Ana içeriğe atla

Stefan Zweig'ın İki Hikayesi

Stefan Zweig'ın kitabını sanırım ağbimin kitaplığından çaldım. Gerçekten güzel iki hikayeyi harika bir tercüme ile okumuş oldum. 

Hikayelerin isimleri şöyle: Bir Kadının Yaşamından 24 Saat ve Bir Yüreğin Ölümü. Aslen ikisi de trajik olan kısa demeye bin şahit ister, uzun fakat bir çırpıda okunan hikayeler. Çevirmen Gülperi Sert... Can Yayınevi'nden çıkmış bu kitap. Benim elimdeki basım 2013 basımı. İlk basım 2008'de yapılmış. 

Kitapta iç sesler çok güzel konuşuyor. Bir insanın ruh halindeki o gelgitli ve çelişkili haller. İnsanın başkalarından ümit ve güven arayışı ve belki de bu ümit ve güveni bulmak için çabalayışı çok net ve sade bir şekilde tarif edilmiş. 

Kitap hakkında biraz daha konuşursam spoiler vereceğime eminim. Olur da bulursanız kesin alın derim.  

Can Yayınları  

Sizin için bu yukardaki linki buldum. 

Sanırım ekitap olarak da bulabiliyorsunuz artık. Böyle güzellikleri var dijitalleşmenin tabii ki. Eskiden bir sürü Türkçe kitap taşırdım ki hala da taşıyorum. Geçenlerde gittim Yakup Kadri'nin nerdeyse tüm kitaplarını aldım. Alamadım tabii de çoğunu aldım sanırım. En azından kitapçıda olanları. Bir önceki alışverişimde de hiç bilmediğim kadın yazarları depolamıştım. İnsanın elinde yine de bir kitap olması ve bir an için ekrandan kopması güzel bir şey. Yoksa hayat bilgisayar ve televizyondan ibaret oluyor. Gözlerimiz yoruluyor ama bir kitabın sayfalarını çevirmek kadar sakinleştirmiyor insanı hiçbir şey. 

Size gelecek sefer biraz da Yakup Kadri'yle ilgili kitaplardan bahsetmek isterim. Tabii ki burda kısa kısa bahsediyorum. Eğer olur da fırsat bulursanız bizim eskiden çok daha düzenli olarak yazdığımız bir sitemiz bulunmakta: Beğenmeyen Okumasın

Orda da bazı yorumlar gayet güncel. Güncel olmayanların arasında da çok sevdiğiniz yazarları ve kitapları bulmanız mümkün... 

İyi bir hafta dilerim... Şimdilik kısa kesiyorum. Sevgiler...

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

her şey ara verince güzel

 Şimdi eski günlerdeki gibi yine kütüphaneye geldim. Kendi kendime çalışmaya çalışıyorum.  Çalışmadan bir yazayım dedim, ne de olsa uzun zaman oldu.  Akademik alanda ufak projelerde çalışıyor, makaleler üretmeye devam ediyorum. Beynimin eskisi gibi keskin bir şekilde işlemediğini fark etsem de böyle biraz yalnız kalıp bir şeyler yapmak beni rahatlatıyor, hem daha iyi konsantre oluyorum.  Her şey ara verince güzel. Annelik bile öyle.  Geçenlerde Lost Daugther'ı izledim, zaten kitabını da okumuştum yıllar önce, herhalde 2015 yılıydı yahut 2014 yılıydı. Filmi de güzel olmuş, aktristler de harika. Çok beğendim. Sanırım film ile kitabı daha iyi anladım bile diyebilirim. Olivia Colman zaten harika bir iş çıkarmış her zamanki gibi. Bir bakışı bin kelimeye bedel.  Doğal olarak anne gibi hissetmemekten öte sanırım, anne gibi hissetmeyi çok sevmekle beraber belki bu yükün altında biraz ezilmek söz konusu olabilir birçok kadın için. Yahut annelik öyle baskın hale gelir ki ilişkimizi unuturuz.

Biten Arkadaşlıklar

Helal olsun sana Şah artık açık açık yazabilirsin. Biten arkadaşlıklarını, çıkar için ideoloji için. Kıskançlık için ve sevgisizlik için. Gerçekten sevmemiş olmak için, biten tüm arkadaşlıklara gelsin bu yazı. Bir dostumu kaybettim çünkü ayrı fikirlerdeydik Bir dostumu kaybettim çünkü bana kızdı Bir dostumu kaybettim sebebini bile bilmiyorum Gerçekten bilmiyorum neden böyle oldu Kaybolup gittiler düşen yıldızlar gibi Oysa güzeldi günlerimiz Aydınlıktı sözler Paylaşırdık her şeyi Kınamazdık canım o kadar Yoksa kınar mıydık Ben kimseyi aptal bulmadım Ya da tembel Uyardığım olmuştur Belki kimi zaman Çok şey istemişimdir Ne de olsa vermeyi de severim Ama ya hesap yaptılarsa ve dedilerse Ben ona daha çok verdim kim bilebilir ki insanlar neden gelir hayatımıza neden gider neden kırar dökerler giderken güzel güzel gidilmez hiçbir zaman kimisi de geri döner ama yürek kabul etmez kimisi rüyana girer ama aramazsın bir kere bile koparsın zamanla bilemezsin bilemezsi

Goodreads

Goodreads  Son zamanlarda sabahları erken kalkıp birkaç saat boyunca beynimi çalıştırdıktan sonra tekrar uykuya dalma ihtiyacı hissettiğimi görüyorum. Gerçekten de sabah insanın zihni daha bir net çalışıyor. Ben genelde hesap kitap yaparak ve email yazarak geçiriyorum bu zamanı, oysaki yazmalı çizmeli okumalı.  Bu sene ilk defa goodreads'te amaçladığım kitap okuma sayısına erişmiş bulundum. Sayı düşüktü, sadece 15 kitap okuyabildim. Ama o da hiç yoktan iyidir, bu arada yarıda bıraktığım on kitabı saymıyorum, Puslu Kıtalar Atlası, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Bobbi Brown Makeup Manual, ve bir sürü kedilerle ilgili İtalyanca kitap, Alda Merini'nin denemelerinin olduğu harika bir kitap. Bu kitapların hepsi yarım kaldı. Okuyamadım bitiremedim fakat başucumda duruyor. Hadi Alda Merini kısa kısa yazmış bölünse de kitabın sürekliliğine bir zarar gelmiyor fakat romanlarda tabii ki ciddi bir unutma sürecine giriyorum. Mesela Puslu Kıtalar Atlası'nı nedense sevemedim halbuki herkes s