Uzun bir süredir yazmıyorum, yazma yeteneğimi yitirdim ve tembelleştim desem yeridir. Bir de son zamanlarda bir sürü edebiyat dergisi aldım ama okumaya yetişemiyorum. Çok çalıştığımdan falan değil tabii ki. Ne çok çalışması, hep erteliyorum yapmam gereken entelektüel işleri. Belki de bir süre aklımız dumura uğradı, terör saldırıları, anti-demokratik ve adaletsiz yaşam, günlük hayatta kadınlara şort giyiyor diye dayak atarak kurtulan adamların tavırlarına şaşakalmak gibi unsurlar nedeniyle, şaşırdık kaldık, hem anlama yetimizi hem de analiz etme yetimizi yitirdik...
Şimdi eski günlerdeki gibi yine kütüphaneye geldim. Kendi kendime çalışmaya çalışıyorum. Çalışmadan bir yazayım dedim, ne de olsa uzun zaman oldu. Akademik alanda ufak projelerde çalışıyor, makaleler üretmeye devam ediyorum. Beynimin eskisi gibi keskin bir şekilde işlemediğini fark etsem de böyle biraz yalnız kalıp bir şeyler yapmak beni rahatlatıyor, hem daha iyi konsantre oluyorum. Her şey ara verince güzel. Annelik bile öyle. Geçenlerde Lost Daugther'ı izledim, zaten kitabını da okumuştum yıllar önce, herhalde 2015 yılıydı yahut 2014 yılıydı. Filmi de güzel olmuş, aktristler de harika. Çok beğendim. Sanırım film ile kitabı daha iyi anladım bile diyebilirim. Olivia Colman zaten harika bir iş çıkarmış her zamanki gibi. Bir bakışı bin kelimeye bedel. Doğal olarak anne gibi hissetmemekten öte sanırım, anne gibi hissetmeyi çok sevmekle beraber belki bu yükün altında biraz ezilmek söz konusu olabilir birçok kadın için. Yahut annelik öyle baskın hale gelir ki ilişkimizi unuturuz.
Yorumlar
Yorum Gönder