Ana içeriğe atla

Seni ben zor doğurdum, dokuz ay karnımda taşıdım!!!

 

Uzun bir aradan sonra tekrar yazabiliyorum. 

Rahmetli anneciğim böyle derdi, seni dokuz ay karnımda taşıdım. Aslında taşımak en zevkli iş, tabii dokuz ay boyunca kusmuyorsanız. Ben sadece ilk üç ay sorun yaşadım bir de son aylarda bir hastalandım birkaç gün ama aslında doğum ve bekleyiş çok zevkliydi. Asıl zor olan final imiş... Helal olsun annelerimize. 

İnsan yorgun olunca yazmakta zorlandığı gibi tüm vaktini bilgisayarın karşısında geçirmek de istemiyor.

Ben ve bebek çok haşrü neşir olduğumuzdan ve ben doğurmadan önce dananın kuyruğunu koparacak kadar çalıştığımdan şimdi hem çalışmakta hem de bu sıcakta bir şeyler yazmakta zorlanıyorum.

Zannederdim ki bebekle beraber hikaye yazarım, resim yaparım ve kitap okurum. Üç buçuk ay geçti hiçbiri mümkün görünmüyor.

Doğum çok zor oldu, tam 32 saat suyumun gelmesiyle oğlumun gelmesi arasındaki zaman. 18 Mayıs’ta akşam 19.10 suları suyum geldi. Hastaneye aldılar, 19 Mayıs’ta gelir diye bekledik ama gece geçti, bir baktım saat 2.10 olmuş artık doğurayım dedim. Dolayısıyla 20 Mayıs'ta gelmiş oldu. Iggh diye bir ses çıktı bebekten son ıkınmayla beraber. Artık kafasının çıktığını hissettim! Bir oh dedim. 

Sonra bir sessizlik oldu, bir kedi gibi doğurdum oğlanı, masaya aldılar, oğlan çıktı hemen üstüme koydular. Dedim ki ‘ölü mi?’ çünkü masmaviydi, mosmordu sesi çıkmıyordu, çok ağırdı, öyle üstüme yıkıldı, sonra hemen uzmanlar aldılar bebeği birkaç manevra yaptılar, ağlama sesi duyduk ve fakat benim altım dikilirken ben başka hiçbir şey duymuyordum. Sadece onun ağlama sesini bekliyordum. Onun ağlama sesiyle benim de gözlerimden yaşlar boşandı. Altıma kaç dikiş atıldı, ben kimdim, ne için doğmuştum, annem babam ölmüş müydü, gelecek neydi, geçmiş neydi bilemedim. Bilmek de istemedim. Tek istediğim şey onun yaşadığını bilmekti. Onu bilmek de bana yetti. Artık hayal dünyasında gibiydim. Fakat bir noktada herkes gidiyor, sen bebekle yalnız kalıyorsun. İkimiz de doğumdan yorgun uyuduk. En başta gelen sütü içti kendisi. Sonra üçüncü gün tabii hala uykusuzuz, gerçek süt geliverdi. Gelmesiyle beraber bizimkinin bana yapışması ve hiç uyumaması aynı zaman dilimine denk geliyor, beş gün hastanede kaldık. Çok kan kaybetmişim, zaten kansızlık vardı, kansızlık arttı, demir takviyesi yaptılar. Seni erken bırakamayız dediler. 23’ünde beni bıraktılar sonunda. Ben artık zaten eve gitmek istiyordum. 

Hastanede çok ilgileniyorlar, ama yemeklerde ziyaretçi geliyor yemek yediğimi bile anlamıyorum. Covid yüzünden o saatte ziyaretçi alıyorlar. Ziyaretçi ile mi konuşacaksın yoksa yemek mi yiyeceksin anlaşılmıyor. Açım yorgunum uykusuzum, odayı başkasıyla paylaşıyorum. O kızcağız da doğurdu, ona geliyor bir hemşire bana geliyor başkası, pediatrlar ve psikologlar, kan tahlili isteyen hemşireler, demir yükleyen hemşireler, emzirme uzmanları, artık vajinan ile dost olmuş insanlar, yüzlerine bakıyorsun... bir sürü kadın. Gece gündüz, kahvaltıyı getirenler, temizlik yapanlar, çarşafları değiştirenler, bebek bezi getirenler, bir yandan akşam yemeğini getirenler, su getirenler, öğle yemeği getirenler vs. Derken insan hiç uyuyamıyor dinlenemiyor.

Bebiş de zaten sık sık acıkıyor, sık sık çiş yapıyor. Onunla iyice yapışığız, ona bakmak en güzel şey, onu beslemek en güzel şey ama nasıl yorgunum, öyle böyle değil. Eve döndüm derken bir yandan düzenimizi kuruyoruz, tabii gece uyanmaları.

