaptıklarımı ve yapamadıklarımı buldum.
Keşke dedim daha çok yapsaydım daha çok sevdiğim şeylerle uğraşsaydım.
Daha çok yazsaydım, daha çok arasaydım sevdiklerimi.
Keşke daha çok çizseydim ve okusaydım sevdiğim şeyleri.
Oysa bu iki ay gösterdi ki bize, en az enerji ile yaşayan tembel insanlar kış uykularındadır hala.
Ben kendimi açtığımda bir hayal, bir rüya ve bir uyku buldum.
Sanki bu dünyada uyutulmuş gibi salındım, gittim ve geldim. Tüm anılarım içime sindi. İçime sinmeyenleri bile sindirdim.
En çok da ölümden korktum.
Kutuyu açtım içinde ölüm ve hastalık buldum.
İçinde din, umut, bilim buldum.
Hepsi birbirine karışmıştı, düzensiz bir ev buldum,
Dağınık düşünceler yapılması gereken işler.
Kağıtlar, kalemler ve yarıda kalmış projeler.
İtirafler ve ihanetler buldum.
Yarıda kalanları bitirmek için tekrar bir cesaret buldum.
Bana bu gücü verecek olanın geçmişim olmadığını anladım, gerçekçi olmanın da faydalı olabileceğini umdum.
İçimde bir avukat, bir hakim ve bir de suçlu buldum. Herkes suçluya yüklendi, içimde bir saflık buldum, o saflık bana insanları kırmama özelliğini veriyordu. Kendimi kırdırtmayı tercih ettim, e kuzum bunu toplumsal ortama taşı madem bu kadar kırılıyorsun diyen bir toplumcu buldum.
Sonra yine masama döndüm. İçimde sarı güller, şiirler, eski evimizin odaları, annemin mercimek çorbası, bir yerde Erciyes bir yerde dostlarım, bir yerde İstanbul'un ışıklarını buldum. Gezdiğim tüm parklar, tüm yeşiller, dili olsa konuşacak o eski binaları, her yerde sevebileceğim bir insan buldum. Yine umut vardı, her şeye rağmen, gözleri buğulu ve pes etmeyen bir çocuk buldum.
İçimde bir koşucu vardı, sadece tek bir erkeği geçememişti sınıfta, on üçte altıncı olanı buldum.
Başkalarının üniforması ile basket oynamış, başkalarının koşu ayakkabısı ile koşmuştu. Arkadaşlarıyla aynı suluktan su içmişti ve en çok da takım içinde olmayı sevmişti. Tek başına çalışan, başarsa bile mutlu olmayan hep feda ettiklerini ve geride kalanları düşünen bir aptal buldum.
İnsanoğlu çelişkileri ile güzel, sen de böyle güzelsin, deme şefkatini buldum.
Hayatta ne bulduysam içime koydum, herkesi kalbimin yanına yerleştirdim, oradan gelen ataklara hazırlıksız kaldım ve tek başıma kaldığımda umutsuzluğun yolcusu oldum.
Ama karanlık günler de geçecek, açlık, sefalet, kanser hepsi bitecek.
Bu dünyanın nimetleri herkese yetecek.
Biz de bir gün basit şeylerle yaşarken birbirimizi üzmemenin en güzel şey olduğunu anlayacağız bir gün bu hayatta, belki de domuz gibi olmanın bir yolunu buldum.
Ama bulduğum o yolu unuttum. Bir kuş kadar ürkek durdum, bir de beni bu kafesten çıkarsalar, annemin dallarına konacağım, bu hikayeyi ben uydurdum.
Herkesin gönlüne göre olsun bu hayat. Sağlık olsun. Aşk olsun. Bu ölümler ve kazalar ve açlık, artık hepsi son bulsun.
Dünyanın anasını ağlattığımız yetti, artık türkümüz kardeşlik ve dostluk olsun.
Kimse yalnızlığına sığınmasın, kimse şikayet etmesin hayatından, biz yoksak bu dünya yok, bu dünya yoksa biz yokuz.
