Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ayakkabı Tasarımı

Yarışmaya hazırlamıştım ama vakit olmadı. O yüzden burda yayımlayayım dedim...

Zaman

Bu zaman dostlarla geçti Aileyle, yemekle, gülmekle geçti Yürüyünce ayaklarıma kara sular indi Saat farkından uykum geldi Zaman hızla geçip gitti Ankara'da Kayseri bile kalabalık ve hızlı idi İstanbul'da hiçbir şeyin önemi yok Mühim olan koşmak idi Zaman yavaş yavaş aralarken perdeleri Gösterdi bana ışıltılı gözlerini Sana dostlar, işler, sözcükler verdim, dedi Bir baktım ki saçlarıma aklar serpip gitti Hadi şimdi bana de ki Her şey tamsa ölüm gelir Aman dedim korkumdan Hiçbir şey tam değil Ama bırak, böyle kalsın

alien

alienation that is what happens to all of us at some point we understand it when our ankles hurt or our heads are heavy when we know we dont belong and we dont want to indeed alienation that is what happens to all of us when things are unjust we understand that our hearts hurt or our heads are full of conspiracy then we know we dont belong and we dont want to belong indeed alienation that is what happens when you understand all but you cannot answer our hearts are wary and our heads are full of knowledge just dont know what to do with it then we know we dont belong and we dont want to belong indeed just to sail away if it was possible if it was possible to go away to the place where we belong it might be the womb of our mothers or our mother tongue or a poem that we heard somewhere and we forgot what it was liberation freedom independence all was a lie you made us believe we were slaves still in fact then came alienation when we know we dont belong

Tatlı bir uyuşukluk

İşte şimdi böyle Bedenim yorgun  Aklım durgun  Karnım doygun  Şarap güzelliğindeyim  Kedim ayaklarımda Aklım rüyalarımda  Bir tüy hafifliğinde  Salınmalardayım  Akşam işten dönünce  Emekler satılıp paralar kazanılınca  Anneler bir kenara atılınca  Hülyalardayım  Annemi görsem rüyamda  Şaşırmam artık olanlara dünyamda  Bir tılsım bile yapsalar bana  İyi geceler dilerim  Uykulardayım 

Amansız Zaman

Zannediyoruz ki zaman yaman Zannediyoruz ki zaman yalan Oysa gençlikle uçup giden zaman Bir daha geri gelmek nedir bilmeyecek Saçlara aklar düşecek Ruhlarda uhde kalacak Ömür kısalıp hızlanacak Yakalayabilirsen yakala o yaramaz çocuğu saçlarından Kediler büyüyecek ve ölecek Önce anne ve babalar gidecek Bize sadece anılar kalacak Sonra çok ahlar vahlarsın arkalarından Dedim benim sözüm ozan sözüdür Yazmak her derde çaredir Yazmazsam gözyaşım sel olur dökülür Beni hafife alma amansız zaman

Terk edilenler

sanırım beni en çok üzenler gidenler değil de  geride kalanlar  sanırım beni en çok üzen bu sahipsiz köpek barınağa gönderilen  sanırım bu kedicik kardeşsiz kalan  sanırım bu çocuk annesiz yaşayan  sanırım yetimhaneler beni üzer en çok  bir kenara atılmış yavru kediler  yavru bebekler  bırakılmış kitaplar  bırakılmış insanlar  bırakılmış yaşlılar  bir kenarda haber bekleyen mektuplar  gönderilmeyen kartlar  aranmayanlar  konuşulmayanlar  sanırım beni en çok üzen  bu ölülerin barınaklara giden kedileri köpekleri  sanırım beni en çok üzen bu sekiz aylık bebek  sokağa bırakılan ve bırakıldığını bilen  herkes bilir bırakıldığını bu hayatta  herkes bilir terk edildiğini  gerek ölüm olsun sebebi  gerek ihmalkarlık  gerek yalnızlık  gerek atılmışlık  herkes bilir  bir kedi bir köpek kadar  gidenin öldüğünü  ölenin gittiğini  ama kimler bakar o kimsesizlere  barınaklarda iyi bakarlar mı yetimhanelerde iyi bakarlar mı devlet kucağını

Cheesy poem for Belval

Belval there is such a wind there is such an orange on the trees the trees are shaking no people on the street the church bells ringing the cross hanging my head is full of ideas and writing soon it will be colder and even more windier I'll fly on the pavement towards my office when I arrive and look at this post industrial hill top I just think of history is what makes us see then the green turns into Arizona what we do to nature to advance and run fast to produce guns and germs then we need to cure them then need to produce more there is such a wind there is such an orange on the trees they hang on to life and so do I sah