Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Evdeki kalabalıkların temizlenmesi

 Marie Kondo metodunu her ne kadar denemek istedimse doğrudüzgün başarı elde edemedim. Herkesin biriktirdiği bir sürü şey vardır, yahut tek şey vardır, ama her şeyden çokça biriktiren var mıdır acaba benim gibi?  Öyle bir sorun ki eşya at at bitmiyor. Hele bazı şeyleri hiç atamam, özellikle de bana verilmiş güzel ikinci el kıyafetleri asla atmaya kıyamam. İki çift ayakkabbı vardır belki beş senedir giymiyordum, daha yeni attım, baktım giyecek gibi değilim. Artık sadece spor ayakkabı giysem de topukluları atamadım, hepsine kıyamadım daha doğrusu.  Kozmetikleri ver ver bitiremedim, paramı neye çarçur ettiğim ortada, yok o nemlendirici krem yok o doğal allık, gören de zanneder ki her gün makyaj yapıyorum, ne alakası var, belki ayda bir yapıyorum, ama yine de işte böyle bir saçmalık birikmiş her şey.  Yemek tarifleri biriktiriyorum, yarınlar için, bir ara hepsini tek tek deniyordum. Artık onları da çok denediğim söylenemez.  Bir ara suluboya malzemeleri biriktirdim, onların hepsini de kull

gülüşlerinde mavi denizler

 gülüşleriyle arama mesafe koydum  yoksa masmavi bir denizdi dişleri  saçlarında beyaz tekneler gezerdi  sadece bir tarafında başının  öylece beklerlerdi  basket oynarken, belediye başkanıyken, sınıf birincisiyken  hep o vardı yanımda  iki dirhem bir çekirdek  bir çift ayakkabı iki gömlek iki takım  tertemiz, yeri güzel   ama o hep gülerdi işte  ön dişleri çürür gibiydi sonra yaptırdı ama dişlerini  bana bakan bir çift mavi bilye  bilye oynarken kazanan şekerleri  babamın elleri...  bowling'te altın ve gümüş madalya  bir bağı dolduracak kadar içilen bira burnumuz düştü çalışmaktan, derdi hemen meyve tabaklarını hazır ederdi    ne aşklar peşinden gidip tek aşk ile dünyayı inletti  geometri soruları çözerdi  kesir çizgisi eşitin tam karşısına gelmeli  bir iş yapılıyorsa tam yapılmalı  kediler tavuk ciğerine doymalı...    ne çok güldürürdü beni küçükken  ne çok şarkı söylerdi sakalını aşağı doğru kaydırıp beni burdan öp derdi sakalları batmasın...  elinin bir parmağı tam kapanmazdı  P

Bankalardan nefret ediyorum

 Bankalardan nefret ediyorum.  Hele kendi kafalarına göre iş yapmaları, haraç kesmeleri yok mu Garanti bir türlü HSBC bir türlü Hele o kendi kendilerine kredi kartını yenilemeleri yok mu?  Kafalarına göre iş yaparlar Sonra senin cebinden çalarlar  Bireysel emeklilikler suya düşer piyasa düşünce  Neyine güveneceksin  En iyisi yastık altı altınlar ????   Bankanın neyine güveneyim, sana paran varsa güvence verir  Paran yoksa yerin dibindesin  Başkasının borcunu bile sana ödetir  O rakamlar yok mu adamı delirtir    Ararsın kimseye ulaşamazsın Doğru düzgün bilgi de vermezler  En sevdikleri şey yağlı müşteriyi yağlamak  Aman paranı çekme gözlerinden düşersin    Bankalardan nefret ediyorum Unicredit'inden tut bilmem nesine kadar...  Hepsi bir şekilde para oyununu oynuyor oynatıyor  Kimbilir hangi borçlular kafayı kırıyor    En çok da kedim nefret ediyor onlardan  Kedimin kuru mamalarını biriktirsen de para etmiyor  Altın biriktirelim dedim, altını dişledi aman boşver dedi  Faiz maiz var d

annem

2009'da yazmışım...  her şey ruhuma teğet geçiyor bana selpak satan çocuğun küçük elleri ve badem gözleri dışında  annem o şarkıyı söylüyor arım balım peteğim ...

temporariness of our lives

  We feel that we are always in a temporary condition. The work contracts, the residence permits, the relations at work, all seems to be very fluid as it was indicated in the liquid times. It is almost as if temporariness has become the rule of thumb rather than "made to last”. The pret-a-porter clothes and the consumption patterns we have, the clutter in the houses, the democratisation of the fashion in an affordable way. The washing machines are now made with a plastic depo inside, that breaks down in a couple of years, not out of hard metal anymore that used to last for 20 years. Why not make people think that all is temporary including themselves? What about the ones who are in the most vulnerable conditions? Those who have lost things maybe “permanently” because of war? Refugees who receive their status in Denmark, they can be temporary, they can have the protection only for a temporary period. They have the temporary protection status in Turkey even after 7 years of staying

bir kara kedi

 Bir kara kedi  başaklar gözlerinde  tüylü bir hayvan, tilki gibi kürkünde  esne derim esner geril derim gerilir adını söylerim  gözucuyla bakar yanımda  bana ahbaplık yapar bir kara bir huysuz bir suratsız  bir beyaz bir şefkatli bir sevecen ama her şey bir yere kadar fazla sıkıştırma  tırmalar.  bana ahbaplık yapar ben çalışırım o uyur  kuyruğu oynar adını söylesem  konuşası gelir acıkınca  oynayası gelir akşam olunca   bana ahbaplık yapar   hiç istifini bozmaz gölgede uyursa ben garip bir varlığım ona göre nasılsa geçer akar zaman başak gözlerinden tilki gibi kalın simsiyah tüylerinden bekler sabırla  insanlığın yeniden insancıllaşmasını bekler sabırla biten satırları... 

hayatta en çok anamı ve babamı sevdim ve hep aklımda bu şiir

Can Yücel'den içli bir şiir .... Hayatta ben en çok babamı sevdim Hayatta ben en çok babamı sevdim Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk Çarpık bacaklarıyla ha düştü ha düşecek Nasıl koşarsa ardından bir devin O çapkın babamı ben öyle sevdim Bilmezdi ki oturduğumuz semti Geldi mi de gidici Hep hep acele işi Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi Atlastan bakardım nereye gitti Öyle öyle ezber ettim gurbeti Sevinçten uçardım hasta oldum mu Kırkı geçerse ateş çağrırlar İstanbul'a Bi' helallaşmak ister elbet di mi oğluyla Tifoyken başardım bu aşk oy'nunu Oh dedim göğsüne gömdüm burnumu En son teftişine çıkana değin Koştururken ardından o uçmaktaki devin Daha başka tür aşklar geniş sevdalar için Açıldı nefesim fikrim can evim Hayatta ben en çok babamı sevdim