Erken kalkmayı sevmediğimden, annemin tabiriyle "gece yatmayı, sabah kalkmayı bilmediğimden" derslere hep 5-10 dakika geç girerdim. Evimizle okulun arasındaki mesafe yaklaşık 15 dakika iken ben kişisel rekorumu kırarak bu süreyi hızlı adımlarımla 11 dakikaya indirirdim. Geç kalarak hızlı yürümeyi öğrendim. Bu geç kalışlar ilk dersi önemsemediğim anlamına mı gelirdi yoksa sabahları erken kaldırılmaya isyan niteliği mi taşırdı bilemiyorum. Hayata ve rutine karşı bir tür bezginlik göstergesiydi bence en çok kedi gibi tüm gün uyuma isteği...
Sonra bu alışkanlığımı arkadaşları bekleterek de devam ettirdim denilebilir. Hep son dakikada duş almalar, son dakikada karar vermeler ve buna rağmen bir şeyleri unutmalar. Tarihin bu anlamda tekerrürden ibaret olması. Öyle ki insan bir yerden sonra farkına bile varmıyor ne kadar can sıkıcı olduğunun.
Nasıl oldu bilmem, zamanla alıştım. Biraz düzene soktum kendimi. Üniversitede de birçok sitem işittikten ve sevdiklerimi beklettikten sonra. Bir çeşit Alman disiplini geliştirmem gerektiği hususunda ikna oldum. Bir tür kişisel gelişim denilebilir tabii. Hala da geç kalırım ama daha az sıklıkta.
Geç kalanlar ile kalmayanlar birçok konuda farklı karakterler olabilirler. Aslında geç kalanların sadece bu kadar basit bir mevzuda değil, birçok mevzuda birçok şeye geç kalmış olduğunu düşünüyorum. Geç kalanlar daha umursamaz, daha "nolur ki?"ci, daha az ciddi, işine daha az ehemmiyet veren tiplermiş gibi gelir bana. Her şeyi geciktiren, zamanında yapamadığı için içi içini yiyen fakat aynı tas aynı hamam devam eden insan modeli.
Belki katı bir görüş. Belki acımasız ama... doğrusu şu: Geç kalmak sadece bir randevuya 10 dakika geç kalmaktan ibaret olsaydı hayat daha güzel olurdu herkes için. İnsan nelere geç kalmaz ki?
İstediği yerlere gitmek için para biriktirenler ama bir türlü gidemeyenler ve sonra bir sürü mani çıktığında, iş işten geçtiği için kalakalanlar. İlişkinin ikinci bir şansı hak ettiğini düşünüp 1 sene sonra yeniden dönenler ve karşılarında duvar veya odun misali konuşmayan ve hissetmeyen bir nesne bulanlar... Sevdikleriyle vakit geçirmeyip katlanmak zorunda olduğu bir sürü insanla ve işle zamanını öldürüp sonra sevdiklerini yanında bulamayanlar... Bunlar bir raddeye kadar zarar verir insana: Kişisel bunalımlar, çıkmazlar vs.
Peki "sevmek için geç ölmek için erken" ise Attila İlhan'ın dediği gibi.
Peki ölünmüşse her ne kadar her işte acele edildiyse de, her ne kadar hayatı dolu dolu yaşamak mümkün olduysa da. "Giderayak bitirilecek işler" her zaman vardır:
Giderayak
Giderayak işlerim var bitirilecek,
Giderayak.
Ceylanı kurtardım avcının elinden
ama daha baygın yatar ayılamadı.
Kopardım portakalı dalından
ama kabuğu soyulamadı.
Oldum yıldızlarla haşır neşir
ama sayısı bir tamam sayılamadı.
Kuyudan çektim suyu
ama bardaklara konulamadı.
Güller dizildi tepsiye
ama taştan fincan oyulamadı.
Sevdalara doyulamadı.
Giderayak işlerim var bitirilecek,
Giderayak.
N.Hikmet
Peki siyasette geç kalınırsa ne olur? Siyasette geç kalan politikacıların vebalini herkes ödemek zorunda kalır maalesef. Kişisel yanlışlar toplumsal bedellere dönüşür. Bu gecikmeler bir arkadaşı on dakika bekletmeye benzemez.
Hakların ertelenmesi onların bir süre daha çiğnenmesine göz yumulması demektir. Madımak Oteli yıllardır müze olamadı, şimdi anıevi olacakmış. Geç kaldılar. Geç kalıp da anıevi yapacaklar, Alevileri kızdırıyorlar. Nazım Hikmet vatandaşlığa daha yeni alındı, geç kaldılar, hem de çok geç. Herkes biliyor ki biz en iyi şairlerine sahip çıkmaktan aciz bir milletiz. Kürt açılımından bahsediliyor, daha yeni masaya yatırılıyor haklar, bunda da geç kalındı.
