Bugün çok garip bir gün. Ne zaman kendimle baş başa kalsam düşüncelere dalıyorum. Sanki bir gidişatın içinde başımı almışım, olabilecekleri kabul etmişim büyümüşüm ve birazcık daha olsun akıllanmışım gibi.
Aylar önce Birmingham'da bir gece bir rüya görmüştüm. Lucca'nın sokaklarından çıkıyordum, sokaklar labirent gibi geçişler ise pub kapıları gibiydi. Bu labirentten çıkar çıkmaz kendimi bir ormanın içinde buluyor ve doğaya hayran kalıyordum. Sonra bir kaplanla göz göze geliyoruz ve kaplan beni kovalamaya başlıyor, kaçıyorum ve bir havuza atlıyorum ama kaplan da yüzüyor. Peşimi bırakmıyor. Sonrasında ben pes ediyorum. Yüzükler var elimde onları çıkarıyorum ki kaplan beni midesine indirdiğinde hazımsızlık yapmasın. Sonra ama kaplan bir insan gibi benimle konuşuyor ve gidiyor. Beni bırakıyor.
Kendi kendime çok düşündüm bu rüyayı. Hırslarım mıydı kaplan, tutkularım mıydı? Yoksa hayat mıydı? Bilemedim. Belki hepsinin bir karışımıydı bana yüzüklerimi çıkarttıran. Beni doğada tam rahat edeceğim derken huzursuz eden, yerimden eden ve her türlü bağlılığı ortadan kaldırmamı kabul eden bir çeşit özgürlük ve yaşama hevesi miydi.... Yoksa pes ediş miydi kurtuluştan çok? Ya pes etmek kurtulmaksa... ama şimdi bunları düşünmek istemiyorum. Pes etmek için de çok erken hem kurtulacak bir şey de yok ki. Kabullenecek çok şey var tabii ki, ayrılıklar gibi.
Duke of York's... yalnız ve yağmurlu günlerde beni kurtaran sinema.
North Laine ... içinden geçerken tüm hayatın içinden geçiyormuşsun gibi hissettiren cıvıl cıvıl bir yer...
Pub'lar ... alışınca bırakması çok zor olan, dünyanın en sosyal mekanlarından... kültürel olarak adapte olunması hayatı çok kolaylaştıran yerler.
Ale ... sıcak bira en sevdiğim bira. Tadını çok özleyeceğim.
Fish and chips - her hafta yesem usanmayacağım, dolu dolu tereyağlı muhteşem ezilmiş bezelyeleriyle unutulmaz akşam yemeğim...
Apple crumble - geç tanışıp çok sevdiğim sabah, öğle ve de akşam yemeye doyamayacağım tatlı
Brighton'ın evleri - beyaz bir gelin gibi nazik ince zarif ama aslında içi uçuk kaçık deli dolu ve yıkık dökük
Brighton sahili - güzel muhabbetlerin yapıldığı, hayatın yavaşladığı ve durduğu yer...
Brighton Dome - klasik müzik konserleri, anılar, şaşırmalar, ve yüzlerce beyaz saçla dolu klasik müzik konserleri...
Cricketers - arkadaşlarımın beni götürdüğü ve benim müptelası olduğum pub
Brighton Pride - hayatımda gördüğüm en güzel kadın adamların ve adam kadınların geçidi
Yağmur ve soğuk - evde tez yazmamı sağlayan kimi zaman da beni üzüntüden perişan eden havalar...
16 Ekim - Rotonda'nın ölümü... Standford Avenue'de dolanıyorum ağaçlar arasında ağlıyorum. Her bıraktığım şey ölüyor. Ve ben her şeyi bırakmaya devam ediyorum. Allahım ya bu bırakmalar bir hiç uğruna ise? diye korkuyorum.
Nisan başı - ayrılık demir bir çubuk gibi sallanıyor havada (Nazım)
Mayıs başı - korkular ve yarım kalanlar, birleşmeler
Haziran başı - umut ve seminerlerde koşuşturmaca
Temmuz başı - umutsuzluk
Ağustos başı - anne özlemi ve arkadaşımın babasının vefat edişi
İşte bugünlere geldik böylece...
