Ana içeriğe atla

Çalışmak

 Son zamanlarda çalışma hırsımı kaybettim gibi. Çok yazıyor az düşünüyor ve çok düşünüyor az yazıyorum. Görünen odur ki eski hızımda değilim. Haşimoto olduğumu öğrendiğimden ve üç kilo aldığımdan beri kendimi durağan bir su gibi görmekteyim. Kimi zaman çok aktifim, kimi zaman meditasyon yapıyorum. Kimi zaman saatlerce telefondayım kimi zaman kimseyle konuşasım gelmiyor. 

Her şey ayarlanıyor ve hızlanıyor. 

Kırbaçla çalışıyorum hala. Kapitalizmi özümde içselleştiremedim. İçselleştirmek istesem de hastalanınca yavaşladım. İlk defa akşam saat 10'da uyur oldum. 

Ben biliyorum neden tiroit bezini salgılayan bu kelebek eridi. Ağlamalar zırlamalar bağırmalar ve kendini kurban görmelerden olmasın? Stresler, ölümler, kayıplar ve özlemler olmasın! 

Hayallere bir dünya kadar uzak olmak yine de resim yapmak, ama yaptığım her iş gibi ben yaptım oldu diyememek olmasın. 

Ne olursa olsun kendini hor görmek, başarılarıma bunlar benim başarılarım değil ki, bana yardım eden çok insan oldu yolda demekten olmasın. Sahiplenememek olmasın hayatı. Sahip olduğumuz hayatı ciddiye alıyor gibi görünüp sabahları yataktan kalkmaya üşenmek olmasın. 

Zaman hızla geçiyor ve biz hep başkalarının takdirini ve sevgisini bekliyoruz. Ailemiz, kardeşlerimiz ve eşimiz. Kendimizi hırpalıyoruz. Kendimizi sevmeyi ama gerçekten sevmeyi unutuyoruz. Çünkü o kadar dost kaldı ki geride, o kadar düşünülmemiş incelik, o kadar aranmamış sevilenler, o kadar az vakit anne ile, kim başarılarımızdan memnun olsun? Kim bizimle gurur duysun? Yuh artık 36 yaşında sen de artık alkış bekleme demek ister gibiyiz. Ama kendimiz alkışlamanın da bencillik olacağını biliyoruz. 

O yüzden işte zaman geçiyor ve sahilden gittikçe uzaklaşıyoruz. Ayaklarımız yere basmıyor ve yüzüyoruz. Üzüntülerimiz ve kayıplarımız art arda geliyor. Yine de pes etmiyoruz. Ama yoruluyoruz. 

Psikoloji, astroloji hepsi bahane. Önümüzü göremiyoruz. Belki de bizi en çok inciten bizi tanımadan kıranlar oluyor. Herkesin bir kere olsun tanınmaya ve sevilmeye hakkı yok mu? 

İşte böyle diye diye bugünlere geldik. Demek ki koruyamamışız kendimizi, keşke korusaymışız. Keşke kendimizi koruduğumuzu söylerken kendimize yalan söylemeseymişiz. Gerçekten ne hissettiğimizi ve istediğimizi bilecek olgunluğa sahip olsaymışız. Ama nerde. Öyle bir geçer zaman ki... 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

her şey ara verince güzel

 Şimdi eski günlerdeki gibi yine kütüphaneye geldim. Kendi kendime çalışmaya çalışıyorum.  Çalışmadan bir yazayım dedim, ne de olsa uzun zaman oldu.  Akademik alanda ufak projelerde çalışıyor, makaleler üretmeye devam ediyorum. Beynimin eskisi gibi keskin bir şekilde işlemediğini fark etsem de böyle biraz yalnız kalıp bir şeyler yapmak beni rahatlatıyor, hem daha iyi konsantre oluyorum.  Her şey ara verince güzel. Annelik bile öyle.  Geçenlerde Lost Daugther'ı izledim, zaten kitabını da okumuştum yıllar önce, herhalde 2015 yılıydı yahut 2014 yılıydı. Filmi de güzel olmuş, aktristler de harika. Çok beğendim. Sanırım film ile kitabı daha iyi anladım bile diyebilirim. Olivia Colman zaten harika bir iş çıkarmış her zamanki gibi. Bir bakışı bin kelimeye bedel.  Doğal olarak anne gibi hissetmemekten öte sanırım, anne gibi hissetmeyi çok sevmekle beraber belki bu yükün altında biraz ezilmek söz konusu olabilir birçok kadın için. Yahut annelik öyle baskın hale gelir ki ilişkimizi unuturuz.

Biten Arkadaşlıklar

Helal olsun sana Şah artık açık açık yazabilirsin. Biten arkadaşlıklarını, çıkar için ideoloji için. Kıskançlık için ve sevgisizlik için. Gerçekten sevmemiş olmak için, biten tüm arkadaşlıklara gelsin bu yazı. Bir dostumu kaybettim çünkü ayrı fikirlerdeydik Bir dostumu kaybettim çünkü bana kızdı Bir dostumu kaybettim sebebini bile bilmiyorum Gerçekten bilmiyorum neden böyle oldu Kaybolup gittiler düşen yıldızlar gibi Oysa güzeldi günlerimiz Aydınlıktı sözler Paylaşırdık her şeyi Kınamazdık canım o kadar Yoksa kınar mıydık Ben kimseyi aptal bulmadım Ya da tembel Uyardığım olmuştur Belki kimi zaman Çok şey istemişimdir Ne de olsa vermeyi de severim Ama ya hesap yaptılarsa ve dedilerse Ben ona daha çok verdim kim bilebilir ki insanlar neden gelir hayatımıza neden gider neden kırar dökerler giderken güzel güzel gidilmez hiçbir zaman kimisi de geri döner ama yürek kabul etmez kimisi rüyana girer ama aramazsın bir kere bile koparsın zamanla bilemezsin bilemezsi

Goodreads

Goodreads  Son zamanlarda sabahları erken kalkıp birkaç saat boyunca beynimi çalıştırdıktan sonra tekrar uykuya dalma ihtiyacı hissettiğimi görüyorum. Gerçekten de sabah insanın zihni daha bir net çalışıyor. Ben genelde hesap kitap yaparak ve email yazarak geçiriyorum bu zamanı, oysaki yazmalı çizmeli okumalı.  Bu sene ilk defa goodreads'te amaçladığım kitap okuma sayısına erişmiş bulundum. Sayı düşüktü, sadece 15 kitap okuyabildim. Ama o da hiç yoktan iyidir, bu arada yarıda bıraktığım on kitabı saymıyorum, Puslu Kıtalar Atlası, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Bobbi Brown Makeup Manual, ve bir sürü kedilerle ilgili İtalyanca kitap, Alda Merini'nin denemelerinin olduğu harika bir kitap. Bu kitapların hepsi yarım kaldı. Okuyamadım bitiremedim fakat başucumda duruyor. Hadi Alda Merini kısa kısa yazmış bölünse de kitabın sürekliliğine bir zarar gelmiyor fakat romanlarda tabii ki ciddi bir unutma sürecine giriyorum. Mesela Puslu Kıtalar Atlası'nı nedense sevemedim halbuki herkes s