Bebek bir aylıkken Covid olduk. Bu arada neyseki ablam var yanımda, bana yemek yaptı, sütlaç yaptı, eve yemek taşıdı sağolsun. Etti balıktı derken sütüm normal bir seviyede seyretmeye başladı, ben gözümü açmaya başladım. Ama tabii hala yorgunum. Hafızamda sorunlar var, birçok şeyi hatırlamıyorum. Gerçekten hatırlamıyorum, yakın zamanda olanları da, bir daha çalışamazmışım gibi geliyor. Bir daha uyuyamazmışım gibi geliyor. Zaman öyle geçiyor. Arayanlar soranlar ilgilenenler, tebrik edenler, insan şımarıyor ama daha tadını çıkaramıyor. 

not: devam edecek...  doğum sonrası dönemde nasıl toparladım onu da anlatacağım...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

her şey ara verince güzel

 Şimdi eski günlerdeki gibi yine kütüphaneye geldim. Kendi kendime çalışmaya çalışıyorum.  Çalışmadan bir yazayım dedim, ne de olsa uzun zaman oldu.  Akademik alanda ufak projelerde çalışıyor, makaleler üretmeye devam ediyorum. Beynimin eskisi gibi keskin bir şekilde işlemediğini fark etsem de böyle biraz yalnız kalıp bir şeyler yapmak beni rahatlatıyor, hem daha iyi konsantre oluyorum.  Her şey ara verince güzel. Annelik bile öyle.  Geçenlerde Lost Daugther'ı izledim, zaten kitabını da okumuştum yıllar önce, herhalde 2015 yılıydı yahut 2014 yılıydı. Filmi de güzel olmuş, aktristler de harika. Çok beğendim. Sanırım film ile kitabı daha iyi anladım bile diyebilirim. Olivia Colman zaten harika bir iş çıkarmış her zamanki gibi. Bir bakışı bin kelimeye bedel.  Doğal olarak anne gibi hissetmemekten öte sanırım, anne gibi hissetmeyi çok sevmekle beraber belki bu yükün altında biraz ezilmek söz konusu olabilir birçok kadın için. Yahut annelik öyle baskın hale gelir ki ilişkimizi unuturuz.

Biten Arkadaşlıklar

Helal olsun sana Şah artık açık açık yazabilirsin. Biten arkadaşlıklarını, çıkar için ideoloji için. Kıskançlık için ve sevgisizlik için. Gerçekten sevmemiş olmak için, biten tüm arkadaşlıklara gelsin bu yazı. Bir dostumu kaybettim çünkü ayrı fikirlerdeydik Bir dostumu kaybettim çünkü bana kızdı Bir dostumu kaybettim sebebini bile bilmiyorum Gerçekten bilmiyorum neden böyle oldu Kaybolup gittiler düşen yıldızlar gibi Oysa güzeldi günlerimiz Aydınlıktı sözler Paylaşırdık her şeyi Kınamazdık canım o kadar Yoksa kınar mıydık Ben kimseyi aptal bulmadım Ya da tembel Uyardığım olmuştur Belki kimi zaman Çok şey istemişimdir Ne de olsa vermeyi de severim Ama ya hesap yaptılarsa ve dedilerse Ben ona daha çok verdim kim bilebilir ki insanlar neden gelir hayatımıza neden gider neden kırar dökerler giderken güzel güzel gidilmez hiçbir zaman kimisi de geri döner ama yürek kabul etmez kimisi rüyana girer ama aramazsın bir kere bile koparsın zamanla bilemezsin bilemezsi

Goodreads

Goodreads  Son zamanlarda sabahları erken kalkıp birkaç saat boyunca beynimi çalıştırdıktan sonra tekrar uykuya dalma ihtiyacı hissettiğimi görüyorum. Gerçekten de sabah insanın zihni daha bir net çalışıyor. Ben genelde hesap kitap yaparak ve email yazarak geçiriyorum bu zamanı, oysaki yazmalı çizmeli okumalı.  Bu sene ilk defa goodreads'te amaçladığım kitap okuma sayısına erişmiş bulundum. Sayı düşüktü, sadece 15 kitap okuyabildim. Ama o da hiç yoktan iyidir, bu arada yarıda bıraktığım on kitabı saymıyorum, Puslu Kıtalar Atlası, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Bobbi Brown Makeup Manual, ve bir sürü kedilerle ilgili İtalyanca kitap, Alda Merini'nin denemelerinin olduğu harika bir kitap. Bu kitapların hepsi yarım kaldı. Okuyamadım bitiremedim fakat başucumda duruyor. Hadi Alda Merini kısa kısa yazmış bölünse de kitabın sürekliliğine bir zarar gelmiyor fakat romanlarda tabii ki ciddi bir unutma sürecine giriyorum. Mesela Puslu Kıtalar Atlası'nı nedense sevemedim halbuki herkes s