Aylar önce Birmingham'da bir gece bir rüya görmüştüm. Lucca'nın sokaklarından çıkıyordum, sokaklar labirent gibi geçişler ise pub kapıları gibiydi. Bu labirentten çıkar çıkmaz kendimi bir ormanın içinde buluyor ve doğaya hayran kalıyordum. Sonra bir kaplanla göz göze geliyoruz ve kaplan beni kovalamaya başlıyor, kaçıyorum ve bir havuza atlıyorum ama kaplan da yüzüyor. Peşimi bırakmıyor. Sonrasında ben pes ediyorum. Yüzükler var elimde onları çıkarıyorum ki kaplan beni midesine indirdiğinde hazımsızlık yapmasın. Sonra ama kaplan bir insan gibi benimle konuşuyor ve gidiyor. Beni bırakıyor.
Kendi kendime çok düşündüm bu rüyayı. Hırslarım mıydı kaplan, tutkularım mıydı? Yoksa hayat mıydı? Bilemedim. Belki hepsinin bir karışımıydı bana yüzüklerimi çıkarttıran. Beni doğada tam rahat edeceğim derken huzursuz eden, yerimden eden ve her türlü bağlılığı ortadan kaldırmamı kabul eden bir çeşit özgürlük ve yaşama hevesi miydi.... Yoksa pes ediş miydi kurtuluştan çok? Ya pes etmek kurtulmaksa... ama şimdi bunları düşünmek istemiyorum. Pes etmek için de çok erken hem kurtulacak bir şey de yok ki. Kabullenecek çok şey var tabii ki, ayrılıklar gibi.
Duke of York's... yalnız ve yağmurlu günlerde beni kurtaran sinema.
North Laine ... içinden geçerken tüm hayatın içinden geçiyormuşsun gibi hissettiren cıvıl cıvıl bir yer...
Pub'lar ... alışınca bırakması çok zor olan, dünyanın en sosyal mekanlarından... kültürel olarak adapte olunması hayatı çok kolaylaştıran yerler.
Ale ... sıcak bira en sevdiğim bira. Tadını çok özleyeceğim.
Fish and chips - her hafta yesem usanmayacağım, dolu dolu tereyağlı muhteşem ezilmiş bezelyeleriyle unutulmaz akşam yemeğim...
Apple crumble - geç tanışıp çok sevdiğim sabah, öğle ve de akşam yemeye doyamayacağım tatlı
Brighton'ın evleri - beyaz bir gelin gibi nazik ince zarif ama aslında içi uçuk kaçık deli dolu ve yıkık dökük
Brighton sahili - güzel muhabbetlerin yapıldığı, hayatın yavaşladığı ve durduğu yer...
Brighton Dome - klasik müzik konserleri, anılar, şaşırmalar, ve yüzlerce beyaz saçla dolu klasik müzik konserleri...
Cricketers - arkadaşlarımın beni götürdüğü ve benim müptelası olduğum pub
Brighton Pride - hayatımda gördüğüm en güzel kadın adamların ve adam kadınların geçidi
Yağmur ve soğuk - evde tez yazmamı sağlayan kimi zaman da beni üzüntüden perişan eden havalar...
16 Ekim - Rotonda'nın ölümü... Standford Avenue'de dolanıyorum ağaçlar arasında ağlıyorum. Her bıraktığım şey ölüyor. Ve ben her şeyi bırakmaya devam ediyorum. Allahım ya bu bırakmalar bir hiç uğruna ise? diye korkuyorum.
Nisan başı - ayrılık demir bir çubuk gibi sallanıyor havada (Nazım)
Mayıs başı - korkular ve yarım kalanlar, birleşmeler
Haziran başı - umut ve seminerlerde koşuşturmaca
Temmuz başı - umutsuzluk
Ağustos başı - anne özlemi ve arkadaşımın babasının vefat edişi
İşte bugünlere geldik böylece...
Yorumlar
Yorum Gönder