Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Roma'da Bir Gün

Üç aydır burdayım. Roma’nın tadını çıkaramadım. Kağıda kaleme dokunamadım. Havalar soğudu ama bugün güneşli. Largo di Librari’deyim. Kahve içiyorum. Uzun zaman oldu ilk defa buraya (şehre) tek başıma inip bir kahve içeli. Annem hastayken her gittiğimiz kafede sigara ve kahve içerdik, şimdi sigarayı hiç aramıyorum. En son Türkçe kitabımı bitireli 2 ay oldu. Mehmet Uzun “Ölüm kadar Karanlık, Aşk gibi Aydınlık”... Ufak endişelerle üç ayımı harcadım. Öğrendim, ilerledim. Belki daha akademik oldum ama hala insan ilişkilerim şüphelerle dolu. Kızlarla iyi geçiniyorum ama pek istediğimi gerçekleştiremedim bu dönem. Daha sıkı ilişkiler öngörmüştüm belki de. Hamurişi tatlılarından doğru olanı bulamadım. Bir tiramisu, bir Ricotta di Ravioli miydi neydi, denedim, yok mideme oturdu. Bir yerden sonra yediğin her şey (ne kadar lezzetli olursa olsun) yabancı gelebiliyor. İnsan memleketini özlediğini yediği şeyden tat almayınca anlıyor. Bir kadın memesine benzeyen vişneli bir ... Siciliano denedim, çok

Ölüm, Töre, Aşk, Din ve Milliyet

This picture is taken from http://hca.gilead.org.il/li_merma.html Wlodek PawlikGrand Piano Bu cd’yi az dinlemedim tez yazarken. Hala da dinlerim. Bu günler stresli günler, yazılacak 5 tane “paper” var ki bunlardan birisi araştırma projesi. Hepsi yazım aşamasında. Hiçbiri yürümüyor. Feci bir sıkışmışlık, kapasitesizlik ve son ana bırakma duygusu içindeyim. Mutluluk insanın içindeymiş, Roma’da da bulamadım. Rahatlığı buldum, yüksek standartları ama sanırım kendimi mutsuz etmeyi çok kolay başarabilen bir insanım. Kendime acısam mı, halime ağlasam mı gülsem mi bilemedim. Roma’yla Roma defterini kapatmadan önce biraz daha hüzünlü şeyler yazacağım. Dün sabah Radikal Gazetesi’nin sayfasına girer girmez ilk gördüğüm haber Ermeni bir kızla Türk bir gencin öldürüldüğü haberiydi. Ağlamaya başladım. Nasıl birbirlerine aşık olduklarını sonra nasıl gizlice evlendiklerini okudum, ailelerin neler söylediğini, onlardan neler beklediğini... Erkek tarafının annesinin tabutun kenarında kendinden

Güzellik ve Acımasızlık

The picture is taken from http://www.russian-women.net//ladies/ Napacagımı bilmeksizin bir seyler yapmaya calıstım. Bugun cok yorulmustum ve emindim ki vaktim boşa gitmeyecekti. Türkçeyi unutmak ve Türkiye’den uzak kalmak beni biraz yordu. Farklı insanları anlamak hep zordur ama benim beynim neden bu kadar yorgun peki? Bilmiyorum, biraz başım dönecek gibi geliyor. Bir sorunum hastalığım yoktur umuyorum. Nasıl çocuk doğuracağım nasıl bir evi geçindireceğim diye düşünüyorum çünkü. Onu gördüm bugün. Adını söylemeyeceğim. O da kadın bizim gibi. Sarı saçları incecik bir bedeni var. Benden çocuk benden kadın. Henüz genç bebek bir yüzü var. Bugün bana geldi ve dedi ki “Dün tek başıma yürüyüşe çıkmak istedim ama her çıktığımda 4-5 adam karşıma çıkıyor ve ben de rahat rahat gezemiyorum. Nerden geldiğimi soruyorlar, adımı soruyorlar.” Biz hep dedikosunu yapıyorduk. -Bu kızı evlat edineceğim. -Erkeklerin dikkatini çekmeye çalışıyor. -Neler giyiyor o öyle? -O çocuğa ne dedi biliyor mu

Sade bir Umut

Bu dünyada nasıl mücadele edilir Savaşla, silahla, kinle, kanla Bu dünyada nasıl mücadele edilir Parayla, kasla, hileyle, zorbalıkla Bu dünyada nasıl mücadele edilir Aşkla, sanatla, emekle, umutla Beraber... Ama korkmadan Ama kaçmadan Ama üşütmeden kafayı Ama vazgeçmeden Hayal ederken Sen ve ben Başını kaldır Gözlerimin içine bak Orda korkuya yer yok Gözlerimin içine bak Orda sevgisizliğe yer yok Ama bırakmadan Ama kırmadan Ama durmadan Ve doğrudan şaşmadan Gözlerimin içine bak Orda umut var Yoku var yapan Ama boş değil Ama pembe değil Ama anlamsız değil Su gibi berrak Sade bir umut Bu kadarı yeter...

