Annelik üzerine çok şey söylemek isterim fakat şunu fark ettim, insan anne olunca anne olmak her şeyden önemli oluyormuş. En azından ilk etapta bu böyle. Kaygılar insana bir hayli yük oluyormuş.
Bir yandan da annenin bebişin sağlığı ilgilenirken kendisiyle de ilgilenmesi gerekiyor. Fakat çocuğun sağlığı her şeyden daha önemli bir hale geliyor. Ne de olsa ufaklığın kendini koruması için geliştirdiği stratejiler çok yeni...
Bir yandan yorgunluk insana hakim oluyor. İki makale okuyayım ve düzeltilmesi gerekenleri düzelteyim diyorsun ama bu arada zaman geçiyor, bebek uyanıyor, ağlıyor, emziriyorsun, uyutuyorsun derken gün bitmiş. Buna bir de çamaşır atmayı ve de yemek yapmayı katarsak zaten zaman hızla akıp geçiyor.
Annelik dünyadaki en emek yoğun işlerden biriymiş ben de öğrenmiş oldum.
Annemin akşamları ve sabahları nasıl yorgun olduğunu daha iyi anladım. Bir de çalışıp çocuk yapmak da neymiş. İnsanın iş hayatına dönmeye çalışması ayrı bir çaba gerektiriyor.
Ocağın üstündeki ışık
Sabahın karanlığında en sevdiğim şeylerden biri ocağın üstündeki ışığı açıp bir kahve yapmaktır. Santa Chiara'daki evimizde de aynı şekilde sabahları erken kalkar bir şeyler okur, doktora materyallerini yetiştirmeye çalışırdım. Ocağın üstündeki ışığı yakar bir kahve yapardım. Şimdi eylül geldi, günler kısaldı, sabahları daha karanlık ve gökyüzü kapalı. Hani Avrupa'nın o asıl havası var ya işte o kapalı ve kasvetli, en çok bu orta Avrupa ve kuzey Avrupa ülkelerinde görülen, işte o günler İtalya'ya da geldi en sonunda. En sonunda diyorum çünkü gerçekten durum çekilmez bir hal almıştı. En azından geceleri ve sabahları bir serinlik var, yoksa yine 28 ve 30 derece civarında hayatımıza devam ediyoruz.
Neyse bu sabah erkenden kalktım güya bir yürüyecektim baktım yağmur yağıyor gibi üşendim. Ama yine de çıkıp bir markete gitsem iyi olacak. Şemsiyeyi de yanıma alırım canım ne var bunda. Market yalnız daha yeni açılmıştır.
Neyse işte annelik üzerine yazacaktım. Hayattaki en güzel duyguymuş. En koruyucu ve en empatik haline ulaşıyormuş insan. Belki başkalarını daha iyi anlama şansını yakalıyormuş, başkalarından kastım sadece anneler değil fakat korunmaya muhtaç olanlar, küçük çocuklar, ailesinden şiddet ve dayak görenler... insan nasıl bu kadar ufak bir cana kıyar, insan daha da evhamlanıyor. Haberleri okurken daha bir duygusal oluyor, gözlere yaşlar hep dolmaya devam ediyor. Garip bir hormonal geçiş süreci... Ben de ilk defa anne olduğumdan bana tüm bu duygular gerçekten olağanüstü geldi.
Hamileliliğin ilk üç ayında bol bol kitap okumuştum. Şimdi okumaktan öte yürümek ve dışarda olmak istiyorum. Bir yandan da 5 ila 10 kilo kadar kaybetmem lazım ama mümkün olmuyor. Geçen haftalarda çok daha fazla hareket ettim fakat beyhude. İnsan ne yaparsa yapsın yediğine ve uyuduğuna dikkat etmedikçe veremiyor. Bende bir de tiroid Haşimoto belası var ki o da metabolizmayı yavaşlatıyor. Yapabileceğim şeyler sınırlı. Bir tatlı yemeyeyim diyorsun, bir gün yemedim iki gün yemedim yahu bir parça çikolata da mı yemeyeyim diyorsun, sonra bir bakmışsın mutfağa girmişsin tiramisu yapıyorsun ve deli gibi tiramisu yiyorsun.
Size harika bir tiramisu tarifim var bu arada.
Annelik olacaktı konu ama maalesef konuyu dağıttım, evet konu tiramisu olsun şimdi de.
İşte tarif burda...
Her şey çok açık, sadece izleyerek insan tariften faydalanabilir... Bence gayet güzel ve kolay bir şekilde anlatmış. Yapması zor değil. Kesinlikle değil. Sadece Marsala şarabını bulamadım o yüzden sadece kahve ile yaptım ama o olmasa da gayet güzel oluyor.
Neyse annelik ile başladım tiramisu ile bitti. Anneciğim de bana tiramisu yaptırırdı misafirler için... Labne ile yapardık, hazır kek alırdık araya koyardık, güzel olurdu aslında. Ama bu asıl tiramisu gibi olmazdı tabii ki. Ne de olsa kedidili çok yaygın değildi zannedersem.
Bir keresinde arkadaşım Özge gelip bana yardım etmişti yarım saatte bir tiramisu yapmam gerekmişti ama becerememiştim, nedense başka bir işimiz daha vardı, herhalde bir yere yetişmemiz gerekiyordu. Ben çok stres olmuştum, kreması topaklanmıştı. Halbuki asıl tiramisuda krema topaklanmaz ki... Çünkü sadece yumurtayı şekerle karıştırarak ve yumurtanın beyazını az bir tuzla köpürterek yapılıyor, sonra sarı ile şekerin karıştığı kaba mascarpone peyniri ekleniyor. Sonra hepsi birden karıştırılıyor. Yani çiğ fakat çok dövülmüş yumurta var içinde. Bir harika!
Neyse işte. Öyle Özge sağolsun hayatımı kurtarmıştı. Canım dostlarım, lisedeyken biz çok güzel, çok saf ve çok düzgün dostluklar kurduk. Bu sene Türkiye'ye gidemedim, hepsi gözümde tütüyor.
Yorumlar
Yorum Gönder