Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Zaman geçecek mi çalı diplerinde?

Şu gençliğimizdeki cesaret ve delilik yerini ev haline, ailelere, çocuklara ve korkuya bırakıyor. Ama aslında en güzeli oydu, o zaman gençtik, ailemiz de bu kadar yaşlanmamıştı. Şimdi ise korkulmayacak şeylerden korkar olduk, börtü böcekten tut bir lidere kadar. Ne hallere geldi bu yürek değil de çarıkmış dediğimiz kalp, çarık oldu da unuttu mu yürekliğini? Nerede kaldı cesaret, ne zamandan beri korkuyoruz öcülerden, böcülerden, ne zamandan beri korkuyoruz, ne güzeldi o gençliğimiz Taksim'de geçen, öğleden sonra gider otururduk sokakta püfür püfür eserdi rüzgar saçlarımızda, ve biz özgürlüğü tadardık kendimizce ana babamızın parasıyla. Şimdi ise alışveriş merkezlerinde, hediye almak için girdiğim kuyruklarda geçen ömrüm benim tamamen sisteme adapte olmuş tüketici ve sessiz insan modeline dönüştüğümü kanıtlıyor. Korkularım azaldı mı derseniz, aslında hiç de azalmadı, bu hayata bir şey bırakmadan gitmek belki de en büyük korkum. Bu seneleri nasıl hatırlayacağız, ne diyeceğiz çocukla

İş Dünyasındakilere Öğütler

İş dünyası bu işte, demeden önce kimsenin vermediği gereksiz öğütleri burda verme gereği gördüm. Eğer güçlü kalmak ve mutlu olmak istiyorsanız, kendi tecrübelerimden yola çıkarak hazırladığım bu tavsiyeleri sakın ama sakın unutmayın. Bunlar 'aman etme aman yapma' tavsiyeleri değil. İnsan olma ve insan kalma tavsiyeleri. Şilteleri üst üste dizin: Bu öğüt 'Mesajınız Var' filminde kapitalist kitabevi sahibinin küçük dükkan sahibine verdiği tavsiyedir. Kendisi büyük bir işadamıdır, hatun ise küçük bir çocuk kitabevine sahiptir. İkisi de birbirini tanımadan chat'leşmektedir. Adam ona bazı iş öğütleri vermeye başlar. Çok klişe değil mi?  Şilteler neler olabilir? Bir iş hayatında, bir iş hayatında en başta işe odaklanmak, insanlardansa yaptığımız işe önem vermek, ki bu çok kolay değil, birinci şiltedir. İkinci şilte güleryüzlü olmak ve size sıcak davranan iş arkadaşı olsun, farklı departmandan olsun her kim olursa, o kişilerle istediğiniz kişi olabilme şansını yak

İran Edebiyatı'na Dair ne Kadar az şey biliyoruz: Sâdık Hidayet

İlk defa İran Edebiyatı’na adım atarak Sâdık Hidayet’i okudum.  “Kör Baykuş” . İran edebiyatına dair bilgim Osmanlı zamanında Osmanlı şairlerinin İran şairleriyle yarış içine girmesinden ibaret, desem pek de abartı olmaz. Bir de Ömer Hayyam var tabii ki, ki Ömer Hayyam Sâdık Hidâyet’in en çok okuduğu şairlerden birisi. Bu kitap Türkçeye Behçet Necatigil çevirisi ile kazandırılmış. Çok güzel bir basım, çizimler Hemad Javadzade’ye ait… Sâdık Hidâyet’i okuduğumu İranlı bir arkadaşa söyledim, Dostoyevski’ye benziyor, anlatımı, karanlığı, dedim. Ondan da beter, dedi. En ünlü yazarlardandır, dedi. Zaten acıklı bir hayat hikayesi de var: Amcasının başbakan olduğu sırada radikal bir Müslüman tarafından öldürülmesinden sonra intihar ediyor Sadık Hidayet sadece kırk üç yaşındayken, gencecikken. Anladığım kadarıyla dünyaya bakış açısı ve ruh sağlığı da pek elvermiyor insanların arasına karışmasına, şöyle diyor kitabında: “Bana göre değildi bu dünya; bir avuç yüzsüz, dilenci, bilgiç, kabad

here we go again

Here we go again We are settling here in Luxembourg In an old industrial place called Belval and Esch Zur Alzette I hear French and I look stupid Here is the chimney Here is the residence Here is the university Here is the bank Here are the friends and colleagues I am settling again This does not mean I am settling for long for who knows when I settle if I stay there I am a Roma and a Nomad and a Turk So it seems when my mom said the world is large and so she should live she meant that I would migrate from place to place no excitement for me no bungee jumping no skydiving no kitesurfing just some traveling and researching that is all I do in fact, it is true that I feel a little bit like a stranger everywhere and I hear a girl screaming upstairs then I watch the videos of the police taking away the protestors in Turkey I watch with eyes that are full of tears but then I go and take a coffee away from fight, hurdle, and ideology what do I do when things happ

