İyi bir şeyler yazmak için size gerekenleri anlatmak isterim... Bunları şu tecrübeme dayanarak anlatacağım sizlere: iyi bir şeyler yazdığım zaman yapmadıklarımı ve iyi bir şeyler yazamadığımda yaptıklarımı sizlerle paylaşacağım. Hangisinin niçin daha başarılı olduğunu anlayacaksınız.
Öncelikle iyi bir yazı olan elzem şey konsantre olmak. Yaptığınız işe konsantre olmalısınız. Sizi rahatsız edecek şeyleri en aza indirgemelisiniz. Mesela sesli haldeki telefon, konuşkan bir iş arkadaşı, yahut geveze bir eş. Bunların hepsinden uzak durmalısınız. Düşünce sisteminiz ve düşünce dünyanız, dolayısıyla düşünce akışınız başkalarının size verdiği tatlı ve ufak ama ihtiyacınız olmayan bölünmelerle sekteye uğramamalı. Bunu rica edebilirsiniz veya sessiz bir ortama kendiniz gidip bir çeşit inziva hayatı yaşayabilirsiniz.
Dinlediğiniz müziğe dikkat ediniz. Youtube'da okuma ve yazma sırasında dinlenecek müzikler var. Ben şahsen klasik müziği çok faydalı buluyorum. Düşünce akışını bölmüyor ve yazarken insana ayrı bir tutku veriyor. Caz da güzel fakat caz dinlerken klasikte edindiğim konsantrasyonu edinemiyorum.
Ne demiş yazar? Yazarken sarhoş düzeltirken ayık olun. Aslında tam da öyle değil, her iki halde de ayık olmak en iyisi eğer şiir yazmıyorsanız. Burdaki ayıklık elbette sadece şaraptan ayıklık değil, benim kast ettiğim şu: kendinizle bağlantı halinde olun, yekpare olun, o an evrende sadece siz ama siz olun.
İyi yazı yazmak için yazıdan bir süre uzaklaşmak gerekir. Yaz yaz yaz bir gün bir bakarsınız otomat bir hal almış yazmak. Olmaz. Ya içinizdeki kuyuya ineceksiniz ya dışardaki kuyudan su çekeceksiniz. Sadece yazmak ve başka hiçbir şey yapmamak sizi zamanla tüketecektir. Güzel bir huy olsa da yazılan şeyler dışardan beslendikten sonra içimizde oluşan duyguların ve düşüncelerin dışa vurumudur. Çay demlenir, kahve demlenir, düşünce de demlenir. Demlemek istiyorsanız zaman vereceksiniz. Çok klişe olacak ama söylemeliyim: her güzel şey zaman alır, her güzellik zaman ister, zaman bu hayattaki en kıymetli şeydir ama zamanla savaşmaktansa onunla harmoni içinde olmak zamanın size kazandırdıklarını arttıracaktır.
Yazmaya çok ara vermeyin, sakın ola, koparsanız. Bir iki gün neyse, üçüncü gün artık ara vermeyin. Yazdıklarınız da düşünce akışınız da bundan negatif etkilenecektir.
Yazmak demek okumak da demektir. Okurken yazarların üsluplarına bakınız. Nasıl bir üslup edinmişler kendilerine. Dostoyevski mesela harika bir ruh okuyucusu harika bir psikolog ve sosyologdur. Tolstoy insanın en içten acılarını anlar, onların derinliklerine iner. Hemingway dünyanın en doğal ve en güzel diyaloglarını yazar. Salinger sizi şaşırtır ve size yeni bir dünya sunar, içinde büyüdüğünüz ama fark etmediğiniz. Nazım Hikmet size hayatı, mücadeleyi ve sevmeyi anlatır: kavgayı sevmeyi sevgiliyi sevmeyi. Sabahattin Ali bırakıp gitmelerin hep bizden kaynaklanmadığını anlatır, karmaşık karakterlerle karşımıza çıkar. Sadık Hidayet sizi uyuşturucu almış gibi etkisiz hale getirir, bilinçaltındaki en net olanı bir parlak kırmızı elma gibi sunar önünüze. Siz hart diye ısırmadan edemezsiniz. Daha ne desem kimlerden bahsetsem? Sevgi Soysal size kadını anlatır, solu anlatır, feminizmi anlatır, aykırılığı anlatır. Leyla Erbil ilişkileri en büyük karmaşasıyla nakış nakış işleyerek ifade eder. Her yazardan öğreneceğiniz bir şey vardır. Aman ihmal etmeyin, hepsini okuyun. Ayrıca bizim beğenmeyenokumasın'daki kitap önerilerine kesinkes bakın.