Geç olsun da güç olmasın, derler. Hem geç hem güç olursa her şey. O zaman geç kalmanın ne manası kalır ki?
Sonra bu alışkanlığımı arkadaşları bekleterek de devam ettirdim denilebilir. Hep son dakikada duş almalar, son dakikada karar vermeler ve buna rağmen bir şeyleri unutmalar. Tarihin bu anlamda tekerrürden ibaret olması. Öyle ki insan bir yerden sonra farkına bile varmıyor ne kadar can sıkıcı olduğunun.
Nasıl oldu bilmem, zamanla alıştım. Biraz düzene soktum kendimi. Üniversitede de birçok sitem işittikten ve sevdiklerimi beklettikten sonra. Bir çeşit Alman disiplini geliştirmem gerektiği hususunda ikna oldum. Bir tür kişisel gelişim denilebilir tabii. Hala da geç kalırım ama daha az sıklıkta.
Geç kalanlar ile kalmayanlar birçok konuda farklı karakterler olabilirler. Aslında geç kalanların sadece bu kadar basit bir mevzuda değil, birçok mevzuda birçok şeye geç kalmış olduğunu düşünüyorum. Geç kalanlar daha umursamaz, daha "nolur ki?"ci, daha az ciddi, işine daha az ehemmiyet veren tiplermiş gibi gelir bana. Her şeyi geciktiren, zamanında yapamadığı için içi içini yiyen fakat aynı tas aynı hamam devam eden insan modeli.
Belki katı bir görüş. Belki acımasız ama... doğrusu şu: Geç kalmak sadece bir randevuya 10 dakika geç kalmaktan ibaret olsaydı hayat daha güzel olurdu herkes için. İnsan nelere geç kalmaz ki?
İstediği yerlere gitmek için para biriktirenler ama bir türlü gidemeyenler ve sonra bir sürü mani çıktığında, iş işten geçtiği için kalakalanlar. İlişkinin ikinci bir şansı hak ettiğini düşünüp 1 sene sonra yeniden dönenler ve karşılarında duvar veya odun misali konuşmayan ve hissetmeyen bir nesne bulanlar... Sevdikleriyle vakit geçirmeyip katlanmak zorunda olduğu bir sürü insanla ve işle zamanını öldürüp sonra sevdiklerini yanında bulamayanlar... Bunlar bir raddeye kadar zarar verir insana: Kişisel bunalımlar, çıkmazlar vs.
Peki "sevmek için geç ölmek için erken" ise Attila İlhan'ın dediği gibi.
Peki ölünmüşse her ne kadar her işte acele edildiyse de, her ne kadar hayatı dolu dolu yaşamak mümkün olduysa da. "Giderayak bitirilecek işler" her zaman vardır:
Giderayak
Giderayak işlerim var bitirilecek,
Giderayak.
Ceylanı kurtardım avcının elinden
ama daha baygın yatar ayılamadı.
Kopardım portakalı dalından
ama kabuğu soyulamadı.
Oldum yıldızlarla haşır neşir
ama sayısı bir tamam sayılamadı.
Kuyudan çektim suyu
ama bardaklara konulamadı.
Güller dizildi tepsiye
ama taştan fincan oyulamadı.
Sevdalara doyulamadı.
Giderayak işlerim var bitirilecek,
Giderayak.
N.Hikmet
Peki siyasette geç kalınırsa ne olur? Siyasette geç kalan politikacıların vebalini herkes ödemek zorunda kalır maalesef. Kişisel yanlışlar toplumsal bedellere dönüşür. Bu gecikmeler bir arkadaşı on dakika bekletmeye benzemez.
Hakların ertelenmesi onların bir süre daha çiğnenmesine göz yumulması demektir. Madımak Oteli yıllardır müze olamadı, şimdi anıevi olacakmış. Geç kaldılar. Geç kalıp da anıevi yapacaklar, Alevileri kızdırıyorlar. Nazım Hikmet vatandaşlığa daha yeni alındı, geç kaldılar, hem de çok geç. Herkes biliyor ki biz en iyi şairlerine sahip çıkmaktan aciz bir milletiz. Kürt açılımından bahsediliyor, daha yeni masaya yatırılıyor haklar, bunda da geç kalındı.
Geç olsun da güç olmasın, derler. Hem geç hem güç olursa her şey. O zaman geç kalmanın ne manası kalır ki?
Yorumlar
Yorum Gönder