Ana içeriğe atla

Gece Yalanları


Ne yazacağımı bilmeden geldim buraya. Uğraşmak için, çabalamak için. Bir özür kağıdı olsun bu. Bir kendini bilirlik ve bilmezden gelirlik. Belki de kendime itiraf etmem gereken şeyler var. Acaba bende kişilik bozukluğu mu var? Neden olmasın? Ya migren? Ya yüksek tansiyon? Ya boyun düzleşmesi fıtık başlangıcı? Neyse ... bunlara başlamadan evvel... ne demek istiyorsam onu diyeyim.

Hep baskıcı bir kadın oldum ben. Hep ısrarcı idim. Annem rahmetli "ısrar edince insanın kalbini yoruyorsun ya, o olmasa..." derdi. Bir de şöyle derdi "kısa değilsin ama biraz topuklu giy, saçını topla, en güzel kız sensin". Bir de şöyle derdi "kız da kız milyonlar az." Dediklerinde çoğu kez haklıydı. Yumuşak huylu, bakımlı bir hatun olsam, kendime güvenim olsa dört dörtlük olmayacak mıydım? Kendime güvenim hiçbir zaman çok yerinde olmadı ama insan kendine güvenince ışık saçıyor istese de istemese de, en azından biraz öğüt dinleyerek bunun farkına varabilecek yaştayım.

Hadi görünüş neyse de insanın karakterinin biraz dalgalı olması çok zor. Çok inişlerim çıkışlarım var. Kendimle ve sevdiklerimle sürekli bir mücadele ve şüphecilik içindeyim. Aradığımı buldum mu bulamadım mı hayatta gibi sürekli bir sorgulama içindeyim. Kendimden beklediklerimi unutur gibiyim. Sonra soruyorum kendime tekrar tekrar "Ben kendimden ne bekliyordum ki?" Çoğunlukla günü kurtardığımı hissediyorum, bu da beni rahatsız ediyor. Hayata kısa dönemli çözümler bulmak...

Israrlarım devam ediyor, güvensizliklerim, şüpheciliklerim... heyecan arayışlarım. Yanlış mı tanıdım kendimi? Tanıyorum, biliyorum. Eskiden beri aynı şeyi söyledim. İlkokuldayken öğretmen olmak istiyordum, şimdi akademisyen olmak istiyorum. Hiçbir zaman çok dağıtmayı sevmedim, ne zaman çok dağıtsam hayattan gözüm korkar. Uzun süre rahat yaşayamam, rahat bir yerlerime batar kendi başıma bela açarım. Kolay değil tabii ki benim gibi rahatsız ve rahatsız edici biriyle olmak. Bunun üstüne bir de insanın naif düşüncelerinin zamanla kaybolduğu gerçeği eklenirse, gayet sıkıcı bir insan oluyorum. Hayat o kadar tatlı değil, kuzum, diyorum içimden. Dışımdan dediğimde herkes bana sinir oluyor.

Huysuz oldum, eskisi gibi tatlı değilim, eskisi gibi ısrarcıyım. Bazen modernim ama bir dediğim bir dediğimi tutmuyor. Bazen kendimi güne kaptırıyorum, bazen yapayalnız kalıyorum. Sonra yalnız kalıyorum diye ağlıyorum derken... ah sevgilim, seni ben çok mu üzüyorum?

Kızdılar bana, seni özgür bırakmadım diye. Müzik yapmana izin vermemişim güya. Haşaaaa! Sana böyle yaparsan böyle olur, dememeliydim. Sana ne yaparsan yap arkandayım, yanındayım seni destekliyorum, demeliydim. Bunun için beni affetmelisin. Senin özgürlük alanını kısıtladım.

Dengesizliklerim seni yordu, yeni çözümler bulmalıydım, yazmalıydım mesela kendimi geliştirmeliydim her seferinde sana ağlayacağıma, seni bunalttım. Bunun için beni affetmelisin, sen de insansın.

Ama birtanem sen de koşmak istersen koşmalısın, seni ben bile tutamamalıyım... Sana önce kızarım ama sonra seni anlarım. Sen beni anlamadın mı?

