Her şey gibi dostluklar da bazen bitmeye mahkumdur.
Neden bilmeyiz ama biterler işte. Bazen sessizlik olur, bazen kavga, bazen arkadan vurma, dedikodu, bazen bir dostu bir başkasına tercih ederiz. Bitiverir dostluklar sessiz sedasız. Sizi en iyi tanıyan dostlar kolayına dostluklarını bitirmezler, sizi en çok sevenler, sizi en çok görenler, sizi en çok önemseyenler, asla bahane bulmazlar gelemedikleri için göremedikleri için. Kendilerini ateşe atarlar kimi zaman.
En azından ben öyle idim eskiden, lisede dostum için kendimi de ateşe atardım, kendi önceliklerimi geriye atardım. Ona destek olmak için elimden geleni yapardım. Zamanla dostluk dinlemek ve anlamak ve yetişmek oldu, birlikte güzel vakit geçirmek, cenazeleri paylaşmak, düğünlerde oynamak. Hepsinde de fark ettiğim bir şey oldu, bitmeyecek dostluk bitmiyor. Bazen sevgilide olduğu gibi, hayatta olduğu gibi bir şeyler bitmeye yakınken, çok taviz verdim ama değer, der dururuz. Çok üzüldüm ama değer der dururuz. Çok farklıyız ama birbirimizi sevmiyor muyuz, yoksa der dururuz. Hepsi kaçınılmaz sonu ötelemek için bir bahanedir. Kırılmışızdır, dökülmüşüzdür, aldatılmışızdır, yalnız bırakılmışızdır, dışlanmışızdır, başkasının lafının esiri olmuşuzdur, korkmuşuzdur. Yani samimiyet bitmiştir. Artık sevgi değil çıkar olmuştur, artık saygı değil incitme olmuştur her şey. İşte o zaman dostluklar da biter.
İçimde çok dal kırıldı, bir ağaç kesildi annem ölünce. İçimde başka bir ağaç daha vardı babam ölünce o da devrildi. Dalları kıranlar dostlar, iş arkadaşları yahut sevgililer, elbet ben de onların dallarını kırmışımdır, ne demek, ben kusursuz muyum, değilim... Fakat o kadar çok dal kırıldığında artık rüzgar esmesin istersiniz, artık yağmur yağmasın, güneş açsın, artık bir dost sırf size sarılmak için gelsin sizi görsün. Ama ne mümkün. Bir bakmışsınız ertesi gün instagramda başkalarıyla eğleniyor, gerçek dostlarıyla, gerçek dost olarak gördükleriyle. Sizi asla dostu olarak görmemiş. Belki aptal görmüş, belki aptal bir döneminize denk gelmiş, belki saçma görmüş, belki şımarık, belki şanslı, belki bir hiç. Belki dalınızı kırdığının farkında bile değil.
Bazen ortaokul ve lise boyunca dışlanan arkadaşlarımı düşünürüm. Garip cevaplar verdikleri ve herkesten farklı oldukları için. Hep onları anlamaya çalışmışımdır. Fakat sanırım son zamanlarda neler hissettiklerini daha iyi anlıyorum. Ben hiçbir zaman dışlanmadım, hep çağrıldım, hep gruptan biri oldum, hep arkadaşlarımla takıldım, her yerde arkadaşım oldu. Ama sonra bir gün işte bir iki şey bir iki olay birden dışlanmaya ve yargılanmaya başlanmışsın ama sebebini bilmiyorsun bile. Anlamıyorsun, belki de dert etmemen gerekiyor, belki de üzülmemen gerekiyor, belki de zaten o insanlar hayatında yıllardır yer almamış ama o şarkıda vardır ya bir söz ' you are just stuck in a moment and cant get out of it'. Hani bir şeye takılır kalırsın, bir güne, bir dostluğa, paylaşılan zamana ve anılara, uğraşırsın, hani emek verirsin. Emek verdiğini zannedersin ama olmaz. Olması çok zordur çünkü.
Üzülmemek elde değil. Artık istenmediğin yerde durmadığında belki de işin en güzeli bu, bir rahatlama da geliyor insana. Belki o kırılan özgüven yeniden tamir ediliyor. Çünkü artık bir şeyleri zorlamadığının farkına varıyorsun ve diyorsun ki ben artık bu dostluğu zorlamıyorum. Eğer ben onun için önemli değilsem, ki değilmişim demek ki, o niçin benim için önemli olsun! Neden ben her seferinde canımı acıtan birisinin beni nasıl arkadan vurduğuna, nasıl görmezden geldiğine, nasıl utanmadığına çekinmediğine, belki de beni aşağılayarak tatmin olduğuna saygı duyayım? Neden ben bu insanı seveyim, neden onun benliğini benim benliğime yakın tutayım? Ortada bir sebep kalmamış. Olanlar olmuş. Ölüler kokmuş. Ama sen ölünün üzerine tuz serpmeye ve onu saklamaya çalışıyorsun. Ölüler ya gömülür ya yakılır. Ya da unutulur. Bazı ölüler unutulmaz, hele ki biz hatalıysak. Ama nerde tam olarak nasıl bir hata yaptım onu da bilmiyorum. Sanırım dönülmez bir hata yaptım ama nedir bilmiyorum. Kimse yüzüme bakmadığına göre, ben bir ölüymüşüm ve hemen gömülmüşüm. Ben de kimsenin yüzüne bakmayacaksam eğer, ben de tuzlamayı bırakıp ölüleri gömmeli ve unutmalıyım. Çünkü ölen bir dostluğun bir daha dirilmesi, kanser olmuş annenizin iyileşmesini beklemeye benzer. Çıkmayan candan ümit kesilmez dersiniz, çıkmayan candan asla ümit kesilmez, belki canlanır kimbilir, aman yeter ki yaşasın komada da olsa, yeter ki ölmesin, ama çekiyor... kabullenmek lazım artık. Ölüm hayatın bir gerçeği, ölen dostluklar da ne kadar kısa zamanda kabullenilse o kadar iyidir. Artık denemeye gerek yok. Ölmüşle olmuşa çare bulunmaz.
İçimde bir dal daha kırıldı ama olsun. Kuşlar diğer dallara konar, bende dal çok, laf çok... Kimbilir yeni dallarım çıkar, göğe doğru yüzer giderim. Yeter ki insan yeşermek istesin, yeter ki insan kıymet bilsin, ve insanın kıymeti bilinsin. İnsan kıymetinin bilindiğini bilsin. Öyle olsun ki insanlığını anlasın, bir böcek gibi kenara atılmasın, dışlanmasın, kırılmasın. Hepimizin içinde bir sırça köşk. Hepimizin iyi bir söze ve bir teşekküre ihtiyacı var. Yok mu...
Yorumlar
Yorum Gönder