Nerde kalmıştık? Yazmak için başka ne gereklidir? Bir masa ve biraz para demiş Virginia Woolf, haklı haklı olmasına da parayı kim bulacak onu dememiş. Demez olaymış. Doğru demiş. Bir masa, bir köşe, bir ritüel.
Dua etmek gibi yazın, dua ediyor gibi yazın. O an siz varsınız bir de sizin hayal gücünüz var. O an sadece sizin dünyanız var ama başkalarının dünyaları da var ve siz dünyalar arasında kilometrelerce yok kat ettikten sonra evinize dönüyorsunuz olanları yazıyorsunuz. Hiç olmadığınız bir insan oluyor, hiç görmediklerinizi görüyorsunuz. Yazmak demek olmayanı hayal etmek ve olmayanı yine insanın en insan haliyle insanlaştırmak fakat bunu bir doktor gibi değil de bir çocuğa güzel bir masal anlatır gibi anlatmaktasınız. İşte siz ordasınız, o an dünyanın hakimisiniz, ne ordunuz var ne de bayrağınız. Ama orda siz yöneticisiniz, siz başkansınız. Yazı sizin alanınız, yazın gönlünüzden geleni. Saklamayın sansürlemeyin... kendini sansürlememek mümkün değil ama korkmayın her ne kadar kendinizi sansürleseniz de gizli istekleriniz açığa çıkacaktır. O yüzden boşa uğraşmayın.
Yazmak, ne uzun kelime. Sevmek ne uzun kelime, demişti şair...
Özetleyelim, iyi bir yazı yazmak için sakinlik, ritüel, sevgi, konsantrasyon, bir masa, biraz para, biraz okuma, biraz da adanmışlık lazım. Başka bir şeye gerek yok. İlham perisi mi? O zaten siz kendinizle kalır kalmaz gelir sizi bulur. Siz hiç merak etmeyin. Herkesin bir ilham perisi vardır, zorla atanmış yahut kendiliğinden koşarak gelen. Önemli olan o ilham perisinin şimdiye kadar yaşadıklarınızın daha ötesinde yani Barış Manço'nun şarkısındaki gibi 'benden öte benden ziyade' bir yerde olduğunu kabul etmek. Gerisi gelecektir.
Öncelikle iyi bir yazı olan elzem şey konsantre olmak. Yaptığınız işe konsantre olmalısınız. Sizi rahatsız edecek şeyleri en aza indirgemelisiniz. Mesela sesli haldeki telefon, konuşkan bir iş arkadaşı, yahut geveze bir eş. Bunların hepsinden uzak durmalısınız. Düşünce sisteminiz ve düşünce dünyanız, dolayısıyla düşünce akışınız başkalarının size verdiği tatlı ve ufak ama ihtiyacınız olmayan bölünmelerle sekteye uğramamalı. Bunu rica edebilirsiniz veya sessiz bir ortama kendiniz gidip bir çeşit inziva hayatı yaşayabilirsiniz.
Dinlediğiniz müziğe dikkat ediniz. Youtube'da okuma ve yazma sırasında dinlenecek müzikler var. Ben şahsen klasik müziği çok faydalı buluyorum. Düşünce akışını bölmüyor ve yazarken insana ayrı bir tutku veriyor. Caz da güzel fakat caz dinlerken klasikte edindiğim konsantrasyonu edinemiyorum.
Ne demiş yazar? Yazarken sarhoş düzeltirken ayık olun. Aslında tam da öyle değil, her iki halde de ayık olmak en iyisi eğer şiir yazmıyorsanız. Burdaki ayıklık elbette sadece şaraptan ayıklık değil, benim kast ettiğim şu: kendinizle bağlantı halinde olun, yekpare olun, o an evrende sadece siz ama siz olun.
İyi yazı yazmak için yazıdan bir süre uzaklaşmak gerekir. Yaz yaz yaz bir gün bir bakarsınız otomat bir hal almış yazmak. Olmaz. Ya içinizdeki kuyuya ineceksiniz ya dışardaki kuyudan su çekeceksiniz. Sadece yazmak ve başka hiçbir şey yapmamak sizi zamanla tüketecektir. Güzel bir huy olsa da yazılan şeyler dışardan beslendikten sonra içimizde oluşan duyguların ve düşüncelerin dışa vurumudur. Çay demlenir, kahve demlenir, düşünce de demlenir. Demlemek istiyorsanız zaman vereceksiniz. Çok klişe olacak ama söylemeliyim: her güzel şey zaman alır, her güzellik zaman ister, zaman bu hayattaki en kıymetli şeydir ama zamanla savaşmaktansa onunla harmoni içinde olmak zamanın size kazandırdıklarını arttıracaktır.
