Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Terk edilenler

sanırım beni en çok üzenler gidenler değil de  geride kalanlar  sanırım beni en çok üzen bu sahipsiz köpek barınağa gönderilen  sanırım bu kedicik kardeşsiz kalan  sanırım bu çocuk annesiz yaşayan  sanırım yetimhaneler beni üzer en çok  bir kenara atılmış yavru kediler  yavru bebekler  bırakılmış kitaplar  bırakılmış insanlar  bırakılmış yaşlılar  bir kenarda haber bekleyen mektuplar  gönderilmeyen kartlar  aranmayanlar  konuşulmayanlar  sanırım beni en çok üzen  bu ölülerin barınaklara giden kedileri köpekleri  sanırım beni en çok üzen bu sekiz aylık bebek  sokağa bırakılan ve bırakıldığını bilen  herkes bilir bırakıldığını bu hayatta  herkes bilir terk edildiğini  gerek ölüm olsun sebebi  gerek ihmalkarlık  gerek yalnızlık  gerek atılmışlık  herkes bilir  bir kedi bir köpek kadar  gidenin öldüğünü  ölenin gittiğini  ama kimler bakar o kimsesizlere  barınaklarda iyi bakarlar mı yetimhanelerde iyi bakarlar mı devlet kucağını

Cheesy poem for Belval

Belval there is such a wind there is such an orange on the trees the trees are shaking no people on the street the church bells ringing the cross hanging my head is full of ideas and writing soon it will be colder and even more windier I'll fly on the pavement towards my office when I arrive and look at this post industrial hill top I just think of history is what makes us see then the green turns into Arizona what we do to nature to advance and run fast to produce guns and germs then we need to cure them then need to produce more there is such a wind there is such an orange on the trees they hang on to life and so do I sah

Marcel Duchamp ve İşin Reddi ve Karl Marx

Marx’ın doğumunun iki yüzüncü yılına geldik (5 Mayıs 1818). Almanya’da doğduğu ev Trier’de şimdi bir müze. Bir Cumartesi gittik gördük Trier’i ki müze Marx’ın 200.  doğum yılı etkinliklerine hazırlanıyordu ve kapalıydı maalesef. Bu ziyaretimizde bu şehirde fark ettiğim üzere herkeste bir alışveriş çılgınlığı almış başını gitmişti. Marx’ın kemikleri sızlıyordur, şimdi diye düşünmeden edemedim. Fakat hayatını okuduğum zaman anladım ki Trier o zamanlarda mağazaların coştuğu ticari merkezlerden birisiymiş (hem de o küçücük şehirde 150’den fazla mağaza varmış). Her ne kadar tadilat altında olduğundan, müzeyi göremesek de Marx’ın büstünün şeklini şemalini almış kumbaralar, bira bardakları, kalemlikler, üzerinde resmi olan not defterleri, şaraplar vs. almış başını gitmişti. Marx kendisi üzerinden ürün fetişizminin yapılacağını hayal etmiş miydi acaba, diye, kendi kendime sormadan duramadım. Marx tüm parasını işçi hareketini örgütlemeye harcayadursun, ben sadede geleyim. Tam da Marx’ın şeh

Kasımda Ölen Kediler ve de Yazın Ölen Kediler

Her ka sım da bir kedi ölüyor Benim bir kedim ekimde öldü Rotonda 16 ekim idi zannedersem sonra bir kedim daha vardı o da sanırım ekimde öldü, kasım da olabilir Carlos Başka bir kedim vardı yazın ortasında öldü Carmen Diğer kediler dövmüş Carmen Sonra bugünlerde Osman dönmedi herhalde onu da öldürdüler Osman O da kasımda öldü Kasımdayız ya, ölme zamanı İşte neyse Her kedim için kaşımın şeklini değiştirsem Mısırlılar gibi Sanırım bende kaş maş kalmazdı 13 Kasım 2017 -->

Zaman geçecek mi çalı diplerinde?

