Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Sounds of Italy

Sometimes I hear voices, sometimes sounds, sometimes the noise of the outside, cars passing by and ambulances. The old population in Italy certainly makes me worried as my room has a balcony without any sufficient protection from the outside noises such as these ambulances passing by so many times and I am now accustomed to hear them. Sometimes the guy upstairs starts shouting at this wife, I do not know at whom exactly but he is certainly sick in the head and I believe that if he is shouting at the dog which I hear bark sometimes, he should be the most cruel man on earth. Sometimes in the morning a lady starts singing opera, at 10.00 AM when I had my second coffee. And although her voice is fascinating, it gives me a slight headache and I cannot distinguish if it is a lady’s voice or if it is a TV. I asked my housemates if they heard it and they are positive that there is not an opera singer in our apartment. Sounds are amazing in Italy, when you go to Via Del Corso at 22.00 y

Şimdi Roma

Burda havalar ısınıyor. Roma yeşil ve büyüleyici. Tek başıma olduğumdan bol bol geziyorum. Plenatorio'ya gittim geçen, antik Yunan heykellerini gördüm, Afrodit saçlarını tutmuştu ama kafası yoktu, yüzünü hayal etmeye çalıştım, nasıl dururdu diye. Yine de ellerine odaklandım, saçlarını iki yandan tutmuş ve kaldırmış. Sonra Herakles'i gördüm, çok mahzun duruyordu, "sen koca Herakles neden bu kadar üzgünsün?" diye soramadım, dilim varmadı. Çünkü Herakles'in hikayesini bilmiyordum. Wikipedia soyle diyor Herakles hakkında: "Yunan mitolojisinde Herakles, Roma Mitolojisi'nde Herkül, Zeus ile Miken kralının kızı Alkmene'nin oğludur. Kadına aşık olan Zeus ona kocası kılığında yaklaşmıştır. Herakles'in Zeus'un çocuğu olduğunu anlayan Hera onunla sürekli uğraşmış ve ölümüne neden olmuştur. Herakles doğduğu günden itibaren tanrısal bir kuvvete sahiptir." Velhasıl kelam, tek başıma olmak benim sanat aktivitelerimi arttırdı. Her gün dışarı çıkmazsam de

Roma'da Bir Gün

Üç aydır burdayım. Roma’nın tadını çıkaramadım. Kağıda kaleme dokunamadım. Havalar soğudu ama bugün güneşli. Largo di Librari’deyim. Kahve içiyorum. Uzun zaman oldu ilk defa buraya (şehre) tek başıma inip bir kahve içeli. Annem hastayken her gittiğimiz kafede sigara ve kahve içerdik, şimdi sigarayı hiç aramıyorum. En son Türkçe kitabımı bitireli 2 ay oldu. Mehmet Uzun “Ölüm kadar Karanlık, Aşk gibi Aydınlık”... Ufak endişelerle üç ayımı harcadım. Öğrendim, ilerledim. Belki daha akademik oldum ama hala insan ilişkilerim şüphelerle dolu. Kızlarla iyi geçiniyorum ama pek istediğimi gerçekleştiremedim bu dönem. Daha sıkı ilişkiler öngörmüştüm belki de. Hamurişi tatlılarından doğru olanı bulamadım. Bir tiramisu, bir Ricotta di Ravioli miydi neydi, denedim, yok mideme oturdu. Bir yerden sonra yediğin her şey (ne kadar lezzetli olursa olsun) yabancı gelebiliyor. İnsan memleketini özlediğini yediği şeyden tat almayınca anlıyor. Bir kadın memesine benzeyen vişneli bir ... Siciliano denedim, çok

Ölüm, Töre, Aşk, Din ve Milliyet

This picture is taken from http://hca.gilead.org.il/li_merma.html Wlodek PawlikGrand Piano Bu cd’yi az dinlemedim tez yazarken. Hala da dinlerim. Bu günler stresli günler, yazılacak 5 tane “paper” var ki bunlardan birisi araştırma projesi. Hepsi yazım aşamasında. Hiçbiri yürümüyor. Feci bir sıkışmışlık, kapasitesizlik ve son ana bırakma duygusu içindeyim. Mutluluk insanın içindeymiş, Roma’da da bulamadım. Rahatlığı buldum, yüksek standartları ama sanırım kendimi mutsuz etmeyi çok kolay başarabilen bir insanım. Kendime acısam mı, halime ağlasam mı gülsem mi bilemedim. Roma’yla Roma defterini kapatmadan önce biraz daha hüzünlü şeyler yazacağım. Dün sabah Radikal Gazetesi’nin sayfasına girer girmez ilk gördüğüm haber Ermeni bir kızla Türk bir gencin öldürüldüğü haberiydi. Ağlamaya başladım. Nasıl birbirlerine aşık olduklarını sonra nasıl gizlice evlendiklerini okudum, ailelerin neler söylediğini, onlardan neler beklediğini... Erkek tarafının annesinin tabutun kenarında kendinden