Yazmaya çok ara vermeyin, sakın ola, koparsanız. Bir iki gün neyse, üçüncü gün artık ara vermeyin. Yazdıklarınız da düşünce akışınız da bundan negatif etkilenecektir.
Yazmak demek okumak da demektir. Okurken yazarların üsluplarına bakınız. Nasıl bir üslup edinmişler kendilerine. Dostoyevski mesela harika bir ruh okuyucusu harika bir psikolog ve sosyologdur. Tolstoy insanın en içten acılarını anlar, onların derinliklerine iner. Hemingway dünyanın en doğal ve en güzel diyaloglarını yazar. Salinger sizi şaşırtır ve size yeni bir dünya sunar, içinde büyüdüğünüz ama fark etmediğiniz. Nazım Hikmet size hayatı, mücadeleyi ve sevmeyi anlatır: kavgayı sevmeyi sevgiliyi sevmeyi. Sabahattin Ali bırakıp gitmelerin hep bizden kaynaklanmadığını anlatır, karmaşık karakterlerle karşımıza çıkar. Sadık Hidayet sizi uyuşturucu almış gibi etkisiz hale getirir, bilinçaltındaki en net olanı bir parlak kırmızı elma gibi sunar önünüze. Siz hart diye ısırmadan edemezsiniz. Daha ne desem kimlerden bahsetsem? Sevgi Soysal size kadını anlatır, solu anlatır, feminizmi anlatır, aykırılığı anlatır. Leyla Erbil ilişkileri en büyük karmaşasıyla nakış nakış işleyerek ifade eder. Her yazardan öğreneceğiniz bir şey vardır. Aman ihmal etmeyin, hepsini okuyun. Ayrıca bizim beğenmeyenokumasın'daki kitap önerilerine kesinkes bakın.
Nerde kalmıştık? Yazmak için başka ne gereklidir? Bir masa ve biraz para demiş Virginia Woolf, haklı haklı olmasına da parayı kim bulacak onu dememiş. Demez olaymış. Doğru demiş. Bir masa, bir köşe, bir ritüel.
Dua etmek gibi yazın, dua ediyor gibi yazın. O an siz varsınız bir de sizin hayal gücünüz var. O an sadece sizin dünyanız var ama başkalarının dünyaları da var ve siz dünyalar arasında kilometrelerce yok kat ettikten sonra evinize dönüyorsunuz olanları yazıyorsunuz. Hiç olmadığınız bir insan oluyor, hiç görmediklerinizi görüyorsunuz. Yazmak demek olmayanı hayal etmek ve olmayanı yine insanın en insan haliyle insanlaştırmak fakat bunu bir doktor gibi değil de bir çocuğa güzel bir masal anlatır gibi anlatmaktasınız. İşte siz ordasınız, o an dünyanın hakimisiniz, ne ordunuz var ne de bayrağınız. Ama orda siz yöneticisiniz, siz başkansınız. Yazı sizin alanınız, yazın gönlünüzden geleni. Saklamayın sansürlemeyin... kendini sansürlememek mümkün değil ama korkmayın her ne kadar kendinizi sansürleseniz de gizli istekleriniz açığa çıkacaktır. O yüzden boşa uğraşmayın.
Yazmak, ne uzun kelime. Sevmek ne uzun kelime, demişti şair...
Özetleyelim, iyi bir yazı yazmak için sakinlik, ritüel, sevgi, konsantrasyon, bir masa, biraz para, biraz okuma, biraz da adanmışlık lazım. Başka bir şeye gerek yok. İlham perisi mi? O zaten siz kendinizle kalır kalmaz gelir sizi bulur. Siz hiç merak etmeyin. Herkesin bir ilham perisi vardır, zorla atanmış yahut kendiliğinden koşarak gelen. Önemli olan o ilham perisinin şimdiye kadar yaşadıklarınızın daha ötesinde yani Barış Manço'nun şarkısındaki gibi 'benden öte benden ziyade' bir yerde olduğunu kabul etmek. Gerisi gelecektir.
Yorumlar
Yorum Gönder