Ana içeriğe atla

Kadın cinayetleri: Ayşe, Fatma, sen ben ve biz

Kadının varlığının bu kadar ezilir geçilir ve hiçe sayılır olmasının sebebi nedir? Kadınlar nasıl kurşun kalemi silgiyle siler gibi yeryüzünden silinir, nasıl ve neden öldürülür? Neden güzellikleri dert olur? Kadınlardan ne isteniyor? Ömür boyu acı çekmeleri mi?

Türkiye'de kadın cinayetlerinin geçen seneye göre ciddi bir artış göstermiş olması ve mesela İtalya'da senede 90 kadın öldürülürken, onlar da hiç medeni sayılmazlar demek ki, Türkiye'de 450 kadının öldürülmesi ne demektir? Oturup bir düşünelim ve konuşalım.

Biz nasıl bir sistemin parçasıyız? Ne yapmaktayız? Nelerle avunmaktayız? Kadınlara cinsel obje, çocuk, anne, cadı, fem fatal, vs. dışında nasıl isimler takmaktayız? Kadına ne kadar değer vermekteyiz? Belki de bunları konuşmak lazım.

Kadın ve erkek eşitliğinden bahsedecek kadar data toplamadım ve hatta konumuz tam olarak da bu eşitlik meselesi değil. Eşitlik bu durumun belki bir parçası ve bu yaşadığımız bireysel ve toplumsal sıkıntıların sebeplerinden birisi. Ama daha derin bir şeyler var burda, farkında olmamız gereken. Kadının varlığı.

Hayatınızdaki kadının yeri nedir? Bunu düşünmek ve bu soruya cevap vermek lazım.

Kadınların iş hayatındaki yok sayılışları.

Anne olanlara saygı gösterilmeyiş.

Anne olmayanların kınanışı.

Anne olmak isteyenlerin kariyerini yok etmek zorunda kalışı.

Kadınların mutfakta ve işyerinde geçirdiği zamanın kendisinden ödün vermesine sebep olunması.

Kadınların hayır diyemeşinin hem iş hem aile hayatında kullanılmalarına sebep olması.

Çocukların bakımının daha çok annelerin üzerinde olması.

Kadının eve daha çok para getirirken erkeklerin har vurup harman savurmasının sorun olmaması.

Kadınların işyerlerinde kadınlara ettiği eziyetler.

En saygılı ve en eğitimli adamın bile eşinden uzun bir günün sonunda yemek beklemesi.

Genç kızların dar şeyler girdiğinde tacize uğraması, başımıza taş yağacak nidalarıyla söylenmeler.

Laf atanlar, kadınların sokakta yere bakarak yürümesine sebep olanlar.

Sen olmasan senden üç tane daha var diyerek kadınları hiçe sayanlar.

Eski eşini reddedilmeye katlanamadıkları için öldürenler.

Çocuklarının gözleri önünde anneleri katledenler.

Akşam saatlerinde dolmuşa binen genç bir kadını paramparça edenler.

Kadını sadece bir meta olarak görüp sahip olunan bir yaratık olarak gözlemlemek. O güzelliğe sahip olmak, o güzelliği tüketmek ve sonrasında başka bir güzelliğe koşmak. O kadına sahip olduktan sonra kadının değerini yitirmesi. Kadının ruhsuz bir yaratık olarak düşünülmesi.

Kadının yerinin erkeğinin yanı olması, kadının ailesine koştururken erkeğin ailesine koşturmak için bir mecburiyet görmeyişi. Kadının değerinin bilindiğinin belirtilmemesi, güzel sözler söylenmemesi, sen şöyle bir otur dinlen, ben yaparım denmemesi.

Kadının ne kadar güzel olsa o kadar eziyet çekmesi, ne kadar akıllı olsa o kadar kınanması. Ne kadar karakterli olsa o kadar beğenilmemesi, ne kadar özgür olsa o kadar eleştirilmesi.