Ürküten Değişiklikler: Bitmeyen Hareket Hali

Beni ürkütmüyor değil bu değişiklikler ve o kadar yorulmuştum ki hareket etmekten yine geldim bu noktaya geldiğim nokta Luxembourg. Çok değişik bir şehir, üç dört dil konuşuluyor her yerde. Benim bulunduğum yerde Esch Zur Alzette’de ise herkes Fransızca konuşuyor ve zor bir şey Fransızca konuşmak, nasıl halledilir bilmiyorum, onları anlayacağımı sanıyorum ama anlamıyorum. Dinliyorum ve suratlarına boş boş bakıyorum, English diyorum ama eğer onlar da konuşmuyorlarsa bırakıyorum geçiyorum. Kimisi suratını asıyor kimisi gülümsüyor, ama dört ay boyunca bu nasıl böyle gider? Bir şekilde Fransızca konuşmak lazımmış gibi geliyor. İlk defa yurtdışında iş gibi bir işte çalışıyorum. Partime olarak insanlara kapıları açıyordum Lucca’da ve bu durumdan memnundum bir süre ama sonra anladım ki ayda taş çatlasa 400 euro kadar kazanıyorum, bıraktım bu işi. Ne de olsa anlaşma yoktu, kontrat yoktu, hiçbir şey yoktu. Bir de üstüne üstlük işler genelde aşırı pratik işler, temizlikçileri aramak, insan

Anket

Sevgili Kayserililer ve Luccalılar lütfen anketimizi cevaplayınız... Dear Kayserians and Lucchesi please answer our survey questions... Cara Kayseriani e Lucchesi per favore rispondere le nostre indagine... https://it.surveymonkey.com/r/7GF6TZ5 Grazie mille, Şah. 

Mayıs Ekim kadar Üretken Değil

Biten Arkadaşlıklar

Helal olsun sana Şah artık açık açık yazabilirsin. Biten arkadaşlıklarını, çıkar için ideoloji için. Kıskançlık için ve sevgisizlik için. Gerçekten sevmemiş olmak için, biten tüm arkadaşlıklara gelsin bu yazı. Bir dostumu kaybettim çünkü ayrı fikirlerdeydik Bir dostumu kaybettim çünkü bana kızdı Bir dostumu kaybettim sebebini bile bilmiyorum Gerçekten bilmiyorum neden böyle oldu Kaybolup gittiler düşen yıldızlar gibi Oysa güzeldi günlerimiz Aydınlıktı sözler Paylaşırdık her şeyi Kınamazdık canım o kadar Yoksa kınar mıydık Ben kimseyi aptal bulmadım Ya da tembel Uyardığım olmuştur Belki kimi zaman Çok şey istemişimdir Ne de olsa vermeyi de severim Ama ya hesap yaptılarsa ve dedilerse Ben ona daha çok verdim kim bilebilir ki insanlar neden gelir hayatımıza neden gider neden kırar dökerler giderken güzel güzel gidilmez hiçbir zaman kimisi de geri döner ama yürek kabul etmez kimisi rüyana girer ama aramazsın bir kere bile koparsın zamanla bilemezsin bilemezsi

Kısa Hikayeler

Anneme Göndermediklerim Anneme b inlerce mektup yazdım. Hiçbirini göndermedim. Email yazdım, Word’de bir şeyler yazdım, şiir yazdım, blog yazdım, öykü yazdım. Hiçbirini ama hiçbirini göndermedim. Halbuki elektronik postaya da alışmıştı. Ona tüm bu güzel şeyleri göndermek yerine sadece şikayetlerimi, hastalıklarımı, gözyaşlarımı ve pişmanlıklarımı gönderdim. Neden hayatımın güzel detaylarını göndermedim? Neden ona yaratıcılık atölyesinde yazdıklarımı göndermedim. Bilmiyorum. Halbuki bana her şeyi yaz, demişti. Her şey o baharda oldu. Bir Nisan akşamı... Annem gizlice günlüğümü okumuş muydu bilmiyorum. Ama ilkokul defterlerimi atmamıştı. Odamı bir depo olarak kullanıyordu. Birçok şeyin yeri değişmişti ama mahremlerin değişmemişti. Mahremlerden kastım elbette günlükler, mektuplar ve şiir defterleriydi. Saklanan resimler. Benim icatlarım. Gizlilerim saklılarım. Ne kadar çok çalıştığım, kese kağıtlarında aynı cebir sorularını bu küçük şehirden kurtulmak için binlerce kez çözdü