Bir çözüm buldum.
Yazayım dedim, değerlendireyim olanları. Bir korkak, bir cesur, bir tembel bir çalışkan, bir ürkek bir özgür, bir yalancı bir doğrucu, bir kırılgan bir kırıcı, çok kişi olmaktan usanmış ve kenara çekilmiş, erken yaşta emekli olmuş, beklentileri yine de yüksek bir yaşlı buldum. Geçmiş olsun hepimize.
Bir cesur hatun buldum, kalbimin derinlerinde gecenin karanlığından ve yalnız kalmaktan korkmayan.
Sonra bir araştırmacı buldum yorgun ve tükenmiş.
Sonra bir ressam buldum amatör ve umutlu.
Bir çocuk buldum, hala ilgi bekleyen ama her şeyin farkında bir o kadar da. Su başında, rujları sürerken kıran. Kendisini kırdırdığında ise yürüyüşe çıkan.
Bir kadın buldum, bir sürü hayali yarıda kalmış, bir sürü şeye inanmış ama yanılmış.
Bir insan buldum, korkak ve cesur, evet, tam da dediğim gibi, biraz bireysel biraz toplumsal. Ne olduğunu o da kestirememiş, pek de hayatta rolünü belirleyememiş. Dualarını annesi için eden ama bir yandan da bu hayattaki adalete inanan.
Bir sürü soru işareti buldum geçmişe ve geleceğe dair. Cevaplarını bilmediğim.
Yavaşlamış bir hal ve bir sükunet buldum. Bu ben miydim herkese kızan, yüreği yanık ve ne olduğunun farkında olmadan her şeye muhalif?
Ben miydim aynı zamanda düzene boyun eğen pek de sorgulamayan ama kişisel mutluluklarla yetinen?
Bir iki yüzlü buldum.
Bir çalışkan buldum, asla iş yapmaya üşenmeyen.
Bir yardımsever buldum, belki kıymeti zamanında bilinmeyen.
Bir tembel buldum, tüm gün uyumak isteyen.
O tembeli kaldırsam keşke her gün ve ona yaşanacak daha çok şey olduğunu söylesem.
Bir aşık buldum, her zaman dürüstlüğe aşık, sadeliğe aşık, asla paraya değil.
Yine de para isteyen bir açgözlü buldum, ne vardı sanki böyle de iyisin para kazanmadan diyen bir gamsız buldum.
Hepsi içimdeydi, öyle kalabalıktı ki ortalık, susun da bir düşüneyim, dedim.
Üzüntü, hırçınlık, küskünlük ve bıkkınlık buldum.
İştahla o çikolatalı kurabiyeleri yemeye koyuldum.
Annem demişti, depresyonda olma lüksüm yok diye. Ben de öyle söyledim kendi kendime, hadi kalk çalış, daha çok iş var, aldırma, gönül aldırmasın, başın öne eğilmesin, ağladığın duyulmasın, dedim. Azcık güçlü görün ele güne karşı, dedim. Öyle bir öğütçü buldum, keline merhem süremeyen.
Bir kıskanç buldum, bir stalker buldum.
İçimde bir cevher buldum ama adı neydi unuttum.
Kalbimi açtım, çalınmış bir sürü hazine vardı, onları bulamadım.
Kalbimi kapattım, küflenmiş hatıralar buldum.
Unuttuklarımı ve unutamadıklarımı.
Hayal gibi yaşadıklarımı,
Gerçekleştirdiklerimi, gerçekleştiremediklerimi.
Bu hayatta yaptıklarımı ve yapamadıklarımı buldum.
Keşke dedim daha çok yapsaydım daha çok sevdiğim şeylerle uğraşsaydım.
Daha çok yazsaydım, daha çok arasaydım sevdiklerimi.
Keşke daha çok çizseydim ve okusaydım sevdiğim şeyleri.
Oysa bu iki ay gösterdi ki bize, en az enerji ile yaşayan tembel insanlar kış uykularındadır hala.
