Ana içeriğe atla

Bugün Cumartesi ve Dışarda Yağmur Var

 Yine bir lockdown döneminin sonuna geldik. 

Dışarda kilise çanları çalıyor ve ben her zamanki gibi Notre Dame'ın Kamburu'nu ve Esmeralda'yı hatırlıyorum. Fransızların laiklikte önde gelişini bu romandaki karakterlere duyulan sempati ve empati açıklıyor olsa gerek. 

Son zamanlarda kültüre aç olmaktan kaynaklanıyor olsa gerek, az da olsa güzel şeyler yapabilmeyi başardım. 

İtalyanca okuyan ve sevenlere iki kitap tavsiyem var. Birisi çizgiroman, Chibi Kaybolan Kedi. Hemen bir nefeste okuduğum bir kitap oldu. Fakat aynı gün besin zehirlenmesi yaşadığım için daha fazla kitap okuyamadım. Yattım kaldım. Zaten çizgi romanlar bildiğiniz üzere daha çabuk bitiveriyor. 

Diğer bir sevdiğim kitap Yakup Kadri'nin Ankara romanı oldu. Çelişkileri güzel anlatan ve kadınları gelenekselmiş gibi tanıtsa da bence iyi anlayan bir yazar. 

Bir yandan da yine İtalyan şairlerden bana tavsiye edilen bir kadın şair ile tanıştım. Onun kitabını da bitirdim. Fakat her şeyi yüzde yüz anladığımı söylersem yalan olur. Şairin adı Patrizia Cavalli. Şiirleri çok dürüst, çok insancıl, kendine dönük ama sorgulayıcı... Ben şahsen sevdim. Fakat bu kitabı bir daha okumam şart çünkü dediğim gibi İtalyanca şiirleri anlamak için on olmasa da beş fırın ekmek yemem lazım. Okuduğum kitabın adı ise: Vita Meravigliosa. Gayet güzel bir şiir kitabı. Şiir sevenlere duyrulur. 

Son zamanlarda üç güzel film izledim. 

Marriage Story (Noah Baumbach)

Paterson (Jim Jarmusch)

Meyerowitz Story (Noah Baumbach) 

Aslında neden bu filmleri sevdiğimi açıklamak zor. Bugün çok fazla yazacak gibi değilim. Kısaca ifade edeyim. 

Marriage Story'de Adam Driver var ki kendisine hayranım. Fakat filmin güzel tarafı bence şu bir boşanma hikayesini çok detaylı ve iki taraflı anlatmayı başarmış. Bir yandan da kadının bakış açısını yine güzel bir şekilde yakalayan bir film. Aynı yönetmenden Meyerowitz Story de harika bir film. Hatta Meyerowitz'i nedense ayrı sevdim. Çünkü Dustin Hoffman var dermişim. Çünkü film aile dinamiklerini ve çocukların sıralamasındaki farkları ve hatta üvey annenin pişmanlıklarını bir yandan da kenara atılsa bile yine de kardeşlerine ve diğer insanlara iyi davranmanın aileden bağımsız bir şey olduğuna inanan karakterin çaresizliğini, insanların kendilerini anne ve babalarına beğendirmek için yıllarını harcamalarına rağmen hala karşılıklı olarak çekişmelerin ve memnuniyetsizliklerin hat safhada olmasının normal olduğunu ... güzel bir şekilde ifade etmiş. Meyerowitz'i daha çok sevmemin sebebi belki de karakterlerin daha doğal olmasıydı. Marriage Story de güzel fakat filmin başında oturmayan bir şeyler var. Ama sonrasında gerçekten hikaye güzel akıyor ve insanlar arasındaki iletişim daha gerçek bir hal alıyor denilebilir. 

