Ana içeriğe atla

temporariness of our lives

 We feel that we are always in a temporary condition. The work contracts, the residence permits, the relations at work, all seems to be very fluid as it was indicated in the liquid times. It is almost as if temporariness has become the rule of thumb rather than "made to last”. The pret-a-porter clothes and the consumption patterns we have, the clutter in the houses, the democratisation of the fashion in an affordable way. The washing machines are now made with a plastic depo inside, that breaks down in a couple of years, not out of hard metal anymore that used to last for 20 years. Why not make people think that all is temporary including themselves? What about the ones who are in the most vulnerable conditions? Those who have lost things maybe “permanently” because of war? Refugees who receive their status in Denmark, they can be temporary, they can have the protection only for a temporary period. They have the temporary protection status in Turkey even after 7 years of staying in a place that they can call home and they can call themselves guests at the same time. At least there is the regulation of work permits since 2016, but we know that not all employers are honest enough not to profit from the conditions that the refugees find themselves in.

It is important to understand that the temporariness is a dangerous state of mind and a dangerous place to be in, once the uncertainties in one’s life doubles. Once temporariness becomes permanent there is a problem with the adaptation process, how can the nature of a person wish to be permanent and yet still live in conditions of temporariness for years and years? There are many studies that focus on the temporary migrant workers (Goldring, Hennebry, Lenard and Straehle, Ruhs, Martin, and many more). There are many works on temporary migration policies and their criticism. There are great works on how time is imposed upon us and how the perception of time is changing, together with work, efficiency, pace of work, how homes become work places not always to our disadvantage but to our advantage, as if being fast and efficient and keeping the work mean everything. And yet it does mean a lot to those who have nothing else to rely on. And so, the time dimensions and impositions need to be accepted if one needs to survive basically. Bare life can come into the fore, as used by Agamben, where they start to say “we are just breathing but not living” as so many people say now in developing countries, or in economically developed culturally underdeveloped countries. The religion is the opium of the masses, and when there is no religion, the work becomes the opium, so that you have no time to question why you did not show solidarity with your co-workers. Blindness is the worst thing, but not being blind is even worst amongst all the blind people as the book told us by Jose Saramago… 

The fact that the refugees can even be temporary means that there is something wrong with the international system of governance as well as there is something wrong with the assumption that the refugees are the most well protected by the states, that their rights are guaranteed under the sun whatever happens.  

Feeling temporary is everywhere and it is even felt more in the recent decades as everything is "use and throw away", even the friendships are so as well as the lovers... and that is why everyone needs a second chance in which one can feel and be eternal. One can repair, make use and not forget. Thoughts and feelings are places to start with... as they are immaterial and they can be kept for a long time without any kind of harm to others and to the nature! 


 


 

 

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

her şey ara verince güzel

 Şimdi eski günlerdeki gibi yine kütüphaneye geldim. Kendi kendime çalışmaya çalışıyorum.  Çalışmadan bir yazayım dedim, ne de olsa uzun zaman oldu.  Akademik alanda ufak projelerde çalışıyor, makaleler üretmeye devam ediyorum. Beynimin eskisi gibi keskin bir şekilde işlemediğini fark etsem de böyle biraz yalnız kalıp bir şeyler yapmak beni rahatlatıyor, hem daha iyi konsantre oluyorum.  Her şey ara verince güzel. Annelik bile öyle.  Geçenlerde Lost Daugther'ı izledim, zaten kitabını da okumuştum yıllar önce, herhalde 2015 yılıydı yahut 2014 yılıydı. Filmi de güzel olmuş, aktristler de harika. Çok beğendim. Sanırım film ile kitabı daha iyi anladım bile diyebilirim. Olivia Colman zaten harika bir iş çıkarmış her zamanki gibi. Bir bakışı bin kelimeye bedel.  Doğal olarak anne gibi hissetmemekten öte sanırım, anne gibi hissetmeyi çok sevmekle beraber belki bu yükün altında biraz ezilmek söz konusu olabilir birçok kadın için. Yahut annelik öyle baskın hale gelir ki ilişkimizi unuturuz.

Biten Arkadaşlıklar

Helal olsun sana Şah artık açık açık yazabilirsin. Biten arkadaşlıklarını, çıkar için ideoloji için. Kıskançlık için ve sevgisizlik için. Gerçekten sevmemiş olmak için, biten tüm arkadaşlıklara gelsin bu yazı. Bir dostumu kaybettim çünkü ayrı fikirlerdeydik Bir dostumu kaybettim çünkü bana kızdı Bir dostumu kaybettim sebebini bile bilmiyorum Gerçekten bilmiyorum neden böyle oldu Kaybolup gittiler düşen yıldızlar gibi Oysa güzeldi günlerimiz Aydınlıktı sözler Paylaşırdık her şeyi Kınamazdık canım o kadar Yoksa kınar mıydık Ben kimseyi aptal bulmadım Ya da tembel Uyardığım olmuştur Belki kimi zaman Çok şey istemişimdir Ne de olsa vermeyi de severim Ama ya hesap yaptılarsa ve dedilerse Ben ona daha çok verdim kim bilebilir ki insanlar neden gelir hayatımıza neden gider neden kırar dökerler giderken güzel güzel gidilmez hiçbir zaman kimisi de geri döner ama yürek kabul etmez kimisi rüyana girer ama aramazsın bir kere bile koparsın zamanla bilemezsin bilemezsi

Goodreads

Goodreads  Son zamanlarda sabahları erken kalkıp birkaç saat boyunca beynimi çalıştırdıktan sonra tekrar uykuya dalma ihtiyacı hissettiğimi görüyorum. Gerçekten de sabah insanın zihni daha bir net çalışıyor. Ben genelde hesap kitap yaparak ve email yazarak geçiriyorum bu zamanı, oysaki yazmalı çizmeli okumalı.  Bu sene ilk defa goodreads'te amaçladığım kitap okuma sayısına erişmiş bulundum. Sayı düşüktü, sadece 15 kitap okuyabildim. Ama o da hiç yoktan iyidir, bu arada yarıda bıraktığım on kitabı saymıyorum, Puslu Kıtalar Atlası, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Bobbi Brown Makeup Manual, ve bir sürü kedilerle ilgili İtalyanca kitap, Alda Merini'nin denemelerinin olduğu harika bir kitap. Bu kitapların hepsi yarım kaldı. Okuyamadım bitiremedim fakat başucumda duruyor. Hadi Alda Merini kısa kısa yazmış bölünse de kitabın sürekliliğine bir zarar gelmiyor fakat romanlarda tabii ki ciddi bir unutma sürecine giriyorum. Mesela Puslu Kıtalar Atlası'nı nedense sevemedim halbuki herkes s