Ana içeriğe atla

Eggs


İlk defa bir Bent Hamer filmi izledim ve çok duygulandım. Filmi çok sevdim. Aslında Norvecce olan ve altyazılarını İtalyanca okuduğum bu filmde her şeyi anlayamamış olsam da ...

Önce Hamer hakkında kısaca bilgi vereyim wikipedia'dan: http://en.wikipedia.org/wiki/Bent_Hamer

Belki filmi anlatmaktan çok böyle bir yönetmenin filmi izlemeden önce bize neler anlattığını size anlatmam yerinde olacak. İki yaşlı kardeşin hikayesidir bu. İkisi birlikte yaşarlar, geçinip giderler gül gibi. Bu fikri bir arkadaşıyla birlikte edinen Hamer, filmi çekmeye karar verir. Birinci çekim gününün sonunda kardeşlerden birinin eşi vefat eder. Moe muydu diğeri miydi şimdi hatırlamıyorum ama eşi vefat eden yaşlı aktör sürekli ağlamaktadır, çökmüştür. Sürekli piposuna bakmaktadır çekim arasında. Hep düşüncelidir. Ailesi ona der ki "Ya sen de onunla öl ya da bu filmi bitir." Filmi bitirmeyi tercih eder. Film çekimleri 22 gün sürer.

Kışın ortasında, bir kasabada, bir evde iki yaşlı. Edi ile Büdü gibi, Moe ve Pa. Birlikte güzelce yaşayıp giderler. Ufak heyecanlar, ufak ziyaretler, bir kutu muz, eğlenceleri haline gelen mutfak robotu, temizliğe gelen babasının nereli olduğunu tartıştıkları güzel kadın için kendi çaplarında süslenmeleri ve gizlice alkol almaları, onu temizlik yaparken izlemek için televizyon masasının altını bolca kirletmekten çekinmemeleri... Hep aynı şeyleri yapmaları... Moe'nun üçüncü bardakta suyu içmeye başlaması, Pa'nın daha erken kalkıp radyoyu açması. Pa'nın engelli olan yaşını başını almış oğlu gelmeden önce her ikisinin de kabuslar görmesi. Noel yemekleri, ritüel okunan İncil'den parçalar, sadece iki kişilik bir hayat.

Yönetmen ilk başta şöyle demişti, "ya çok yavaş bir biçimde çekersek filmi, onların yavaş geçen hayatlarını anlatırsak nasıl olur? diye düşündük". Bir de şöyle demişti: "Genelde ortayaşlılar ve gençler filmde ana aktörlerdir, veya çekilen filmler onlar üzerinedir, bu yüzden yaşlılar üzerine bir film çekmek istedik." Ve hayatın rutini devam ederken evin içinden dışarının gözlemlenmesi, Moe ve Pa dışarıya çıktıklarında evin içinden çekimin devam etmesi.

En güzeli de Moe'nun "Yesterday..." şarkısı tüm radyo istasyonlarında çalarken, "Tomorrow ... " ile başlayan şarkıyı seçmesidir tüm radyo istasyonlarını geçtikten sonra.


Hiç bu kadar sevmek istemezdik hayatı, şikayet ederdik ufak sıkıntılardan. Yaşlılar tutunurken hayata, kendi söküklerini dikip, kendi milkshakelerini yaparken, hayat ne güzel. Türkiye'de ne mümkün yaşlı dediğin yalnız bırakılmaz, kendine bakamaz. Hele yaşlı bir erkekse... zaten gençliğinde yapmadığı işleri yaşlıyken nasıl yapsın. Bir de sağlıklı bir yaşlılığı görecek kadar sağlıklı bir gençlik geçiremeyiz ki biz. Her şeye rağmen, iki yaşlı kardeşin birbirine tutunması ayrı bir güzellik, yalnız olsalar da birlikte olmaları. Birbirlerini tartmaları, birlikte puro içmeleri, her gün benzer yemekleri yemeleri, kart oyununda kaybedenin bulaşıkları yıkaması...