Ben kendimi açtığımda bir hayal, bir rüya ve bir uyku buldum.
Sanki bu dünyada uyutulmuş gibi salındım, gittim ve geldim. Tüm anılarım içime sindi. İçime sinmeyenleri bile sindirdim.
En çok da ölümden korktum.
Kutuyu açtım içinde ölüm ve hastalık buldum.
İçinde din, umut, bilim buldum.
Hepsi birbirine karışmıştı, düzensiz bir ev buldum,
Dağınık düşünceler yapılması gereken işler.
Kağıtlar, kalemler ve yarıda kalmış projeler.
İtirafler ve ihanetler buldum.
Yarıda kalanları bitirmek için tekrar bir cesaret buldum.
Bana bu gücü verecek olanın geçmişim olmadığını anladım, gerçekçi olmanın da faydalı olabileceğini umdum.
İçimde bir avukat, bir hakim ve bir de suçlu buldum. Herkes suçluya yüklendi, içimde bir saflık buldum, o saflık bana insanları kırmama özelliğini veriyordu. Kendimi kırdırtmayı tercih ettim, e kuzum bunu toplumsal ortama taşı madem bu kadar kırılıyorsun diyen bir toplumcu buldum.
Sonra yine masama döndüm. İçimde sarı güller, şiirler, eski evimizin odaları, annemin mercimek çorbası, bir yerde Erciyes bir yerde dostlarım, bir yerde İstanbul'un ışıklarını buldum. Gezdiğim tüm parklar, tüm yeşiller, dili olsa konuşacak o eski binaları, her yerde sevebileceğim bir insan buldum. Yine umut vardı, her şeye rağmen, gözleri buğulu ve pes etmeyen bir çocuk buldum.
İçimde bir koşucu vardı, sadece tek bir erkeği geçememişti sınıfta, on üçte altıncı olanı buldum.
Başkalarının üniforması ile basket oynamış, başkalarının koşu ayakkabısı ile koşmuştu. Arkadaşlarıyla aynı suluktan su içmişti ve en çok da takım içinde olmayı sevmişti. Tek başına çalışan, başarsa bile mutlu olmayan hep feda ettiklerini ve geride kalanları düşünen bir aptal buldum.
İnsanoğlu çelişkileri ile güzel, sen de böyle güzelsin, deme şefkatini buldum.
Hayatta ne bulduysam içime koydum, herkesi kalbimin yanına yerleştirdim, oradan gelen ataklara hazırlıksız kaldım ve tek başıma kaldığımda umutsuzluğun yolcusu oldum.
Ama karanlık günler de geçecek, açlık, sefalet, kanser hepsi bitecek.
Bu dünyanın nimetleri herkese yetecek.
Biz de bir gün basit şeylerle yaşarken birbirimizi üzmemenin en güzel şey olduğunu anlayacağız bir gün bu hayatta, belki de domuz gibi olmanın bir yolunu buldum.
Ama bulduğum o yolu unuttum. Bir kuş kadar ürkek durdum, bir de beni bu kafesten çıkarsalar, annemin dallarına konacağım, bu hikayeyi ben uydurdum.
Herkesin gönlüne göre olsun bu hayat. Sağlık olsun. Aşk olsun. Bu ölümler ve kazalar ve açlık, artık hepsi son bulsun.
Dünyanın anasını ağlattığımız yetti, artık türkümüz kardeşlik ve dostluk olsun.
Kimse yalnızlığına sığınmasın, kimse şikayet etmesin hayatından, biz yoksak bu dünya yok, bu dünya yoksa biz yokuz.
Bir çözüm buldum.
Yazayım dedim, değerlendireyim olanları. Bir korkak, bir cesur, bir tembel bir çalışkan, bir ürkek bir özgür, bir yalancı bir doğrucu, bir kırılgan bir kırıcı, çok kişi olmaktan usanmış ve kenara çekilmiş, erken yaşta emekli olmuş, beklentileri yine de yüksek bir yaşlı buldum. Geçmiş olsun hepimize.
Yorumlar
Yorum Gönder