Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Yeni yeni anlamak kendini

Lucca ve Kavuşmalar

Lucca'da neden kaldığımı bilmeksizin kalıyorum. Burdaki huzurdan etkileniyorum ama burdaki huzur öyle bir şey ki insanı bir yerden sonra boğabiliyor. IMT'nin dışına çıktıktan sonra Lucca'nın da eriyeceğini ve bir anda kaybolacağını hissetmiştim ama hala sevdiğim insanlar burda olduğundan böyle bir şey gerçekleşmedi. Yalnız onlar gittiğinde, aylardan şubat olduğunda böyle bir şeyin gerçekleşme ihtimali çok ama çok yüksek. Burası bir kutu, insanı içine alıp koruyor ama aynı zamanda düşünce biçimini kısıtlıyor. Burası bir labirent, insan kendini kaybediyor sonra yeniden buluyor. Burası bir sığınak, kaostan kaçışta insana sessizlik ve huzur veriyor. Burası bir zindan, herkesi tanıyınca kaçacak yer kalmıyor. Burası estetik ve güzel bir şehir ama bir yandan da insan hep ama hep güzellik içinde yaşamak istemiyor. Çok arkadaş edindim ve çok arkadaş kaybettim. Dilerim bir daha bir dostu kaybetmem. Çünkü işsiz olmanın dışında insanı üzen başka bir şey varsa o da bir dostu kaybetme

Dedikodu

Dedikodularımızla yatıyor, dedikodularımızla kalkıyorduk. Artık dedikodusunu yapmadığımız kimse kalmamıştı. Arkasından en son konuştuğumuz kişiyle kahve içiyor sonra da o gider gitmez arkasındna konuşmaya devam ediyorduk. Alıp veremediğimiz neydi biz de bilmiyorduk. Ama ortada helâk olmuş, alıp verilmiş, satılıp yıpratılmış bir sürü söz yığını vardı. Ve işin aslı artık kimseye güvenemiyorduk. Güvenilmezlerin arasından en güvenilirini seçmekteydik. Bu da bizi güvenilmez, tüm grubu kokuşmuş kılmaktaydı. Tam bir dost buldum derken, o dost birden en mahremimizi bir başkasına anlatmış oluyordu. Ayrı bölümlerden ve ayrı erkek zevklerine sahip olan insanlar bile boş yere birbirine düşer olmuştu. Kendimizi koruyalım derken kendimize dair gerçek olmayan aslında bizi çok daha güçlü gösteren hikâyeler anlatıyorduk. Mesela ezik miydik, birinin ağzının payını sağlam bir şekilde veriyorduk. çok mu hafifmeşreptik, o gece yatmıyorduk. Çok mu iffetliydik, o gece bir çapkınlık yapıyorduk. Böyle böyle

Brighton ve Ayrılıklar 2

Bugün çok garip bir gün. Ne zaman kendimle baş başa kalsam düşüncelere dalıyorum. Sanki bir gidişatın içinde başımı almışım, olabilecekleri kabul etmişim büyümüşüm ve birazcık daha olsun akıllanmışım gibi. Aylar önce Birmingham'da bir gece bir rüya görmüştüm. Lucca'nın sokaklarından çıkıyordum, sokaklar labirent gibi geçişler ise pub kapıları gibiydi. Bu labirentten çıkar çıkmaz kendimi bir ormanın içinde buluyor ve doğaya hayran kalıyordum. Sonra bir kaplanla göz göze geliyoruz ve kaplan beni kovalamaya başlıyor, kaçıyorum ve bir havuza atlıyorum ama kaplan da yüzüyor. Peşimi bırakmıyor. Sonrasında ben pes ediyorum. Yüzükler var elimde onları çıkarıyorum ki kaplan beni midesine indirdiğinde hazımsızlık yapmasın. Sonra ama kaplan bir insan gibi benimle konuşuyor ve gidiyor. Beni bırakıyor. Kendi kendime çok düşündüm bu rüyayı. Hırslarım mıydı kaplan, tutkularım mıydı? Yoksa hayat mıydı? Bilemedim. Belki hepsinin bir karışımıydı bana yüzüklerimi çıkarttıran. Beni doğada tam

Brighton ve Ayrılıklar 1

Evet dostum uzun zaman oldu sana yazmayalı. Ama aslında ben hep yazıyordum sadece sana yazmıyordum. Çok garip hisler içindeyim. Daha doğrusu bunlar tanıdık hisler. Bir yerden ayrılmanın ve ayrılamamanın hissi. Çok garip bir şekilde tanıştığım insanlarla derin bağlar kurup onları unutmamak ve onları sevmek için aşırı çaba harcar gibiyim. Bu çabalarımın sonucunda da hiçbir yeri terk etmemek ve hiçkimseden ayrılmamak istiyorum. Bugün otobüse bindim, kırmızı otobüslerine İngiltere'nin... ve etrafa baktım. Ne çok anı birikmişti burda bir senede. Level Park'tan geçerken hep gülümsüyorum. Zaten İngiltere'de güneş olduğu zaman her şey değişiyor. Her şey... Gülümsemeler bile... Ne dostluklar ne arkadaşlıklar biten ve başlayan. Bir senede her şey ne çabuk değişti. Biten aşklar başlayamayan aşklar. Çabalar, gayretler, yalnızlıklar, yazılanlar, yazılamayanlar, söylenenler, söylenemeyenler... Aklımda Kanada'daki ev arkadaşım Marco geldi ve Marco'nun ben Kanada'dan ayr

Self-Criticism for Policy-Makers: Deaths in the Mediterranean

The fact that 700 to 900 migrants have drowned in the Mediterranean, most of them refugees, does not change the perspective of the EU towards the rest of the world. Although extra funding is being provided to Italy for the rescue operations these deaths in the beautiful Mediterranean are not anything new. Amnesty International estimated the deaths in 2014 alone were 2500 (assuming that many weren’t found) [1] . The Italian government and other Southern European governments cannot take all the responsibility alone as EU has its own borders and Italy, for instance, has only been unfortunate enough to be at the southern side of these borders. Nobody is talking about Frontex, the law enforcement agency that controls the borders of the EU, and was established in 2005 [2] . Frontex exists to incur cooperation amongst the member states of the EU as well as cooperation with the buffer zones such as Poland and Turkey, for instance, which are the transit countries for many refugees and im