Ana içeriğe atla

Araştırma Günlüğü ve İlerleyemeyişler

Son zamanlarda bir araştırma günlüğü tutmaya başladım. Orda her gün bilime dair neler hissediyor yahut hissetmiyorsam yazıyorum. Bu bilim günlüğünde her gün ne kadar yavaş ilerlediğimi ve beynimin ne kadar az veya çok ne kadar hızlı yahut yavaş çalıştığını yazmışım. Dikkatim dağınık. Neler yaptığımı veya neleri yapmayı başarabildiğimi yazmam gerektiğini hissettim... Elbette başarısızlıklar başarılardan fazla. Elbette kafa karışıklığı her şeyden daha önde geliyor. Fakat yine de idare ediyorum ve bu günlük sayesinde bizi tebrik etmeyenler adına ben kendi yaptıklarımı veya iş arkadaşlarımla başardıklarımızı tebrik etmiş oluyorum. 

Daha doğrusu, diyelim ki prof ile takıştık yahut başka bir mesele çıktı, günlükte bir gün yer alsa da bir günde yaşanmış bir şey bu ve hayatın tamamına yayılması engellenmiş oluyor. Her bir günün değerini anlamak için değişik günlükler tutmakta ve bol bol not almakta fayda var.

Fakat şöyle bir mesele var: yazmadığım zamanlarda içimde bir huzursuzluk oluyor ama bir şeyler yazabilmek için de bir şeyleri (diyelim analiz yahut bir makale yahut bir rapor) bitirmiş, okumuş veya bir ufak yazıyı tamamlamış olmam gerekiyor. Eğer bunu günlüğe yazmamış isem bunun ayrı bir gerginlik oluşturduğunu da tabii ki fark ediyorum.

Nerden başladım bu günlüğe orası uzun hikaye sormayın... Yine de insana kendini iyi hissettirmiyor değil günün sonunda bu günlüğe bir iki kelam edince... 

İçine her şey yazılabilir. Bireysel düşünceler, makale fikirleri, kafamızı kurculayan sosyolojik sorunlar, iş yerindeki dengelerin bize ne öğrettiği, bilimin bize neyi öğrettiği yahut öğretemediği, beğenilen yazarlar ve araştırmacılar. Projenin nasıl ilerlediği ve nerelerde kendimizi eksik hissettiğimiz. Ufak zaferlerimiz... 

Tüm bu sebeplerden işte bir bilim günlüğü tutmayı kesinlikle tavsiye ederim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

her şey ara verince güzel

 Şimdi eski günlerdeki gibi yine kütüphaneye geldim. Kendi kendime çalışmaya çalışıyorum.  Çalışmadan bir yazayım dedim, ne de olsa uzun zaman oldu.  Akademik alanda ufak projelerde çalışıyor, makaleler üretmeye devam ediyorum. Beynimin eskisi gibi keskin bir şekilde işlemediğini fark etsem de böyle biraz yalnız kalıp bir şeyler yapmak beni rahatlatıyor, hem daha iyi konsantre oluyorum.  Her şey ara verince güzel. Annelik bile öyle.  Geçenlerde Lost Daugther'ı izledim, zaten kitabını da okumuştum yıllar önce, herhalde 2015 yılıydı yahut 2014 yılıydı. Filmi de güzel olmuş, aktristler de harika. Çok beğendim. Sanırım film ile kitabı daha iyi anladım bile diyebilirim. Olivia Colman zaten harika bir iş çıkarmış her zamanki gibi. Bir bakışı bin kelimeye bedel.  Doğal olarak anne gibi hissetmemekten öte sanırım, anne gibi hissetmeyi çok sevmekle beraber belki bu yükün altında biraz ezilmek söz konusu olabilir birçok kadın için. Yahut annelik öyle baskın hale gelir ki ilişkimizi unuturuz.

Biten Arkadaşlıklar

Helal olsun sana Şah artık açık açık yazabilirsin. Biten arkadaşlıklarını, çıkar için ideoloji için. Kıskançlık için ve sevgisizlik için. Gerçekten sevmemiş olmak için, biten tüm arkadaşlıklara gelsin bu yazı. Bir dostumu kaybettim çünkü ayrı fikirlerdeydik Bir dostumu kaybettim çünkü bana kızdı Bir dostumu kaybettim sebebini bile bilmiyorum Gerçekten bilmiyorum neden böyle oldu Kaybolup gittiler düşen yıldızlar gibi Oysa güzeldi günlerimiz Aydınlıktı sözler Paylaşırdık her şeyi Kınamazdık canım o kadar Yoksa kınar mıydık Ben kimseyi aptal bulmadım Ya da tembel Uyardığım olmuştur Belki kimi zaman Çok şey istemişimdir Ne de olsa vermeyi de severim Ama ya hesap yaptılarsa ve dedilerse Ben ona daha çok verdim kim bilebilir ki insanlar neden gelir hayatımıza neden gider neden kırar dökerler giderken güzel güzel gidilmez hiçbir zaman kimisi de geri döner ama yürek kabul etmez kimisi rüyana girer ama aramazsın bir kere bile koparsın zamanla bilemezsin bilemezsi

Goodreads

Goodreads  Son zamanlarda sabahları erken kalkıp birkaç saat boyunca beynimi çalıştırdıktan sonra tekrar uykuya dalma ihtiyacı hissettiğimi görüyorum. Gerçekten de sabah insanın zihni daha bir net çalışıyor. Ben genelde hesap kitap yaparak ve email yazarak geçiriyorum bu zamanı, oysaki yazmalı çizmeli okumalı.  Bu sene ilk defa goodreads'te amaçladığım kitap okuma sayısına erişmiş bulundum. Sayı düşüktü, sadece 15 kitap okuyabildim. Ama o da hiç yoktan iyidir, bu arada yarıda bıraktığım on kitabı saymıyorum, Puslu Kıtalar Atlası, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Bobbi Brown Makeup Manual, ve bir sürü kedilerle ilgili İtalyanca kitap, Alda Merini'nin denemelerinin olduğu harika bir kitap. Bu kitapların hepsi yarım kaldı. Okuyamadım bitiremedim fakat başucumda duruyor. Hadi Alda Merini kısa kısa yazmış bölünse de kitabın sürekliliğine bir zarar gelmiyor fakat romanlarda tabii ki ciddi bir unutma sürecine giriyorum. Mesela Puslu Kıtalar Atlası'nı nedense sevemedim halbuki herkes s