Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yorgunluk

 Senenin sonunda başıma iş aldım. Makale yazalım dedik İtalyan iş arkadaşımla. Ama gel gör ki deadline yani bitiş tarihi yarın. Gel beş günde ne yazılır, elimizde ne var. Tabii red alma ihtimalimiz yüksek ama yazdık. Fakat işte bugün kendimi bitik hissediyorum. Çünkü başka okumalar araştırmalar da yaptım ister istemez. Dolayısıyla bir hayli sesim soluğum gidik.  Şimdi son enerjimi makale okumaya harcayacağım ve doyasıya resim yapabileceğim günlerin hayalini kuracağım.  2021 yılı aman gitsin, hem dolu hem güzel hem korkulu hem üzüntülü geçti. Ne diyeyim, gelenler gidenler, güzel ve kötü haberler, yeni başlanan işler, yeni tanışılan insanlar ve beklenmedik ölümler derken bir gün bile dinlenmeye vaktim olmadı. Sanırım bu sene tatil bile yapmadım. Ağustos ayında üzerime ek iş aldım, eylülde ekimde Marie Curie yazdım, sonra makale bitirdim sunum yaptım, kasım aralıkta tekrar bir makaleyi sonlandırdık 9 aydır uzayan derken, hep bir hengame oldu. Aradaki araştırmaları ve koşuşturmaları saymıy

Bugün

 Bugün itiraf ediyorum ki üç günlük tatilden sonra çalışmaya başlamakta bir hayli zorlanıyorum. Dün gece uyumakta da zorlandım çünkü uyku saatlerimiz değişti ve gecikti. Bir yandan da dün evi temizleyeyim toparlayayım derken bir hayli vakit kaybettiğim söylenebilir. Sadece resim yapmaya ve bazı eşyaları düzenlemeye vakit bulabildim, o kadar... Yine de her şey hala kirli gibi bir durum söz konusu, bunun sebebi de Kayserililerin deyimiyle içesine bir temizlik olmamış olması. Bu arada dinlenebilecek en güzel listelerden biris burda işte: Kışın klasik müzik.  Bunlarla çok güzel resim de yapılıyor, çalışılıyor da.  Tabii ki çalışmak mümkün olursa.  Haftasonu bol bol resim yaptım, elim biraz daha gelişti.  Sağolsun youtuber'lar... Bazen sadece ellerini izliyor, müziği açıyorum. Nedense resim yaparken birinin sürekli konuşması bir açıdan rahatsız olabiliyor. En sevdiğim ressam her zaman Nicola Blakemore olacak fakat Ellen Crimi Trent çok iyi bir öğretmen, ayrıca çok rahat resim yapıyor s

I love you honey bunny

  Bu resimde ciddi bir hata yaptım ve öyle olunca da kafasına kırmızı bandana bağlamak zorunda kaldım... Resmin uzmanı yine Ellen Crimi Trent

Doodles and Roses with Ellen Crimi Trent

   For the roses the link is this one. For the doodle it is this one. 

Resimler, kartlar, youtube videoları vs. bir de kediler

  Ellen Crimi Trent tutorials online   

Goodreads

Goodreads  Son zamanlarda sabahları erken kalkıp birkaç saat boyunca beynimi çalıştırdıktan sonra tekrar uykuya dalma ihtiyacı hissettiğimi görüyorum. Gerçekten de sabah insanın zihni daha bir net çalışıyor. Ben genelde hesap kitap yaparak ve email yazarak geçiriyorum bu zamanı, oysaki yazmalı çizmeli okumalı.  Bu sene ilk defa goodreads'te amaçladığım kitap okuma sayısına erişmiş bulundum. Sayı düşüktü, sadece 15 kitap okuyabildim. Ama o da hiç yoktan iyidir, bu arada yarıda bıraktığım on kitabı saymıyorum, Puslu Kıtalar Atlası, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Bobbi Brown Makeup Manual, ve bir sürü kedilerle ilgili İtalyanca kitap, Alda Merini'nin denemelerinin olduğu harika bir kitap. Bu kitapların hepsi yarım kaldı. Okuyamadım bitiremedim fakat başucumda duruyor. Hadi Alda Merini kısa kısa yazmış bölünse de kitabın sürekliliğine bir zarar gelmiyor fakat romanlarda tabii ki ciddi bir unutma sürecine giriyorum. Mesela Puslu Kıtalar Atlası'nı nedense sevemedim halbuki herkes s

