Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Brighton ve Ayrılıklar 2

Bugün çok garip bir gün. Ne zaman kendimle baş başa kalsam düşüncelere dalıyorum. Sanki bir gidişatın içinde başımı almışım, olabilecekleri kabul etmişim büyümüşüm ve birazcık daha olsun akıllanmışım gibi. Aylar önce Birmingham'da bir gece bir rüya görmüştüm. Lucca'nın sokaklarından çıkıyordum, sokaklar labirent gibi geçişler ise pub kapıları gibiydi. Bu labirentten çıkar çıkmaz kendimi bir ormanın içinde buluyor ve doğaya hayran kalıyordum. Sonra bir kaplanla göz göze geliyoruz ve kaplan beni kovalamaya başlıyor, kaçıyorum ve bir havuza atlıyorum ama kaplan da yüzüyor. Peşimi bırakmıyor. Sonrasında ben pes ediyorum. Yüzükler var elimde onları çıkarıyorum ki kaplan beni midesine indirdiğinde hazımsızlık yapmasın. Sonra ama kaplan bir insan gibi benimle konuşuyor ve gidiyor. Beni bırakıyor. Kendi kendime çok düşündüm bu rüyayı. Hırslarım mıydı kaplan, tutkularım mıydı? Yoksa hayat mıydı? Bilemedim. Belki hepsinin bir karışımıydı bana yüzüklerimi çıkarttıran. Beni doğada tam

Brighton ve Ayrılıklar 1

Evet dostum uzun zaman oldu sana yazmayalı. Ama aslında ben hep yazıyordum sadece sana yazmıyordum. Çok garip hisler içindeyim. Daha doğrusu bunlar tanıdık hisler. Bir yerden ayrılmanın ve ayrılamamanın hissi. Çok garip bir şekilde tanıştığım insanlarla derin bağlar kurup onları unutmamak ve onları sevmek için aşırı çaba harcar gibiyim. Bu çabalarımın sonucunda da hiçbir yeri terk etmemek ve hiçkimseden ayrılmamak istiyorum. Bugün otobüse bindim, kırmızı otobüslerine İngiltere'nin... ve etrafa baktım. Ne çok anı birikmişti burda bir senede. Level Park'tan geçerken hep gülümsüyorum. Zaten İngiltere'de güneş olduğu zaman her şey değişiyor. Her şey... Gülümsemeler bile... Ne dostluklar ne arkadaşlıklar biten ve başlayan. Bir senede her şey ne çabuk değişti. Biten aşklar başlayamayan aşklar. Çabalar, gayretler, yalnızlıklar, yazılanlar, yazılamayanlar, söylenenler, söylenemeyenler... Aklımda Kanada'daki ev arkadaşım Marco geldi ve Marco'nun ben Kanada'dan ayr

Self-Criticism for Policy-Makers: Deaths in the Mediterranean

The fact that 700 to 900 migrants have drowned in the Mediterranean, most of them refugees, does not change the perspective of the EU towards the rest of the world. Although extra funding is being provided to Italy for the rescue operations these deaths in the beautiful Mediterranean are not anything new. Amnesty International estimated the deaths in 2014 alone were 2500 (assuming that many weren’t found) [1] . The Italian government and other Southern European governments cannot take all the responsibility alone as EU has its own borders and Italy, for instance, has only been unfortunate enough to be at the southern side of these borders. Nobody is talking about Frontex, the law enforcement agency that controls the borders of the EU, and was established in 2005 [2] . Frontex exists to incur cooperation amongst the member states of the EU as well as cooperation with the buffer zones such as Poland and Turkey, for instance, which are the transit countries for many refugees and im

Tekniksiz Resimler / Zaman Zaman

Virginia Woolf güya Bu da özel bir çocuk adam Mark Twain güya Kafka ama burnu Kafka değil Kelebek gibi bu hayattan geçip giden Rotonda Emily Dickinson güya... Brighton'daki yegane dostum Mampo Steinbeck yere bakıp yürek yakarken

Kedidir Kedi

Çok evhamlı. Bir ıksırık tıksırık duysa hemen kafasını kaldırır. Yine o gecelerden bir geceydi. Bir tıkırtı duyduk. Ev sahiplerinin ve benim dışımda kesin bir yabancı girmişti eve bunu ikimiz de derhal fark ettik. O kulak kabarttı. Ben de dikkat kesildim. Yavaşça odadan çıktım. Odadan çıkmamla merdivenden inen tıkırtıyı duymam bir oldu. Sanki ışık hızıyla kaçmıştı, bir insan olması imkansızdı. Ben önden ineyim, sen arkadan gel, dedim. Ondan önce merdivenlerden aşağı bakıyordu meraklı meraklı kafasını uzatıp. Ufak tefek şey belli mi olur? Hırsız çıkar, deli çıkar asar keser, canını yakar, kıyamadım. Ben önden indim. Mutfağa gelmeden girişteki çekici elime aldım. Evde çıt yok. Ev sahibesi, eşi ve bir oğulları, bir de kiracı var benim gibi bir odada kalan. Ev kocaman bir ev. Herkes derin bir uykuda. En geç ben yatarım bu evde. Benim minik kuşum da yanımda yatar. Neyse... girdik mutfağa. Mutfak gepgeniş sopsoğuk bir yerdir. Sonradan bahçeye doğru uzatılmış geniş olsun diye belli ki. Ama

Korku ve Korkusuzluk Üzerine

14 Şubat'ın adı kana bulandı. Belki de yaşadığımız o toz pembe ve yalan dolu dünyada gözlerimizin bir kere daha açılmış olması maalesef Özgecan'ın ölümüyle gerçekleşti. Erkeklerden korkmaya başladık, onlara kuşkuyla bakmaya başladık. Facebook'ta yaptığımız yorumlara katılan erkeklerin yurtdışı görmüş olanlar olması ayrıca bizi bir kere daha ürküttü ve düşündürdü. Biz nerde ve nasıl bir akıl tutulmasında ve nasıl bir ülkede yaşıyoruz? Canım annemin 'kızım mini etek giy' dediği Kayseri zamanları daha da mı gerilerde kaldı? On beş senede ülke böyle mi değişti? Ne hale geldik, nasıl bir hayat sürüyoruz? Biz nasıl adamlarla aynı toprakları paylaşıyoruz? İşte bu sorular kafamıza üşüşürken, soğukkanlı düşünmek gerçekten de zorlaştı. Soğukkanlı düşünemiyor insan çünkü failin söylediği şeyler akıl alır gibi değil. Kesmek, tecavüz etmek, öldürmek, bıçaklamak, yakmak... nasıl insanlar bunlar? Benim kızım olsaydı Özge, eğer benim yavrum olsaydı, kızkardeşim olsaydı, ben ne y

Lucca and other cities or Other cities and Lucca

Every time I come to this city I am amazed at how many memories have been collected here, how much time was spent working, thinking, drinking and loving. Whenever I come here I think about how much laughter I had with friends, of all the nights we spent walking back from bars making stupid jokes, how many days we spent walking on the walls, talking about everything: life, politics, love, relationships, IMT.  Somehow it is easy to work here; it is silent and it is magical, in a way. But if you stay in Lucca for too long you forget that there is an outer world and what happens is that as soon as you get into the outer world, you realize that there are more inspiring things than this city. There are certainly less claustrophobic cities than Lucca. One cannot breathe as comfortably as one does in Istanbul, especially getting out of the plane and smelling the air of Istanbul, that air of liberation, that air of salvation, the smell of home even though my real home is Kayseri. As I sai