Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Özlemek

İnsan sadece geçmişi özlemez diye düşünmeye başladım. Olası geleceği de özler. Bir restoranda arkadaşlarınızla oturup pizza yerken ve yanında şarap içerken bu rahat hayat biçimine alışmış insanlar gibi görünebilirsiniz. Şakalara kaygısızca gülebilir ve aslında hiçbir kaygısı olmayan insanlardan da olabilirsiniz. Fakat hiçbir gerçek, hiçbir koku, hiçbir ten size bir gün tüm bunların geride kalacağınıi, gelecekte karanlık şeyler yaşanacağını ve bir gün sizin bu tatlı mı tatlı hayattan göçüp gideceğiniz gerçeğini unutturamayacaktır. Yine karamsarlaşmaya başladın diyeceksiniz. Evet çok karamsarım. Fakat aslında hayattan tat aladabiliyorum. Hatta memnunum kimi bencilliklerimden. Kimi tek başınalıklarımdan. Mutlu olmamam için hiçbir sebep yok. Peki gelecekten korkuyor muyum? Bazen evet ama bazen korku üretmeden de yaşamaya çalışıyorum ve başka savunma mekanizmaları uyduruyorum kendime. Ölümlü olduğumuz gerçeğinden kaçabilen bir yaratık var mı? Ama aslında ben bu sebeple yazmadım bunla

No Music In My Life: Lucca and Istanbul

Some will ask my why I prefer to write in English. And I will tell them that I am not very much self-confident in writing in Turkish. The reason is that if I cannot write in the best way in Turkish I am ashamed. But in English you can be informal. You can be light and say things that are not so much in place but maybe necessary to be told. The reason I am writing is that I want to share some comments of mine about the city of Lucca and Istanbul. Life, love, music and our generation in general will be the sub-subjects of this text. I came here to be silent, to keep silence, to say less, to listen more, to see more, to know more, to feel more. I came here not to run from here to there, not listening to myself. What if I listen to myself? Suddenly a Frankestein comes up and says, "I am angry with how life goes". Or was it the Frankestein that I had met in Istanbul that came out of my heart and mind and shouted at others that life is not worth living so that I would take their
Bu ödevi hocam Radikal 2'ye gönderebileceğimi söylemişti ben de burda yayımlamaya karar verdim: Decline of Happiness with the Decline of “Social Capital” and Search for Happiness in the Individualistic Life Many of us are looking for happiness nowadays as the humanity did for years and years. Some may call this luxury, ease that has come with technology, some call it a family, children and some call it being independent economically. Some call it being with the loved ones. Some call it earning good money. Some call it a good standard of living, some call it being amongst friends. There are many diverse understandings of happiness and there are many different ways of reaching it. But today’s world for sure tries to give answers to the questions like the Epicureans or the Cynics do. To clarify the answer, happiness today is understood more like “a negation of societal bonds” and replacement of it by self-sufficiency. To need people either as a part of civil society, or fami

Bendeki Obsesyonlar ve Fiksasyonlar

Bunu soyle cevirmek lazım... Rahmetli annem derdi ki: "İyisin güzelsin de şu ısrarların insanın kalbini yoruyor."  Israrlarım karşı tarafı zor duruma düşürdüğümün farkına varmamamdan kaynaklanır, inatçılığım tuttu mu karşı tarafı anlamak istemem. O kadar ben odaklı olurum ki o noktada kendi söylediğimi kabul ettirmek için o insanın üstüne üstüne gider, onu bunaltırım. Takıntılıyımdır. Feci halde. Son zamanlarda, son iki aydır daha ciddi sorunlar yaşadım denilebilir. Ağlama krizleri, kabuslar, yeter bırakıp gidiyorum artık bu diyarları muhabbetleri. İnsan ne kadar garip ne kadar huzursuz ne kadar tatminsiz bir yaratık kendimde gördüm. Küçükken de huzursuzdum elbet ama bir dinginliğim vardı. Bu kadar değildi, bir şey okuduğumda mutlu olurdum. Anlardım, anladıkça seviniyordum. Şimdi ise anladıkça üzülür oldum. Sanırım bunun yegane sebebi kendi fikirlerimi oluşturmamış olmam ve hala başkalarının fikirlerine sonuna kadar güvenmem. Eh insan artık 30'larına yaklaşınca böyl

Sizin de Varoluşsal Kaygılarınız Var mı?

Bugun tomografi çektirdim Feridun Düzağaç söyledi ben ağladım Vay anam dedim sen bunlardan mı geçtin Varoluşsal kaygılarım var, dedim. Şimdi erken gitsem o kadar iyilik de yapmadım Belki annemin yanına almazlar. Geç gitsem napacagım ki dedim Daha bilemedim pek ne işle iştigal edeceğimi Kıçı kırık bir yazar mı akademisyen mi yoksa bir çatlak anne Bir baskıcı eş mi? En güzeli bir tatlı anneanne olmaktı ama Ona da çok yol vardı daha. Benim varoluşsal kaygılarım istediklerimi yapamamaktan yana... ölmeden evvel. Ölümü düşünerek. Hayatın kısalığına atıf yaparak. Ve Camus ile devam edersek... size anlatacağım başkaldırmak ne demek... Sevgiler, Dın dın Sah Sah.

Bir Soru

Ben her zaman huysuz ve kararsız bir insan mıydım yoksa yıllar içinde mi böyle oldum?  Sulamadığım çiçeklere, ölen kaplumbağama ve ölen kedilerime sormam lazım. Bir de anneme sormam lazım. Bir de giden sevgililere sormam lazım. Ama yıllardır beni tanıyan dostuma sormadıktan sonra ne ise yarar? Kimseye sormaya gerek yok. Çocukken de huysuzdum, o zaman da kararsızdım. Aslında yedimde ne oldumsa yetmişimde de o olacağım. Yani değişen pek bir şey yok.

Çözülemeyen İki Sorun

Bende kıskançlık sorunsalı Bir de şiire erkeklerin gözleriyle bakma sorunsalı Benim öğrendiğim romantizm her ne kadar aşkın romantizmi olsa da belli ki ben erkeğin gözünden kendimi görüyorum şiirde. Şairlerin çoğu da erkek olduğuna göre hic tanımadığım bir taraf var bende. Sende, bizde. Biz kadınlarda. Anlıyor musunuz beni? Erkeklerin aşkı, erkeklerin gözleri, biz nerdeyiz? Bizim kalbimiz neden bu kadar kapalı? Neden üzülmekle yetinmişiz susmuşuz yıllardır? Neden içimden taşarken binlerce sözcük ben susmuşum. Sen susmuşsun. Biz de yazabiliriz. Bizim kalbimizi yazabiliriz. Kadın ve erkek kalbi yoktur edebiyatta. İnsan vardır, insanın istekleri ve duyguları ama şairler ah şu şairler hepsi erkek gözüyle severler. Kadın gibi ağlamazlar, gururlu ve merttirler. Analar gibi ağlayabilmenin şerefine, derler. Kadınları severler, kadınların avuçları terler... ne kadınlar severler yokturlar. Gözleri açılır bacaklarına sürseler gözlerini... Peki ya biz, geçen kadınlardan sadece biri miyiz? Biz ka