Geçen gün Barga diye bir şehre gittik, öylesine birkaç saatliğine. Tam seçimlerin olduğu gündü. Ben seçimleri takip etmekten vazgeçtim. İçkiyi bıraktım sigarayı da bir haftadır. Sigara zaten iki senedir nerdeyse içmiyordum, depremle başlamıştım.
Roma'ya ikinci defa gitmiştim trenle tatlı mı tatlı bir dostumla. O sağolsun beni biraz çekip çevirmek zorunda kalmıştı dönerken. Neyse, dedim ben de seçimler yüzünden stres olmak istemiyorum. O yüzden de vazgeçtim pazar günü haberleri izlemekten.
Barga dağların arasında bir kasaba. Burdan zamanında işsizlik nedeniyle birçok İtalyan göç etmiş İskoçya'ya. Her yaz dönerlermiş kasabalarına uzun uzun kalırlarmış. Akrabalarını görürlermiş. Küçücük bir dağ kasabası ama sanat ve hayat dolu. Ünlü İtalyan şair Giovanni Pascoli burayı çok severmiş. Zaten tiyatro da adını ondan almış. Bir de inişli yokuşlu, bebek arabasıyla biraz zorlu, oğlanı kucağıma aldım kimi yerlerde. Fakat kıvrılarak öyle güzel bir manzaraya çıkılıyor ki, dağların arasında tanrıya yakın, belki de hayata yakın, bir anda her şeye yukardan bakınca sorunlar küçülüyor sanki. Öyle güzel bir manzara, insana iyi geliyor. Zaten kiliseyi de tepeye kurmuşlar. En tepede harika bir yeri var. Ben kiliseden çok manzara ile ilgilendim tabii ki. Dağlar, bulutlar, yeşillik, temiz hava. Hasret kalmışız nefes almaya.
Pencerelerde kediler mi görmedik, güzel yeşil bahçeler mi içimiz açıldı.
İskoçyalılarla evlenmiş İtalyanlar geldiler içtiler ve uzun masalara oturdular.
Komünist partisinin yeri vardı bu küçücük kasabada. Caddenin adı Güneş Caddesiydi. Güneş toplamakla alakası olsa gerek diye düşündüm.
Düşünmek ne fayda cehaletin içine düşüvermişiz. Neyse lafı uzatmayayım.
Barga'da ayrıca ünlü bir İskoçyalı ressam kalmış uzun yıllar. Çok güzel resimler yapmış. John Bellany adı. 1942'de doğmuş ve 2013 yılında vefat etmiş. Kaldığı evin önünden geçtik. Barga'nın da çok güzel yağlı boyalarını yapmış. Hemen buraya size bir link koyuyorum ki siz de bakın, gerçekten çok hoş.
Zaman böyle geçti işte. Eve döndük.
Evimize temizliğe gelen 69 yaşındaki arkadaşımız, maalesef ayak bileğini kırmış. Ben bir buçuk senedir evi temizlemiyor sayılırdım. Ufak tefek işler yapıyordum, süpürüyordum. Bazen toz alıyor bazen banyoyu temizlemeye uğraşıyordum.
Bugün hızlı bir şekilde tüm odaları, tüm evi temizlemeye kalkıştım. Çok yorucuydu. Zaten pek de başaramadım hepsini halletmeyi. Yine de temizlik yapmayı özlemişim ki temiz bir insan sayılmam. Titiz ve düzenli değilimdir.
Eve ayakkabıyla girmem, halıya terlikle basmamaya gayret ederim, ama evet düzenli değilimdir kesinlikle.
Kendimi hep ağır işçi gibi hissediyorum böyle sürekli evde bir şeyler yapınca. Fakat oğlumun sarılışları bana can veriyor, enerji veriyor. Kedimize bakmak bana can veriyor. Yeşile bakmak bana hayat veriyor. Devam ediyoruz kaldığımız yerden hiçbir şey olmamış gibi. Sanki yine o seçilmemiş gibi, sanki geri kafalı erkeklerin dünyası kazanmamış gibi. Sanki gibi sanki gibi...
Yorumlar
Yorum Gönder