Şu gençliğimizdeki cesaret ve delilik yerini ev haline, ailelere, çocuklara ve korkuya bırakıyor. Ama aslında en güzeli oydu, o zaman gençtik, ailemiz de bu kadar yaşlanmamıştı. Şimdi ise korkulmayacak şeylerden korkar olduk, börtü böcekten tut bir lidere kadar. Ne hallere geldi bu yürek değil de çarıkmış dediğimiz kalp, çarık oldu da unuttu mu yürekliğini? Nerede kaldı cesaret, ne zamandan beri korkuyoruz öcülerden, böcülerden, ne zamandan beri korkuyoruz, ne güzeldi o gençliğimiz Taksim'de geçen, öğleden sonra gider otururduk sokakta püfür püfür eserdi rüzgar saçlarımızda, ve biz özgürlüğü tadardık kendimizce ana babamızın parasıyla. Şimdi ise alışveriş merkezlerinde, hediye almak için girdiğim kuyruklarda geçen ömrüm benim tamamen sisteme adapte olmuş tüketici ve sessiz insan modeline dönüştüğümü kanıtlıyor. Korkularım azaldı mı derseniz, aslında hiç de azalmadı, bu hayata bir şey bırakmadan gitmek belki de en büyük korkum. Bu seneleri nasıl hatırlayacağız, ne diyeceğiz çocukla

İş Dünyasındakilere Öğütler

İş dünyası bu işte, demeden önce kimsenin vermediği gereksiz öğütleri burda verme gereği gördüm. Eğer güçlü kalmak ve mutlu olmak istiyorsanız, kendi tecrübelerimden yola çıkarak hazırladığım bu tavsiyeleri sakın ama sakın unutmayın. Bunlar 'aman etme aman yapma' tavsiyeleri değil. İnsan olma ve insan kalma tavsiyeleri. Şilteleri üst üste dizin: Bu öğüt 'Mesajınız Var' filminde kapitalist kitabevi sahibinin küçük dükkan sahibine verdiği tavsiyedir. Kendisi büyük bir işadamıdır, hatun ise küçük bir çocuk kitabevine sahiptir. İkisi de birbirini tanımadan chat'leşmektedir. Adam ona bazı iş öğütleri vermeye başlar. Çok klişe değil mi?  Şilteler neler olabilir? Bir iş hayatında, bir iş hayatında en başta işe odaklanmak, insanlardansa yaptığımız işe önem vermek, ki bu çok kolay değil, birinci şiltedir. İkinci şilte güleryüzlü olmak ve size sıcak davranan iş arkadaşı olsun, farklı departmandan olsun her kim olursa, o kişilerle istediğiniz kişi olabilme şansını yak

İran Edebiyatı'na Dair ne Kadar az şey biliyoruz: Sâdık Hidayet

İlk defa İran Edebiyatı’na adım atarak Sâdık Hidayet’i okudum.  “Kör Baykuş” . İran edebiyatına dair bilgim Osmanlı zamanında Osmanlı şairlerinin İran şairleriyle yarış içine girmesinden ibaret, desem pek de abartı olmaz. Bir de Ömer Hayyam var tabii ki, ki Ömer Hayyam Sâdık Hidâyet’in en çok okuduğu şairlerden birisi. Bu kitap Türkçeye Behçet Necatigil çevirisi ile kazandırılmış. Çok güzel bir basım, çizimler Hemad Javadzade’ye ait… Sâdık Hidâyet’i okuduğumu İranlı bir arkadaşa söyledim, Dostoyevski’ye benziyor, anlatımı, karanlığı, dedim. Ondan da beter, dedi. En ünlü yazarlardandır, dedi. Zaten acıklı bir hayat hikayesi de var: Amcasının başbakan olduğu sırada radikal bir Müslüman tarafından öldürülmesinden sonra intihar ediyor Sadık Hidayet sadece kırk üç yaşındayken, gencecikken. Anladığım kadarıyla dünyaya bakış açısı ve ruh sağlığı da pek elvermiyor insanların arasına karışmasına, şöyle diyor kitabında: “Bana göre değildi bu dünya; bir avuç yüzsüz, dilenci, bilgiç, kabad