Bugün yine kütüphanede sakin bir gün. Oğlan kayınvalide ve kayınpederde. Ben buraya yani kütüphaneye çalışmaya geldim. Fakat Nisanın gelişi ile olsa gerek, yahut bahar diyelim, kaprisli gönlüm umutlanmak istiyor. Ayağını yere vurmak istiyor. Artık bir şeyler olsun diye bekliyor.
Yıllardır çabalıyorum. Saçlarıma kar taneleri yağdı. Hala lüzumlu lüzumsuz işler yapıyorum. Kendimi avutuyorum.
Araştırma araştırma dedim ne en iyi yerde doktora yaptım ne de en iyi tezi yazdım. Ama devam dedim devam ettim. Kendimi herkesten hala referans mektubu ve iş isterken kırk yaşında buluyorum.
Ne gariptir başarılı olmak nedir bilmedim, başarılı olduğum halde. Boğaziçi'ne ikinci girdim ama ilk sene çok zorlandım, dersleri takip etmekte bir sürü sorun yaşadım. Sonra ortalamayı düzeltemedim. Kırkıncı yahut ellinci mezun oldum.
Birçok kişiye göre iyi bir seviyede olsa da İngilizcem İngilizce sınavlarda çoook yüksek puanlar almadım. Mesela en son girdiğimde yüz üzerinden 88 almıştım. İlk girdiğim TOEFL fena değildi gerçi ama yıllar önceydi.
Profesörlerle ilişkimi kimi zaman iyi tuttum kimi zaman tutamadım, tabii bunlar sadece benden kaynaklanmıyordu. Maalesef herkesin hakkının verildiği bir dünyada yaşamıyoruz. Ama bazen de beni en çok üzen şeylerden birisi görünmez olmaktı. Fakat akademide o kadar ince bir çizgi var ki görünürlük ile görünmezlik arasında... hele bir bırak kendini bir şey yapma yoksun, bazen varken de yoksun, bazen tüm benliğini versen de kabul görmezsin. O kadar acımasız. Akademi de kapitalizmden nasibini almış desek hata etmiş olmayız.
Son zamanlarda Türkçe kitap bile okuyamaz oldum. Fakat şu yazı o kadar hoşuma gitti ki herkesle paylaştım.
Çok duygulandım. Hemen yeğenlerime onları sevdiğimi yazdım, iyi bir teyze olamadığım için üzüldüm. Onlara yakın olamadığım için.
Unutmak özgürlüktür, diyorlar ben ise hep hatırlamayı seçiyorum. Ama acıları değil, sevgileri, umutları ve insanların güzel taraflarını. Ölenlerin hele hep en iyi yönlerini hatırlamaya gayret ediyorum ki hatırlıyorum da. Mesela babamın bahçeye bakışı, annemin ağaçtan dut koparışı dün gibi aklımda. Güleryüzlü oluşları, mutlu duruşları, gülüşleri, şakaları, annemin turşusu ve yoğurdu... Turşuyu güzel yapardı yoğurdu sulanırdı ama tadı çok güzel olurdu. Babamın beni kariyerimde hep destekleyişi, hep iyi insanlara kendimi adamam için tavsiye verişleri... Benden eğitimli ve büyük olan insanlara saygı göstermemi isteyen babam aynı zamanda yanımda olmasa da bana sahip çıktığını hep belli etmişti.
Annemle sabah yürüyüşlerimiz, beni zorla kaldırışı yataktan, 'kanına baktıracağım' deyişi. Benimle övünüşü... erkenden koparıldık dallarımızdan uzaklara gittik. Onlar orda kaldılar. Kimbilir kim kalacak bizim yanımızda yaşlanınca. Belki CK kalır ama anne kuzusu olmasın özgür olsun, ben onu ziyaret ederim, dert değil. Yeter ki mutlu olsun sağlıklı olsun, kıymeti bilinsin. Hayatta en önemli şey kıymet bilmek çünkü.
Bak işte çalışmamak için yine lak lak yapmaya başladım. Ben hem karga hem leyleğim, hem boş konuşuyorum hem ömrüm lak lak ile geçiyor. Geçsin... Öldürelim zamanı yeniden doğuralım zamanı.
Yorumlar
Yorum Gönder