Ana içeriğe atla

Roma'da Son 1.5 Ay


Roma’daki son günlerim yaklaşırken biraz hüzün çöktü.
Sicilya ve Napoli gezilerimi de anlatmak isterdim ama şimdi iç yolculuğum ağır basıyor.
Fark ettim ki burda mutluyum. Deli gibi her yere başvuruyorum, Hollanda, Almanya, İtalya ve Türkiye. Pek ne yaptığımı bilmediğim oluyor. Bazen çok yorgun oluyorum ve çalışıyorum ama çalıştığımdan bir şey anlamadığım oluyor. Şimdi yine zor bir dönem geldi çattı. Bu dönemki sınavlar ve paper’lar beni daha çok zorlayacak gibi görünüyor. Fakat yapabileceğim bir şey yok, çalışmakta geç kalsam da oturmam gerekiyor başına.

Burada en çok neyi özleyeceğim bilmiyorum. Pasticceria mı? Yoksa Tabachhi’de bana çok nadiren gülen yaşlı amcayı ve bana bir merhaba bile demeyen yaşlı eşini mi? Yoksa köşedeki barı mı her sabah kahvaltı yapmak istediğim bir krosan ve kahveyle? Master arkadaşlarımı mı hepsi birbirinden renkli? Aşağı inip spinning yaptığım küçücük havasız spor salonunu mu? Gitmeden Romalı ve suratsız satıcılara ve de mağaza sahiplerine “Bu kadar gururlu olma bak bu dünya ne Cesare'e kaldı ne Süleyman'a” mı desem acaba? Pek iyi bir fikir değil belki. En iyisi herkesle dostça ayrılayım. Beni "cici bir Türk kızı vardı" diye hatırlasınlar.

Bazen her şeye uzak, geleceğe yakın. Şimdiden uzak ve uykuya yakın. Sevgilimden uzak, çalışma masama yakın. Geçiyor günler. Yakında ağbim gelecek. Onunla gezeceğiz. O gelmeden sunumumu hazırlamam gerekiyor. Ama artık hiçbir şeyi ekstra stres konusu yapmamalıyım. Yalnızlığım dışında... o da bu tempoyla unutulur gider aslında. Artık kavuşmak istiyorum bir düzene, bu düzen doktora olur, bu düzen sevdiklerimin yanında olmak olur, hepsi bir arada olur bilemem... ama isterim ki öyle olsun...

En son İstanbul’a dört gün için gittiğimde yollarda geçen günlerimde Heybeliada hariç hiç tadına varamadım İstanbul’un, hiç kıymetini bilemedim. Balık yedim, rakı içtim Heybeliada’da. Manzaraya baktım geceleyin... Belki de öyle anladım İstanbul’da olduğumu. Evet ordaki his çok farklı. İstanbul çok farklı. Bir de trafiği olmasa, stresi olmasa, politik gerginlikler olmasa. Ah insanlarım ve kadınlarım bir uyansa!

Ülkemin düzlüğe çıkmasını istiyorum. 15 yaşında Amerika’ya gittiğimde “çok çalışmamız lazım” diyerek dönmüştüm. ÖSS için çalışmalarım memlekete hiçbir şey kazandırmadı halbuki. Şimdi de “çok çalışmamız lazım” diyorum. Ama bu iki dönemin arasında çok şey yaşadım, çok içtim, çok boş vakit geçirdim, çok koşturdum. Şimdi ise en verimli dönemimdeyim ve pes etmemem gerekiyor. Hani son bir 100 metre vardır ya onu koşmam lazım. Hani ara sıra sıçrar ya bacaklardan biri, öyle sıçramam lazım. Sevmem lazım, sevmeden yaşayamam. Özlemem lazım, özlem benim çocukluktan beri arkadaşım. İstanbul’daki ağbimi ve ablamı özlemekle başladı her şey. Annemi özlemekle devam ediyor. Memleketimi, ailemi, çocuklarımı, arkadaşlarımı ve sevgilimi... Hepsini bıraktım. İtalya için, Roma için, gelecek için, eğitim için, İtalyanca için ve doktora için. Şimdi hiçbir şeyi araya veremem, Kayserili bir deyimle. Hiçbir şeye yarım bir gönüllülükle veda edemem. Koşmam lazım. Son 100 metreyi, her ne kadar ben kısa mesafe koşucusu olsam da...