Kadının kimliği, benliği, adı ve varlığı kendisine ait değil. Kadının yaptığı her şey başkasına ait. Kadın önce ailesine sonra eşine sonra çocuklarına ait ama asla kendine ait değil. Kadın bir şeylere tutunan ve bir şeylerin birbirine tutunmasını sağlayan element ama asla ana element değil. Kadın bizim toplumda 'yeri hala sığırlarımızdan sonra gelen' şairin de dediği gibi, varlığını yadsıdığımız, yadırgadığımız, ağladığında bize zayıflığımızı hatırlatan, güldüğünde dikkatleri üzerine çekmesinden rahatsız olduğumuz, sevindiğinde duygularını bir hınçla boğmak istediğimiz, ya benimsin ya kara toprağın dediğimiz... kadın tüm dünyaya ait, her şeye ait ama kendine ait değil. Kendini sorgulamaya vakti bile yok ki kadının.

Kadının adı yok diye bir kitap vardı hatırlıyorum, ama bence adından öte kadının varlığı yok. Varlığı dünyalar kadar geniş ama dünya bunu görmüyor.

Ters düz bir dünya Marx'ın dediği gibi, bu dünyada güç ve para konuşuyor. Bu dünyada kadın her şeyi yapıyor, her şeyin üstesinden geliyor, ama varlığı tanınmıyor.

Türkiye'de kadın cinayetlerini anlamak için toplumu ve kültürü tanımak şart. Tüm dünyada anlamak için de aynı şekilde hem toplumsal kültürü, yerel kültürleri, aile ilişkilerini ve sosyoekonomik değişimleri incelemek gerekli.

Kimsenin kimseye eziyet etmemesi gereken bir dünyada yaşıyoruz.

Ama nedense herkes herkese eziyet ediyor ve nerdeyse bundan zevk alıyor.

Ekonominin alt üst olduğu ve krizin baş gösterdiği artık herkesin bir Hollywood yıldızı kadar 'like' almak istediği bir devirde yaşıyoruz.

Kadınları güzel yemekler yapsa bile takdir etmiyoruz, güzel çocuklar doğursalar bile, güzel projeler yapsalar da beğeni almıyorlar. Kadınlar kadınlar kadınlar.

Zengin olurlarsa cimriliklerindendir.

Eğer çok güzellerse güzellikleri solacaktır.

Senin değilse toprağın olacaklardır.

Eğer özgürlerse kötü kadınlardır.

Eğer o kadın seni beğenmemişse yaşamamalıdır.

Eğer yumuşak huylu ise sömürülmelidir.

Kesinlikle akıllı olamaz, kendi aklı olamaz, kesin başka bir yerlerden almıştır o aklı.

Kadını bırakın kadın olsun, doysun kadınlığına, yaşasın kadın olmak, desin rahat bir nefes alsın. Kadınlar size ait değil, kadınlar dünyaya yetecek kadar cömert ama her şeyden önce kendilerine aitler. Kabul edin! Kadının varlığını tanıyın artık, o sizin tarlanızı sürmek için, çocuklarınızı doğurmak, yemeklerinizi yapmak, şefkat açlığınızı gidermek, sabrınız taştığında acısını çıkarmak için yaratılmış yaratıklar değiller. Kadının varlığını kabul edin, görün, tanıyın ve takdir edin.

Bir kadının sizden her yönden üstün olabileceğini de kabul edin, hem insanlıkta hem bilimde hem sanatta hem iş yerinde hem aile içinde... ama yeter ki bilin görün tanıyın kadının varlığını. Kadınlar varlar ve var olacaklar.