Sevdiğim Kadınlara Dair

Tüm ağladığım günleri hatırlıyorum Tüm kendime acıdığım zamanları Sevdiklerimi hatırlıyorum tek tek Unuttuklarımı ve unutamadıklarımı Düğünleri hatırlıyorum Hele sevdikleriminkileri Küçüklüğümün kına gecelerini Yerden paralar topladığımız ve Apartmanın kapılarında zilleri çalıp çalıp kaçtığımız Hatırlıyorum umutlandırdığım zamanları Umutları boşa çıkarıp güldüğüm zamanları Hatırlıyorum nasıl bir şeydi kaplumbağa olmak Sonra bir yarış atı Bazen akrep olmak Bazen yılan Hatırlıyorum gençliğimizi Sessiz ve sevecen geçen Biraz kabullenmiş Ama hep bir yerlere gitmek ister gibi Hatırlıyorum annemin yemeklerini Bir de babamın beyaz atletini ve güleç yüzünü Basket toplarımızı, pembe bisikletimi, kaldırımları Sonra Kayseri’de kimsenin gözüne bakmadan yürüdüklerimi Korkularımı hatırlıyorum Güvende hissettiğim zamanları Çok anıyla doldum Ama çok çöplükle de doldurdum kendimi Hepsini bir gün hatırlamak için biriktirdim Büyüttüm içimde Korktum birisi olamam diye Birisi kalamam diye Kendimi oluşturma

Geçmiş zaman olur ki

Geçmiş zamanlardan bir lise defterim var, Remzi Baykaldı Edebiyat Hocamız sağolsun bana edebiyatı sevdirdi. Benim edebiyata olan inancımı arttırdı. Her zaman onu severek ve hayranlıkla dinlerdim. Çok güzel bir el yazısı vardı. Eleştirdi mi güzel eleştirirdi, doğrusu ile eğrisi ile görürdük kendimizi her yazılan kompozisyonun sonunda. İşte ondan kalan en sevdiğim büyük çizgisiz Edebiyat defterim ve bu defterin başına Aydan Hanım tarafından yazılanlar: Şahizer Canım, Sen her zaman herkese iyi davrandın ve öyle yapmaya da devam edeceksin sanırım. Bu aslında çok güzel bir huy ama lütfen kendine dikkat et ve insanlar senin iyi niyetini suistimal etmesinler ve seni üzmesinler. O zaman ben de üzülürüm. Beni üzme tamam mı canım? İnatçı Keçi Aydan 21.12.1999 Salı Şimdi aynı defterden size en ilginç bulduğum ve sevdiğim hikayeyi (aslında gerçek bir olayı) aktarmak istiyorum. Neden ergenliğime döndüğümü sormayın, aslına bakarsanız sil baştan yaşamadan önce ben geçmişe dönmenin gerektiğini düşü

Anneler Günü Beni Zorladı Yazmaya

Tam da şehit haberlerinin üzerine yazmışken, "ah bir anne olsam, ne kızardım şu devlete, şu askere, şu insanlara" diye, Anneler Günü geldi çattı. Bana sorarsanız, ki sormasanız da gevezelik edecek gibiyim, ben bugün hiçbir şey hissetmiyorum. Hiç de hissetmedim. Annemi her ayın ikinci haftasında düşünmekteyim ben zaten. Bugün özellikle düşündüm dersem yalan olur. Sanırım bunda hep yanımda olan arkadaşların da etkisi oldu: Aysun'um benimle kahvaltı yaptı, kahve içti, derken Botero'yu görmeye gittik Pera Müzesi'ne... Kalbim soğudu mu? Kalbim taş mı oldu? Yok olmadı da alışıyorum galiba yavaş yavaş. Belki de kendimi ve geleceğimi düşünmekten annemi düşünmeye vakit bulamadım. Annem yaşıyor olsaydı gelecek günler daha anlamlı ve güzel olacaktı, diye düşünmeme rağmen o olmadan da o varmış gibi geleceğimi çizebilecekmişim ve bu hayatta yaratıcılık adına bir şeyler yapabilecekmişim gibi bir hisse kapıldım. O olmadan da kızımın adını Ayşe koyabilirim. O olmadan da güzel işl