Paterson'da yine Adam Driver var. Sanırım son zamanların en ünlü aktörlerinden. Kendisi bir otobüs şoförü ve aynı zamanda şiir yazmayı seviyor. New Jersey Patterson'da yaşıyor. Orda güzel bir şelale var oraya giderek şiir yazdığı oluyor. Sonra sabahları otobüste ve yolda işe gitmeden önce şiirlerini tamamlıyor. Birçok şeyden ilham alıyor. Yürürken bile şiirlerini düşünüyor. William Carlos Williams isimli şairden etkilenen bu otobüs şoförü ve etkilenmiş olduğu şair gibi şiirlerinde bir resmi yakalamaya çalışıyor (şimdi tam ifade edemiyorum ama bu akımın bir ismi ve bir ünü var...). Jim Jarmusch izleyicisini fazla gerilime sokmadan Fransız ve Amerikan tarzlarını birleştirerek harika bir hikayeyi bize izletiyor. Gözlemleri ve fikirleri çok ince ve düşündürücü. Karakterler filmi bütünlemiş. Doğal olmayan şeyler bile doğal duruyor. Gerçekten çok güzel bir filmdi. Severek izledim. 

Yine izlediğim güzel filmlerden birisi bu hafta Nürnberg idi. Gayet eski bir film diyebilirim. Tek anlayamadığım şey Alec Baldwin'in bu rol için niçin uygun görüldüğü konusu idi. Bence iyi bir aktör ama sanki bu filmdeki bakışları değişen durumlara rağmen aynı kalmayı başarmış gibiydi. Hatta kötü adamlar o kadar iyi oynamışlar ki Alec Baldwin biraz sönük kalmış onların performansı karşısında. Yine de oldukça uzun bir film olmasına rağmen severek izledim. Ayrıca çok düşündürücü noktaları olan bir filmdi. Özellikle de psikoloğun tespitleri bu noktada çok ilgimi çekti. Psikolog hem psikoloji hem de sosyoloji kitaplarında yer alan açıklamalar yaptı. Bir yandan da insanların nasıl ve neden bu kadar acımasız olabileceğine dair bazı fikirler sundu. Bu kısmı çok ilgimi çekti. Ben zaten tarihi filmleri seviyorum. O yüzden de gayet memnun kaldım diyebilirim. 

Yine İkinci Dünya Savaşı'na dair başka bir tarihi film. Bugün izlemiş olduğum Suite Française... Tam bu bloğu yazdıktan sonra ağlayarak izledim bu filmi diyebilirim. Önceden ucuz bir aşk hikayesi gibi görünmekteydi. Ama sonradan filmin kurgusunun sıradışı olduğunu kendime itiraf etmek zorunda kaldım. Bussy isimli kasabanın Alman işgalinden sonra yaşadığı korku dolu anları ve başkasının himayesi altına girmenin utanç verici sonuçlarını gösteren bir film. Sınıf farklarına rağmen bir arada hareket etmeye çalışan bir halkın korku içinde kaldığı ve insanların boş yere öldürüldüğü ve kan döktüğü zamanlar... Müziğe ve aşka yer olmayacak şekilde rasyonel ve sonuç odaklı davranmanın savaşı bir gerçekliği olduğunu gözler önüne seren bir filmdi. Michel Williams çok eleştirilmiş ama ben onun aktristliğini beğeniyorum şahsen. Kimisi demiş ki film boyunca uyuyor gibi... Ben uzman değilim bu konularda fakat genel anlamda izlemekten zevk aldım diyebilirim. Bu arada filmin hareketlenişi de filmin sonlarına doğru gerçekleşiyor. Filmi izledikten sonra yazarına baktım, Irene Nemirovsky adı. Auschwitz'de hayatını kaybetmiş. Kitap nerdeyse 50 sene sonra ortaya çıkıyor. Yazarın başka hikayeleri ve kitapları da varmış... Şahsen kitabı okuma isteği uyandı içimde. Çünkü banal bir aşk hikayesi değil ve banal bir savaş hikayesi de değil. Tam tersine insanın doğasına dair güzel fikirler veren bir film diyebilirim.

Bu hafta güzel fotoğraflar çekmeye çalıştım ama çok güzel şeyler yakalayamadım. Hava soğuk ve yağmurlu idi. Daha çok evin içinde kaldım ve kendi kendime çalışmaya çalıştım denilebilir. Biraz da resim yaptım denebilir. Fakat çok çok bir şey yapmadım. Sadece renkleri çalıştım. Yaprakların çeşitlerini vs. 