Böyle bir yaşlı olmak isterdim Moe gibi, Pa gibi, gocunmadan ve hayatı severek yaşlı olmak ve mutfak robotuyla mutlu olmak isterdim. Elime geçen her fırsatta şikayet etmek ve her şeye sahip olup daha fazlasını istemektense, bir radyo dinleyip karı ve çam ağaçlarını izlemek isterdim. Belki de hayatının çoğunu geride bırakınca böyle bir yaşam sürmek, çocuklar gelmiş gitmiş, sadece iki kişiymişiz değilmişiz çok da fark etmez.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

her şey ara verince güzel

 Şimdi eski günlerdeki gibi yine kütüphaneye geldim. Kendi kendime çalışmaya çalışıyorum.  Çalışmadan bir yazayım dedim, ne de olsa uzun zaman oldu.  Akademik alanda ufak projelerde çalışıyor, makaleler üretmeye devam ediyorum. Beynimin eskisi gibi keskin bir şekilde işlemediğini fark etsem de böyle biraz yalnız kalıp bir şeyler yapmak beni rahatlatıyor, hem daha iyi konsantre oluyorum.  Her şey ara verince güzel. Annelik bile öyle.  Geçenlerde Lost Daugther'ı izledim, zaten kitabını da okumuştum yıllar önce, herhalde 2015 yılıydı yahut 2014 yılıydı. Filmi de güzel olmuş, aktristler de harika. Çok beğendim. Sanırım film ile kitabı daha iyi anladım bile diyebilirim. Olivia Colman zaten harika bir iş çıkarmış her zamanki gibi. Bir bakışı bin kelimeye bedel.  Doğal olarak anne gibi hissetmemekten öte sanırım, anne gibi hissetmeyi çok sevmekle beraber belki bu yükün altında biraz ezilmek söz konusu olabilir birçok kadın için. Yahut annelik öyle baskın hale gelir ki ilişkimizi unuturuz.

Biten Arkadaşlıklar

Helal olsun sana Şah artık açık açık yazabilirsin. Biten arkadaşlıklarını, çıkar için ideoloji için. Kıskançlık için ve sevgisizlik için. Gerçekten sevmemiş olmak için, biten tüm arkadaşlıklara gelsin bu yazı. Bir dostumu kaybettim çünkü ayrı fikirlerdeydik Bir dostumu kaybettim çünkü bana kızdı Bir dostumu kaybettim sebebini bile bilmiyorum Gerçekten bilmiyorum neden böyle oldu Kaybolup gittiler düşen yıldızlar gibi Oysa güzeldi günlerimiz Aydınlıktı sözler Paylaşırdık her şeyi Kınamazdık canım o kadar Yoksa kınar mıydık Ben kimseyi aptal bulmadım Ya da tembel Uyardığım olmuştur Belki kimi zaman Çok şey istemişimdir Ne de olsa vermeyi de severim Ama ya hesap yaptılarsa ve dedilerse Ben ona daha çok verdim kim bilebilir ki insanlar neden gelir hayatımıza neden gider neden kırar dökerler giderken güzel güzel gidilmez hiçbir zaman kimisi de geri döner ama yürek kabul etmez kimisi rüyana girer ama aramazsın bir kere bile koparsın zamanla bilemezsin bilemezsi

Goodreads

Goodreads  Son zamanlarda sabahları erken kalkıp birkaç saat boyunca beynimi çalıştırdıktan sonra tekrar uykuya dalma ihtiyacı hissettiğimi görüyorum. Gerçekten de sabah insanın zihni daha bir net çalışıyor. Ben genelde hesap kitap yaparak ve email yazarak geçiriyorum bu zamanı, oysaki yazmalı çizmeli okumalı.  Bu sene ilk defa goodreads'te amaçladığım kitap okuma sayısına erişmiş bulundum. Sayı düşüktü, sadece 15 kitap okuyabildim. Ama o da hiç yoktan iyidir, bu arada yarıda bıraktığım on kitabı saymıyorum, Puslu Kıtalar Atlası, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Bobbi Brown Makeup Manual, ve bir sürü kedilerle ilgili İtalyanca kitap, Alda Merini'nin denemelerinin olduğu harika bir kitap. Bu kitapların hepsi yarım kaldı. Okuyamadım bitiremedim fakat başucumda duruyor. Hadi Alda Merini kısa kısa yazmış bölünse de kitabın sürekliliğine bir zarar gelmiyor fakat romanlarda tabii ki ciddi bir unutma sürecine giriyorum. Mesela Puslu Kıtalar Atlası'nı nedense sevemedim halbuki herkes s