Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Lucca and other cities or Other cities and Lucca

Every time I come to this city I am amazed at how many memories have been collected here, how much time was spent working, thinking, drinking and loving. Whenever I come here I think about how much laughter I had with friends, of all the nights we spent walking back from bars making stupid jokes, how many days we spent walking on the walls, talking about everything: life, politics, love, relationships, IMT.  Somehow it is easy to work here; it is silent and it is magical, in a way. But if you stay in Lucca for too long you forget that there is an outer world and what happens is that as soon as you get into the outer world, you realize that there are more inspiring things than this city. There are certainly less claustrophobic cities than Lucca. One cannot breathe as comfortably as one does in Istanbul, especially getting out of the plane and smelling the air of Istanbul, that air of liberation, that air of salvation, the smell of home even though my real home is Kayseri. As I sai

30 Olmak ve Daha Fazlasi

http://www.youtube.com/watch?v=9YteXsPt6sM Nina Simone, siirler ve romantik cagrisimlar, bunlari bir kenara birakmali insan akillica bir is yapmasi gerekiyorsa... Sometimes you love a person with all his anxieties and neurosis And you dedicate things to him knowing that it might be endless Sometimes you love so much you do not think about what you really want And maybe that is the time that you should stop but stopping is not possible for a heart which knows how to tear itself apart and so like a self-suicidal it will explode in and out and there will be only blood blood on the floor, on the roof, on the walls and it is the blood of the one that knows nothing else but to tear herself apart that does not know anymore what she really wants Biraz canim sikildigi zaman boyle seyler yaziyorum. Elbette cok da ic acici siirler degil bunlar. Ama yine de beynim dusunmeyi durduramadiginda ben yazarim, cunku o dusunceleri kagida dokmekten baska bir care kalmamistir artik. 30 yasima

Nightmares

When it's dark it is utter dark When it's light it is shiny and warm When it's down death is near When it's up revival comes Never far from a cry Never far from a smile With that there was stability Clarity of the inside Streetlights outside Vivid lives in Istanbul Dullness in Kayseri evenings Fears, drunkenness Not being able to look into one's eyes Rebelliousness, jealousy, passion Loss, depression, happiness Overwhelming is this life Overburdening all these emotions Yet some are powerful in the battlefield Some cannot swim in still water Some can only handle the waves Some always get bored in calm waters Like a fish not knowing the ocean I have been drowning in a spoonful of water. 19 October 2014 - Brighton

Sanallıkta Var Olup Gerçekte Eriyip Yok Olmak

Bugün bir fikir geldi aklıma ki bu herkesin aklına gelmiş olan bir fikir ve eminim üzerine birçok şey de yazılmıştır.  Kendimizi nasıl var ettiğimizi düşünmeye başladım.  Şunu anladım ki kendimiz (bir varlık ve bütünlük içeren ruh-beden bütünü olarak) sınırılı varlıklarız. Kendimizi var edeceğimiz alanlar da sonsuz olmakla beraber sınırlılar. Freud'a göre üç tane algı vardır: Ben kendimi nasıl algılıyorum? Başkaları beni nasıl algılıyor? Benim asıl olan halim... Benim öz'üm. Facebook, twitter ve bunun benzeri siteler daha çok beni başkalarının nasıl algıladıklarıyla ilgili, aslında facebook köy'e geri dönüşü sağlıyor. Her ne kadar şehir tartışmaları da olsa, her yiğit meydanda bir kere boy göstermek, her hatun bir kahve yapıp bakın bu da yaptığım kahve, bakın bunlar da marifetlerim diye sergilemek istiyor. Orda var olmak insanın diğer yönlerde var olmasını sınırlıyor, çünkü bunun getirdiği çabuk ve geçici doyum hep tadımlık olduğundan ben bu ego tatminini yeterli bul