Biliyorum çekilmez bir kadınım, kaprisliyim, kimi zaman şımarığım, kendimi biricik zannediyorum (daha başka benim adımda biriyle tanışmadım ya ondan), ukalayım, çingeneyim... ama sevilesi değil miyim?

not: Gece Yalanları diye bir albümü vardı Bülent Ortaçgil'in, ben o şarkısını pek severim. Kırmızılı kadının resmine gelince Roma'da Aleksandr Deineka sergisine gittik, resmin adı: Parisienne (1935) Deineka ideolojik resimleriyle bilindiği kadar portreleriyle de biliniyor ve portrelerine aşık oldum, özellikle de bu kırmızılı kadına... tek kelimeyle kusursuz bir resimdi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

her şey ara verince güzel

 Şimdi eski günlerdeki gibi yine kütüphaneye geldim. Kendi kendime çalışmaya çalışıyorum.  Çalışmadan bir yazayım dedim, ne de olsa uzun zaman oldu.  Akademik alanda ufak projelerde çalışıyor, makaleler üretmeye devam ediyorum. Beynimin eskisi gibi keskin bir şekilde işlemediğini fark etsem de böyle biraz yalnız kalıp bir şeyler yapmak beni rahatlatıyor, hem daha iyi konsantre oluyorum.  Her şey ara verince güzel. Annelik bile öyle.  Geçenlerde Lost Daugther'ı izledim, zaten kitabını da okumuştum yıllar önce, herhalde 2015 yılıydı yahut 2014 yılıydı. Filmi de güzel olmuş, aktristler de harika. Çok beğendim. Sanırım film ile kitabı daha iyi anladım bile diyebilirim. Olivia Colman zaten harika bir iş çıkarmış her zamanki gibi. Bir bakışı bin kelimeye bedel.  Doğal olarak anne gibi hissetmemekten öte sanırım, anne gibi hissetmeyi çok sevmekle beraber belki bu yükün altında biraz ezilmek söz konusu olabilir birçok kadın için. Yahut annelik öyle baskın hale gelir ki ilişkimizi unuturuz.

Biten Arkadaşlıklar

Helal olsun sana Şah artık açık açık yazabilirsin. Biten arkadaşlıklarını, çıkar için ideoloji için. Kıskançlık için ve sevgisizlik için. Gerçekten sevmemiş olmak için, biten tüm arkadaşlıklara gelsin bu yazı. Bir dostumu kaybettim çünkü ayrı fikirlerdeydik Bir dostumu kaybettim çünkü bana kızdı Bir dostumu kaybettim sebebini bile bilmiyorum Gerçekten bilmiyorum neden böyle oldu Kaybolup gittiler düşen yıldızlar gibi Oysa güzeldi günlerimiz Aydınlıktı sözler Paylaşırdık her şeyi Kınamazdık canım o kadar Yoksa kınar mıydık Ben kimseyi aptal bulmadım Ya da tembel Uyardığım olmuştur Belki kimi zaman Çok şey istemişimdir Ne de olsa vermeyi de severim Ama ya hesap yaptılarsa ve dedilerse Ben ona daha çok verdim kim bilebilir ki insanlar neden gelir hayatımıza neden gider neden kırar dökerler giderken güzel güzel gidilmez hiçbir zaman kimisi de geri döner ama yürek kabul etmez kimisi rüyana girer ama aramazsın bir kere bile koparsın zamanla bilemezsin bilemezsi

Goodreads

Goodreads  Son zamanlarda sabahları erken kalkıp birkaç saat boyunca beynimi çalıştırdıktan sonra tekrar uykuya dalma ihtiyacı hissettiğimi görüyorum. Gerçekten de sabah insanın zihni daha bir net çalışıyor. Ben genelde hesap kitap yaparak ve email yazarak geçiriyorum bu zamanı, oysaki yazmalı çizmeli okumalı.  Bu sene ilk defa goodreads'te amaçladığım kitap okuma sayısına erişmiş bulundum. Sayı düşüktü, sadece 15 kitap okuyabildim. Ama o da hiç yoktan iyidir, bu arada yarıda bıraktığım on kitabı saymıyorum, Puslu Kıtalar Atlası, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Bobbi Brown Makeup Manual, ve bir sürü kedilerle ilgili İtalyanca kitap, Alda Merini'nin denemelerinin olduğu harika bir kitap. Bu kitapların hepsi yarım kaldı. Okuyamadım bitiremedim fakat başucumda duruyor. Hadi Alda Merini kısa kısa yazmış bölünse de kitabın sürekliliğine bir zarar gelmiyor fakat romanlarda tabii ki ciddi bir unutma sürecine giriyorum. Mesela Puslu Kıtalar Atlası'nı nedense sevemedim halbuki herkes s