En sevdiğim şair değildir Cemal Süreya, fakat tabii ki bazı şiirleri insanı yürekten vuruyor.
Mesela babasının ölümüyle ilgili olan.
Sizin hiç babanız öldü mü?
Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü kör oldum Yıkadılar aldılar götürdüler Babamdan ummazdım bunu kör oldum Siz hiç hamama gittiniz mi? Ben gittim lambanın biri söndü Gözümün biri söndü kör oldum Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak Şöylelemesine maviydi kör oldum Taşlara gelince hamam taşlarına Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi Taşlarda yüzümün yarısını gördüm Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü Yüzümden ummazdım bunu kör oldum Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?Cemal Süreya
Bu şiiri tekrar okuduğum gece rüyamda babamı gördüm tekrar. Garip bir his. Belki de bir kabus gördüm, belki de güzel bir rüya hatırlayamıyorum. Ama bilinçaltıma işledi gerçekten de...
Yıllar önce okumuştum kitabını Cemal Süreya'nın, Boğaziçi Üniversitesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı dersinde. Tahmin edersiniz ki benim en sevdiğim dersti, keşke ders saatleri daha fazla olsaydı dediğim tek ders buydu. Ama Edebiyat okumadım da çalışmadım da, hobi olarak devam ettim bir şeylere, fakat hobi mobi de takip edilmedi mi bir yere kadar.
Şimdi Adam Yayınevi'nin o güzelim cep kitaplarından çıkma Soluğundan Öptüm Seni isimli şiir kitabın elime geçti. Şimdi değil de iki üç sene olmuştur geçeli. Neyse dedim, tekrar okuyayım. Bu sefer sayfa 123'teki şiiri hoşuma gitti, hem de en az mecazi en az metaforik olanı. Tekrar ne kadar düz ayak ve düz bir insan olduğumu anladım. Ne kadar direkt... İronileri anlarım, metaforları da az çok ama gittim yine en açık seçik şiirini seçtim, beni en az yoranı, en kolay anladığımı. Fakat en çok söylenmeyen şeyleri sevdiğimi fark ettim hayatta. Her ne kadar insanların kafasından geçenleri düşünmeye çalışırken yorulsam da ve bazen vesvese yapsam da, sanırım bazı şeylerin açıkça söylenmesi hoşuma gitmiyor. Bilmiyorum, neden böyle oldu, fakat anladım ki insanlar söylenmeyenler denizinde yaşıyor ve yüzüyor. Söylediklerimiz o buzdağının onda biri, söylemediklerimiz gerisi. Söylediklerimiz denizin sığ taraflarında gördüğümüz balıklar, söylemediklerimiz ise o denizin diplerindeki rengarenk bir dünya. Söylediklerimiz Erciyes'in karları ve güzelim görkemi, söylemediklerimiz için için yanan kor merkezi. Doğa da böyle bu demek ki, toprağın altı söylemediklerimiz, toprağın üstü işte bu. Bir makyaj, bir kamuflaj gibi yaşıyoruz hayatımızı. Çoğu zaman söylemeden birçok güzel ve kötü şeyi. Fakat şu da var: İnsanı insan yapan da bu. Biliyoruz söylenmeyen şeyin ağırlığının olduğunu, elephant in the room, deriz mesela İngilizcede. Veya Türkçede 'çıkar ağzından baklayı' deriz. Dizlerimizin bağı çözülür, boğazımızda bir düğüm olur, gözlerimiz başka bakar, sesimiz başka çıkar. İşte söylenmeyenlerin bedeli bunlardır. İster psikosomatik diyin, isterseniz dramatik, hayat söylenmeyenler olmadan hiçbir şeydir. Gel gör ki sanatçılar işte, şairler, yazarlar ve ressamlar o şeytanın değil meleklerin bile gör dediklerini bize açıkça söyler, isimleri değiştirir, tarihleri ve karakterleri. O zaman kendi masumiyetimize toz kondurmamış oluruz hem. Ben değilim ki ana karakter, Linda. Linda'nın yediği haltlara bak deriz. Neyse işte çok geyik yaptım.
Gelelim 8.10 vapuruna, Cemal Süreya'nın Soluğundan Öptüm Seni isimli şiir kitabının 123. ve 124. sayfalarından direkt olarak size yazıyorum bu şiiri hiçbir yerden kopyala ve yapıştır işlemini yapmaksızın:
Sesinde ne var biliyor musun
Bir bahçenin ortası var
Mavi ipek kış çiçeği
Sigara içmek için
Üst kata çıkıyorsun
Sesinde ne var biliyor musun
Uykusuz Türkçe var
İşinden memnun değilsin
Bu kenti sevmiyorsun
Bir adam gazetesini katlar
Sesinde ne var biliyor musun
Eski öpüşler var
Banyonun buzlu camı
Birkaç gün görünmedin
Okul şarkıları var
Sesinde ne var biliyor musun
Ev dağınıklığı var
İkide bir elini başına götürüp
Rüzgarda dağılan yalnızlığını
Düzeltiyorsun.
Sesinde ne var biliyor musun
Söylemediğin sözcükler var
Küçücük şeyler belki
Ama günün bu saatinde
Anıt gibi dururlar
Sesinde ne var biliyor musun
Söyleyemediğin sözcükler var.
Cemal Süreya
Yorumlar
Yorum Gönder