The Victim

Whatever has happened She played the victim and whatever has happened She cried 16th-century lonely woman illness They said They were damn right a human soul is the beginning of healing so she stopped crying and started flying. Brighton ps. Zaytung haberinin de bende böyle bir etkisi olmuş olmalı: http://www.zaytung.com/haberdetay.asp?newsid=224775

Annemden Öğrendiklerim ve Öğrenemediklerim

Öğrendiklerim: 1) Dikkatli ye 2) Hareket et 3) Güzel taraflarını göster (saçını yüzünden çek) 4) Her zaman gülümse 5) Büyüklerine saygılı ol (özellikle de yaşlılara) 6) Bir şeyi kaliteli al ama yıllarca kullan 7) Çocuklara iyi davran ki seni ömür boyu güzel hatırlasınlar 8) Geceleri yatmadan kitap oku 9) Gülümse 10) Çalış (Öyle bir noktaya geldi ki artık 'çalışma' demeye başladı ben üniversite sınavına hazırlanırken) 11) Arkadaşlarını ihmal etme 12) Pazar günlerini kendine ayır 13) Gece yarısı TRT2'de film izleme tutkusu Öğrenmediklerim 1) Disiplin 2) Sabır 3) Korkusuzluk 4) Özveri 5) Affedicilik 6) Tutumluluk

Yeğenlerimin Bana Uygun Gördüğü Erkek

It seems that they really love me Kerim Can (the older one) The ideal guy for Sah: 1) should be tidy 2) should be well dressed 3) should not mess up with Sah 4) should be clever 5) should love adventure 6) should be into nature 7) should be courageous 8) should be patient In terms of appearance -should be blonde -should not have acnes or pimples List of Deniz Han (the younger one) A guy who does not wear people out, should not have arguments with Sah, because Sah has enough things to deal with in her life. Should be cheerful, should comfort people when he wants to do that Should have a fun personality Should have an orderly life Hardworking Timely Punctual Should organize everything Should not decide himself, should talk to Sah first before he decides things. Should never keep secrets Should be able to be happy with little things... Tarihi Metnin Aslı (Türkçesi) Kerim Can (büyük olan)  1. Düzenli olması 2. Şık olması

Geceleri Uyuyamıyordu

Geceleri uyuyamıyordu. Sadece onu düşünüyordu, acaba napsaydı, ayrılsa mıydı, ayrılmasa mıydı? What'suplar sular seller gibi gidiyor, tez yazılmıyor, sadece bu konuya odaklanılıyordu. Yoksa takıntıları mı yine su yüzüne çıkmıştı. Kimseyi aramıyordu, ne ailesini ne arkadaşlarını, ne de eski öğretmenlerini... hiçbir şeyi merak etmiyordu. Bir onu merak ediyordu, bir de madenden kaç işçi çıkarıldığını. Madendeki asıl sorunun ne olduğunu, kaç kişinin tutuklanacağını takip ediyordu. Hani kötü adamlar filmin sonunda cezasını bulurdu ya, onu bekliyordu işte. Bir de onu bekliyordu. Eskiden dua ederdi onu da unuttu. Aslında çok disiplinliydi hepsini bıraktı. Sadece onu düşünüyordu, varsa yoksa o. Dünya o varsa dönüyordu, o yoksa duruyordu. Geceleri kitap okumadan yattığı çok nadirdi, kitaptan bir sayfa okuyor sonra tekrar ona whatsup atıyordu. Sonra aklına bir soru geliyordu, onu soruyordu. Sonra eskiden gelen şüphelerini soruyordu. Bu düpedüz kara sevda olmalıydı. Aslında kara sevdalı

