Yine havalar soğumaya başladı. Sonbahar geldi. Artık geldiğini 17 Eylül itibariyle belli etti.
Benim canım yine tiramisu yapmak istiyor ama hem üşeniyorum hem de pazar kahvaltısı hazırlama isteği duyuyorum. Yumurtalar kahvaltıya giderse tiramisuya yumurta kalır mı?
Bebişin kıyafetlerini ayırdım, bazı şeyler giydiremeden küçük geldi. Çünkü uzun kolluydular, hava çok sıcaktı ancak atletimsi ve kolsuz olan kıyafetleri giydirebiliyordum. Evde sıcaklık 29 derece iken birden 27 ve yine birdenbire 23.8'e düştü. Doktora sorarsak evde uyumak için ideal sıcaklık 17 derece hadi bilemedin 19. Ama ben bile alışık değilim, ufaklık alışır mı ki acaba? Sonra sıcakladığında hava vücut kendini alıştırır mı sıcağa tekrar? Bilmiyorum.
Bu yaz düşük sıcaklıkları bulacağız, orası kesin. Eğer doğalgaz da olmazsa ayvayı yedik demektir. Kat kat giyinmek örtünmek zorunda kalacağız. Bakalım bu hayatta daha başımıza neler gelecek.
Şimdi bir kahve yapacağım, sonra yazmaya devam edeceğim. Ama önce tekrardan başladığım resim dersinin kürelerini çizmem gerekiyor. Çok emek istiyor, çok vakit alıyor ve fakat yapmak durumundayım. Elim bir hayli geriledi son beş ayda bir şey yapmayınca... Beş ay nerdeyse yarım sene demek.
Burdan devam edeyim, dün yazıya tekrar dönemedim.
Bu aralar Yakup Kadri'nin Zoraki Diplomat kitabını okuyorum. Hitler'in nasıl tek tek ülkeleri ele geçirmeden önce diğer ülkelerde nasıl örgütlendiğinden ve bu ülkelerin zayıf tarafılarından bahsediyor. O zamanın Çekoslavakyası da bu ülkelerden biri. Çekoslavakya'nın tarihi ve güzellikleri de ayrı bir destansı konu olsa gerek. Avrupa'daki gerçek kış işte aslında bu işgaller ve halkın arada kalışı ve mağdur oluşu.
Bu aralar sık sık Lüksemburg'taki işimi düşünüyorum. İlk gittiğimde ne kadar güzel çalıştım, güzel güzel vaktimi işime vakfettim.Işık hızıyla ve bir gayretle her şeyi öğrendim. Güzeldi...
Fakat sonradan nasıl yenik düştüm, yoruldum, saçlarım döküldü, tiroidim çıktı, artık evime dönmek isteidm. İtalya'da daha mutluydum, kedimle kocamla diyelim. Hep bu parçalı bulutlu tarafı hayatların bana eylül ekim aylarını hatırlatır. Sonbaharın başı yazın sonu. Kıştan önce gelen dönem, sanki depresyona girmeden önce insanı uzun bir hayal kırıklığına hazırlayan dönem gibi. Oysa güzel yine de. Güneş ayrı bir güzel, serinlik ayrı bir serinlik, mesela yazın son günleri bağlar da çok güzel olur. Dışarda oturması keyiflidir. Elmalar olgunlaşır... Doğa şöyle bir irkilir yakıcı sıcaklardan kurtulur.
Ben de şu üzerimdeki ataletten kurtulsam da yavaş yavaş işleri halletsem... ne güzel olacak. Ama dikkatim çok dağınık. Bebeği kaç saatte bir emzirdiğimi bile unutuyorum kimi zaman.
Rüyamda başka bir şehirdeyim, denizde yüzüyorum. Deniz dalgalıydı ve soğuktu ama en sonunda kıyıya vardım. Çıktım ki başka bir şehirdeyim.
Hayrola...
Yorumlar
Yorum Gönder