Winter Scene

                                                                       Sources: Ellen Crimi Trent youtube video tutorials

Cemal Süreya

En sevdiğim şair değildir Cemal Süreya, fakat tabii ki bazı şiirleri insanı yürekten vuruyor.  Mesela babasının ölümüyle ilgili olan.  Sizin hiç babanız öldü mü? Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü kör oldum Yıkadılar aldılar götürdüler Babamdan ummazdım bunu kör oldum Siz hiç hamama gittiniz mi? Ben gittim lambanın biri söndü Gözümün biri söndü kör oldum Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak Şöylelemesine maviydi kör oldum Taşlara gelince hamam taşlarına Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi Taşlarda yüzümün yarısını gördüm Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü Yüzümden ummazdım bunu kör oldum Siz hiç sabunluyken ağladınız mı? Cemal Süreya Bu şiiri tekrar okuduğum gece rüyamda babamı gördüm tekrar. Garip bir his. Belki de bir kabus gördüm, belki de güzel bir rüya hatırlayamıyorum. Ama bilinçaltıma işledi gerçekten de...  Yıllar önce okumuştum kitabını Cemal Süreya'nın, Boğaziçi Üniversitesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı dersinde. Tahmin edersiniz ki benim en sevdiğim dersti, keşke

Ben Japonları taklit edemezken

  A bad imitation of Fuji in clear weather by Katsushika Hokusai 1830-1832      

Yaşar Kemal'den Kuşlar da Gitti

Sanırım hayatımda en çabuk bitirdiğim kitaplardan birisi Yaşar Kemal 'in bu 79 sayfalık uzun hikaye, kısa roman tadındaki Kuşlar da Gitti isimli kitabı oldu. Kitap içler acısı, okumaz olaydım diyesi geliyor insanın. Usta yine döktürmüş, kuşları avlayıp 'azat buzat...' diyerek İstanbul'un değişik semtlerinde satmaya çalışan fakir çocukların insanlığa ve hayvan sevgisine yabancılaşmasını anlatan bu hikaye, beni bir hayli kaygılandırdı. Kitabın sonuna kadar bu kaygı hep devam etti. Çocuklar kuşları satabilecek mi? İnsanlar bu kuşları alacak mı? Almazlarsa ne olur? Çünkü çocuklar çok satarız diyerekten çokça yakalıyorlar, kuşları küçücük kafeslere tıkıştırıyorlar. Kimi kuşlar havasızlıktan ölüyor, o kadar ki kanat çırpacak bir gıdım alanları yok. Kolu kanadı kırık kuş olmayı tercih eder insan, bu kuşcağızların halini düşününce. Eskiden insanlar alırlarmış, bu kuşları serbest bıraktıklarında cennet kapısında bu kuşun onları bekleyeceklerini umarlarmış. 2.5 liraya satılan bu

Anne Frank

 Yıllar önce okumuştum Anne Frank'ın günlüğünü. Kitap beni çok etkilemişti ve sonra günlük tutmaya başlamıştım. İnsanın tüm sırlarını paylaşabileceği bir günlüğün olması ne kadar güzel bir duygudur. Dün izlemez olaydım, kendime acı çektirmeyi çok seviyorum, Anne Frank'ın bio belgeselini izledim youtube'da. The Diary of Anne Frank diye geçiyor. Tabii ki sonuna doğru insan fena oluyor ve ağlamadan edemiyor. Neyseki son kısım çok uzatılmamış.  Kaldıkları bu sığınakta, iki sene boyunca dışarı çıkmadan yaşamış olmaları inanılmaz. Belgeseli izleyince biraz daha araştırma yaptım ve History Channel 'dan Anne Frank'ın, o evde kalan herkesin, babası Otto Frank hariç kamplarda öldüğünü okudum. Üstüne üstlük hepsi Auschwitz'e gönderilmemişti. Bu ismi ne zaman duysam tüylerim diken diken olur. Her soykırım o milletin yüzünden çıkmayan bir leke gibidir. Tüm bu kamp isimleri ve ülkenin değişik yerlerine kurulan insanların özgürlüğüne sahip olmadığı ve insanca şartlarda yaşama