Her ölümde bin kadın doğacak ve o doğan kadınlar bir gün o kanlı elleriyle katillere ulaşacak ve bu yaptıklarının hesabını soracaklar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

her şey ara verince güzel

 Şimdi eski günlerdeki gibi yine kütüphaneye geldim. Kendi kendime çalışmaya çalışıyorum.  Çalışmadan bir yazayım dedim, ne de olsa uzun zaman oldu.  Akademik alanda ufak projelerde çalışıyor, makaleler üretmeye devam ediyorum. Beynimin eskisi gibi keskin bir şekilde işlemediğini fark etsem de böyle biraz yalnız kalıp bir şeyler yapmak beni rahatlatıyor, hem daha iyi konsantre oluyorum.  Her şey ara verince güzel. Annelik bile öyle.  Geçenlerde Lost Daugther'ı izledim, zaten kitabını da okumuştum yıllar önce, herhalde 2015 yılıydı yahut 2014 yılıydı. Filmi de güzel olmuş, aktristler de harika. Çok beğendim. Sanırım film ile kitabı daha iyi anladım bile diyebilirim. Olivia Colman zaten harika bir iş çıkarmış her zamanki gibi. Bir bakışı bin kelimeye bedel.  Doğal olarak anne gibi hissetmemekten öte sanırım, anne gibi hissetmeyi çok sevmekle beraber belki bu yükün altında biraz ezilmek söz konusu olabilir birçok kadın için. Yahut annelik öyle baskın hale gelir ki ilişkimizi unuturuz.

Biten Arkadaşlıklar

Helal olsun sana Şah artık açık açık yazabilirsin. Biten arkadaşlıklarını, çıkar için ideoloji için. Kıskançlık için ve sevgisizlik için. Gerçekten sevmemiş olmak için, biten tüm arkadaşlıklara gelsin bu yazı. Bir dostumu kaybettim çünkü ayrı fikirlerdeydik Bir dostumu kaybettim çünkü bana kızdı Bir dostumu kaybettim sebebini bile bilmiyorum Gerçekten bilmiyorum neden böyle oldu Kaybolup gittiler düşen yıldızlar gibi Oysa güzeldi günlerimiz Aydınlıktı sözler Paylaşırdık her şeyi Kınamazdık canım o kadar Yoksa kınar mıydık Ben kimseyi aptal bulmadım Ya da tembel Uyardığım olmuştur Belki kimi zaman Çok şey istemişimdir Ne de olsa vermeyi de severim Ama ya hesap yaptılarsa ve dedilerse Ben ona daha çok verdim kim bilebilir ki insanlar neden gelir hayatımıza neden gider neden kırar dökerler giderken güzel güzel gidilmez hiçbir zaman kimisi de geri döner ama yürek kabul etmez kimisi rüyana girer ama aramazsın bir kere bile koparsın zamanla bilemezsin bilemezsi

Goodreads

Goodreads  Son zamanlarda sabahları erken kalkıp birkaç saat boyunca beynimi çalıştırdıktan sonra tekrar uykuya dalma ihtiyacı hissettiğimi görüyorum. Gerçekten de sabah insanın zihni daha bir net çalışıyor. Ben genelde hesap kitap yaparak ve email yazarak geçiriyorum bu zamanı, oysaki yazmalı çizmeli okumalı.  Bu sene ilk defa goodreads'te amaçladığım kitap okuma sayısına erişmiş bulundum. Sayı düşüktü, sadece 15 kitap okuyabildim. Ama o da hiç yoktan iyidir, bu arada yarıda bıraktığım on kitabı saymıyorum, Puslu Kıtalar Atlası, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Bobbi Brown Makeup Manual, ve bir sürü kedilerle ilgili İtalyanca kitap, Alda Merini'nin denemelerinin olduğu harika bir kitap. Bu kitapların hepsi yarım kaldı. Okuyamadım bitiremedim fakat başucumda duruyor. Hadi Alda Merini kısa kısa yazmış bölünse de kitabın sürekliliğine bir zarar gelmiyor fakat romanlarda tabii ki ciddi bir unutma sürecine giriyorum. Mesela Puslu Kıtalar Atlası'nı nedense sevemedim halbuki herkes s