Hani o salyangoz gibi tırmanacaktım yavaş yavaş tepeyi, belki de ıhlaya tıslaya. Belki şikayet ederek. Her ne kadar kısa mesafe koşucusu olsam da sabrım yerindeydi hep. Öfke patlamalarım olsa da, ruhum yıpransa da, karakterimde iniş çıkışlarla mücadele etsem de sağlıklı kalmak için çabalamalıyım. Koştuğum en güzel 100 metrelerden biri olmalı Roma’daki bu son 1.5 ay. Gerisi iyilik, sağlık ve güzellik.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

her şey ara verince güzel

 Şimdi eski günlerdeki gibi yine kütüphaneye geldim. Kendi kendime çalışmaya çalışıyorum.  Çalışmadan bir yazayım dedim, ne de olsa uzun zaman oldu.  Akademik alanda ufak projelerde çalışıyor, makaleler üretmeye devam ediyorum. Beynimin eskisi gibi keskin bir şekilde işlemediğini fark etsem de böyle biraz yalnız kalıp bir şeyler yapmak beni rahatlatıyor, hem daha iyi konsantre oluyorum.  Her şey ara verince güzel. Annelik bile öyle.  Geçenlerde Lost Daugther'ı izledim, zaten kitabını da okumuştum yıllar önce, herhalde 2015 yılıydı yahut 2014 yılıydı. Filmi de güzel olmuş, aktristler de harika. Çok beğendim. Sanırım film ile kitabı daha iyi anladım bile diyebilirim. Olivia Colman zaten harika bir iş çıkarmış her zamanki gibi. Bir bakışı bin kelimeye bedel.  Doğal olarak anne gibi hissetmemekten öte sanırım, anne gibi hissetmeyi çok sevmekle beraber belki bu yükün altında biraz ezilmek söz konusu olabilir birçok kadın için. Yahut annelik öyle baskın hale gelir ki ilişkimizi unuturuz.

Biten Arkadaşlıklar

Helal olsun sana Şah artık açık açık yazabilirsin. Biten arkadaşlıklarını, çıkar için ideoloji için. Kıskançlık için ve sevgisizlik için. Gerçekten sevmemiş olmak için, biten tüm arkadaşlıklara gelsin bu yazı. Bir dostumu kaybettim çünkü ayrı fikirlerdeydik Bir dostumu kaybettim çünkü bana kızdı Bir dostumu kaybettim sebebini bile bilmiyorum Gerçekten bilmiyorum neden böyle oldu Kaybolup gittiler düşen yıldızlar gibi Oysa güzeldi günlerimiz Aydınlıktı sözler Paylaşırdık her şeyi Kınamazdık canım o kadar Yoksa kınar mıydık Ben kimseyi aptal bulmadım Ya da tembel Uyardığım olmuştur Belki kimi zaman Çok şey istemişimdir Ne de olsa vermeyi de severim Ama ya hesap yaptılarsa ve dedilerse Ben ona daha çok verdim kim bilebilir ki insanlar neden gelir hayatımıza neden gider neden kırar dökerler giderken güzel güzel gidilmez hiçbir zaman kimisi de geri döner ama yürek kabul etmez kimisi rüyana girer ama aramazsın bir kere bile koparsın zamanla bilemezsin bilemezsi

Goodreads

Goodreads  Son zamanlarda sabahları erken kalkıp birkaç saat boyunca beynimi çalıştırdıktan sonra tekrar uykuya dalma ihtiyacı hissettiğimi görüyorum. Gerçekten de sabah insanın zihni daha bir net çalışıyor. Ben genelde hesap kitap yaparak ve email yazarak geçiriyorum bu zamanı, oysaki yazmalı çizmeli okumalı.  Bu sene ilk defa goodreads'te amaçladığım kitap okuma sayısına erişmiş bulundum. Sayı düşüktü, sadece 15 kitap okuyabildim. Ama o da hiç yoktan iyidir, bu arada yarıda bıraktığım on kitabı saymıyorum, Puslu Kıtalar Atlası, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Bobbi Brown Makeup Manual, ve bir sürü kedilerle ilgili İtalyanca kitap, Alda Merini'nin denemelerinin olduğu harika bir kitap. Bu kitapların hepsi yarım kaldı. Okuyamadım bitiremedim fakat başucumda duruyor. Hadi Alda Merini kısa kısa yazmış bölünse de kitabın sürekliliğine bir zarar gelmiyor fakat romanlarda tabii ki ciddi bir unutma sürecine giriyorum. Mesela Puslu Kıtalar Atlası'nı nedense sevemedim halbuki herkes s