Bir Ruhun varsa O da Acı Çeksin

Uzun zamandır bloguma hiçbir şey yazmıyorum. Ben kaymak tabakanın kızıyım, ben şanslıyım, ben Beyaz Türk'üm. Ama vicdanım var, kalbim var, aklım var. Bu maden ocağında olanlar akıllara sığacak gibi değil. Vicdanlara sığacak gibi değil. Çok üzücü ve yürek paralayıcı. Hala 3. dünya ülkesi olduğumuzun bir kanıtı. Hala yolsuzluk ile, yalanla yoğrulan bir sistemin köleleri olduğumuzun bir kanıtı... Üç gündür kızgınım, başka bir şey düşünemiyorum. Benim takıntılarım vardır, şimdi taktım devlete, taktım ...'e, taktım bu düzene, kimse beni sözlerimi söylemekten geri koyamaz. Nasıl bir sistemde yaşıyoruz ki yüzümüze baka baka yalan söylüyorlar. Paralarını aklamak için vakıf kuruyorlar. Nasıl bir sistemde yaşıyoruz ki yaşam odası yapmıyor o utanmaz işveren sonra da diyebiliyor gönül rahatlığıyla "Yasada böyle bir şey yok". Nasıl bir düzende yaşıyoruz ki 16 yaşında kömür madeninde çalışmaya başlayan çocuk 19 yaşında orda yaşamını yitirebiliyor? Ailesine yük olmamak için

Annenin Ölümü ve Çocukluğun Bitişi

Bir pazartesi çalışmam gerekirken bunları yazmam gerektiğini hissettim. Dün birtakım kabuslar gördüm. Önceki gece "Introduction to Literary Theory" (Edebi Teoriye Giriş) ile ilgili 39 dakikalık bir video dinledim, Yale Üniversitesi'nden bir profesörün dersleriydi bunlar. Hepsini dinlemeyi planlıyorum şimdi. Bilinçaltından bahsetti ilk derste, Marx, Nietzsche ve Freud. Ben de bundan herhalde çok etkilenmiş olmalıyım ki kirli bilinçaltım ortaya çıktı, gece bir sürü kabus gördüm. Neler olabilir insanın hayatında? Neler kötü gidebilir, hepsi ordaydı. Yalnızlık, tek başınalık, ailesizlik, hiçbir bağa ve hiçbir desteğe sahip olmamak. 25 yaşında annemi kaybettiğimde bunun çok küçük bir yaş olduğunu düşünmekteydim. Halbuki şimdi biliyorum, hiç de küçük değilmişim. O zaman öyle gelmişti, çocukluğuma dönmüştüm, sonra ergen oldum, sonra olgunlaştım. 5 yılımı aldı hepsi, ağlama ve ilgilenilmeme krizleri derken. Her şeyi eleştirel bir biçimde inceledim, düşündüm. Her şeye şüphec

Eski sevgililer, anneler ve babalar

Son zamanlarda fazlasıyla tembelleştim, blogumu ihmal ettim, üç beş okuyucumdan da kendimi mahrum ettim. Onlar da bana "aman neden yazmıyorsun?" demediler. Ben yazmadan durabilir miyim, içimde öyle bir zehir var ki ne kadar yazarsam yazayım bitmez. Kanımda sürekli dolaşan ve kalbimde taşikardiye sebep olan bir zehir bu. Bir arkadaşım sayesinde keşfettim Tagor'u. İlk keşfettiğim şiiri şu oldu: Dungeon He whom I enclose with my name is weeping in this dungeon. I am ever busy building this wall all around; and as this wall goes up into the sky day by day I lose sight of my true being in its dark shadow. I take pride in this great wall, and I plaster it with dust and sand lest a least hole should be left in this name; and for all the care I take I lose sight of my true being. Rabindranath Tagore Sonra başka şiirlerini de keşfettim elbette ama henüz kendi beğendiklerimi seçecek kadar vaktim olmadı.  Benim zindanlarımda var olan eski sevgililer i

Beğenmeyen Okumasın

Artık bu sitede dokuz tane birbirinden özel ve güzel hatun kitap kritikleri, beğenileri ve yorumları yazıyorlar: http://begenmeyenokumasin.blogspot.com/ Lütfen bakınız... kitap seçimlerinizde onlara kulak veriniz...