Yapacak o kadar çok şey var ki nerden başlayacağımı bilemiyorum. 


 


 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

her şey ara verince güzel

 Şimdi eski günlerdeki gibi yine kütüphaneye geldim. Kendi kendime çalışmaya çalışıyorum.  Çalışmadan bir yazayım dedim, ne de olsa uzun zaman oldu.  Akademik alanda ufak projelerde çalışıyor, makaleler üretmeye devam ediyorum. Beynimin eskisi gibi keskin bir şekilde işlemediğini fark etsem de böyle biraz yalnız kalıp bir şeyler yapmak beni rahatlatıyor, hem daha iyi konsantre oluyorum.  Her şey ara verince güzel. Annelik bile öyle.  Geçenlerde Lost Daugther'ı izledim, zaten kitabını da okumuştum yıllar önce, herhalde 2015 yılıydı yahut 2014 yılıydı. Filmi de güzel olmuş, aktristler de harika. Çok beğendim. Sanırım film ile kitabı daha iyi anladım bile diyebilirim. Olivia Colman zaten harika bir iş çıkarmış her zamanki gibi. Bir bakışı bin kelimeye bedel.  Doğal olarak anne gibi hissetmemekten öte sanırım, anne gibi hissetmeyi çok sevmekle beraber belki bu yükün altında biraz ezilmek söz konusu olabilir birçok kadın için. Yahut annelik öyle baskın hale gelir ki ilişkimizi unuturuz.

Biten Arkadaşlıklar

Helal olsun sana Şah artık açık açık yazabilirsin. Biten arkadaşlıklarını, çıkar için ideoloji için. Kıskançlık için ve sevgisizlik için. Gerçekten sevmemiş olmak için, biten tüm arkadaşlıklara gelsin bu yazı. Bir dostumu kaybettim çünkü ayrı fikirlerdeydik Bir dostumu kaybettim çünkü bana kızdı Bir dostumu kaybettim sebebini bile bilmiyorum Gerçekten bilmiyorum neden böyle oldu Kaybolup gittiler düşen yıldızlar gibi Oysa güzeldi günlerimiz Aydınlıktı sözler Paylaşırdık her şeyi Kınamazdık canım o kadar Yoksa kınar mıydık Ben kimseyi aptal bulmadım Ya da tembel Uyardığım olmuştur Belki kimi zaman Çok şey istemişimdir Ne de olsa vermeyi de severim Ama ya hesap yaptılarsa ve dedilerse Ben ona daha çok verdim kim bilebilir ki insanlar neden gelir hayatımıza neden gider neden kırar dökerler giderken güzel güzel gidilmez hiçbir zaman kimisi de geri döner ama yürek kabul etmez kimisi rüyana girer ama aramazsın bir kere bile koparsın zamanla bilemezsin bilemezsi

Goodreads

Goodreads  Son zamanlarda sabahları erken kalkıp birkaç saat boyunca beynimi çalıştırdıktan sonra tekrar uykuya dalma ihtiyacı hissettiğimi görüyorum. Gerçekten de sabah insanın zihni daha bir net çalışıyor. Ben genelde hesap kitap yaparak ve email yazarak geçiriyorum bu zamanı, oysaki yazmalı çizmeli okumalı.  Bu sene ilk defa goodreads'te amaçladığım kitap okuma sayısına erişmiş bulundum. Sayı düşüktü, sadece 15 kitap okuyabildim. Ama o da hiç yoktan iyidir, bu arada yarıda bıraktığım on kitabı saymıyorum, Puslu Kıtalar Atlası, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Bobbi Brown Makeup Manual, ve bir sürü kedilerle ilgili İtalyanca kitap, Alda Merini'nin denemelerinin olduğu harika bir kitap. Bu kitapların hepsi yarım kaldı. Okuyamadım bitiremedim fakat başucumda duruyor. Hadi Alda Merini kısa kısa yazmış bölünse de kitabın sürekliliğine bir zarar gelmiyor fakat romanlarda tabii ki ciddi bir unutma sürecine giriyorum. Mesela Puslu Kıtalar Atlası'nı nedense sevemedim halbuki herkes s