Güzellik ve Acımasızlık

The picture is taken from http://www.russian-women.net//ladies/ Napacagımı bilmeksizin bir seyler yapmaya calıstım. Bugun cok yorulmustum ve emindim ki vaktim boşa gitmeyecekti. Türkçeyi unutmak ve Türkiye’den uzak kalmak beni biraz yordu. Farklı insanları anlamak hep zordur ama benim beynim neden bu kadar yorgun peki? Bilmiyorum, biraz başım dönecek gibi geliyor. Bir sorunum hastalığım yoktur umuyorum. Nasıl çocuk doğuracağım nasıl bir evi geçindireceğim diye düşünüyorum çünkü. Onu gördüm bugün. Adını söylemeyeceğim. O da kadın bizim gibi. Sarı saçları incecik bir bedeni var. Benden çocuk benden kadın. Henüz genç bebek bir yüzü var. Bugün bana geldi ve dedi ki “Dün tek başıma yürüyüşe çıkmak istedim ama her çıktığımda 4-5 adam karşıma çıkıyor ve ben de rahat rahat gezemiyorum. Nerden geldiğimi soruyorlar, adımı soruyorlar.” Biz hep dedikosunu yapıyorduk. -Bu kızı evlat edineceğim. -Erkeklerin dikkatini çekmeye çalışıyor. -Neler giyiyor o öyle? -O çocuğa ne dedi biliyor mu

Sade bir Umut

Bu dünyada nasıl mücadele edilir Savaşla, silahla, kinle, kanla Bu dünyada nasıl mücadele edilir Parayla, kasla, hileyle, zorbalıkla Bu dünyada nasıl mücadele edilir Aşkla, sanatla, emekle, umutla Beraber... Ama korkmadan Ama kaçmadan Ama üşütmeden kafayı Ama vazgeçmeden Hayal ederken Sen ve ben Başını kaldır Gözlerimin içine bak Orda korkuya yer yok Gözlerimin içine bak Orda sevgisizliğe yer yok Ama bırakmadan Ama kırmadan Ama durmadan Ve doğrudan şaşmadan Gözlerimin içine bak Orda umut var Yoku var yapan Ama boş değil Ama pembe değil Ama anlamsız değil Su gibi berrak Sade bir umut Bu kadarı yeter...

Sevdiğim Kadınlara Dair

Tüm ağladığım günleri hatırlıyorum Tüm kendime acıdığım zamanları Sevdiklerimi hatırlıyorum tek tek Unuttuklarımı ve unutamadıklarımı Düğünleri hatırlıyorum Hele sevdikleriminkileri Küçüklüğümün kına gecelerini Yerden paralar topladığımız ve Apartmanın kapılarında zilleri çalıp çalıp kaçtığımız Hatırlıyorum umutlandırdığım zamanları Umutları boşa çıkarıp güldüğüm zamanları Hatırlıyorum nasıl bir şeydi kaplumbağa olmak Sonra bir yarış atı Bazen akrep olmak Bazen yılan Hatırlıyorum gençliğimizi Sessiz ve sevecen geçen Biraz kabullenmiş Ama hep bir yerlere gitmek ister gibi Hatırlıyorum annemin yemeklerini Bir de babamın beyaz atletini ve güleç yüzünü Basket toplarımızı, pembe bisikletimi, kaldırımları Sonra Kayseri’de kimsenin gözüne bakmadan yürüdüklerimi Korkularımı hatırlıyorum Güvende hissettiğim zamanları Çok anıyla doldum Ama çok çöplükle de doldurdum kendimi Hepsini bir gün hatırlamak için biriktirdim Büyüttüm içimde Korktum birisi olamam diye Birisi kalamam diye Kendimi oluşturma