Bir
yerden ayrılmanın hüznünü içimizde duyarız.
Bir
yere varmanın sevincini hisseder ve o yerin kalıcı olma ihtimalini severiz.
Oysa
hayat hep kesintilerle doludur. Maaşa kesintiler. Bize verilenlerin gittikçe
eksilmesi. Şartların kötüleşmesi. Suyun kesilmesi, elektiriğin kesilmesi. Sevdiğimiz
birinden haberlerin kesilmesi. Verilen sözlerin sona ermesi. Kesilen ilişkiler,
kesilen hayatlar, hayatla ilişkisini kesenler ve kesmek zorunda kalanlar yani
vefat edenler. Belki bir avuç mutluluk için, iki açım güneş için bir sürü yağmur
yeriz.
Olur da kuraklık gelirse çatarsa bir gün, yağmurdan da vazgeçmek zorunda kalırız.
Öyle
devam eder işte hayat ile olan dans. Bir yandan garip bir şekilde uzmanları
takip etmek ve söylediklerini birebir yapmak isteriz. Bir yandan ise
özgürleşmek ve kendi fikirlerimizi dile getirmek… özgürlükle yapısallığın birleştiği noktada bir şeyler yapabiliriz.
İşte hayat da bu düzen ve düzensizlik arasında gidip gelmedir. Bu kesintilerle bollukları dengelemektir. Bu kalıcılıkta geçici olanlara karar vermektir. Kalıcı olan yapıdır, ama geçici olanlar yani bizler o yapıda ufak tefek de olsa değişiklikler yapar veya onu olduğu gibi koruruz. Bu hayatta devrimsel değişiklikler yapmak zordur ama bir şeyleri değiştirme isteği her zaman insanın içinde olacaktır, bu istek her daimdir. Kalıcıdır. Değiştirecek gücü içimizde veya dışımızda buluruz yahut bulmayız bu çok tartışılır. Herkes için bu şartlar değişir. Ama kalıcı değişiklikler yapma isteği hep var olacaktır. Kimisi bunu resimle yapar, kimi müzikle, kimi mesleğini iyi bir şekilde icra ederek, kimi aşkla yapar, kimi çocukla, kimi kitaplarla yapar... kimisi siyasi aktivitelerde yapar. Kimisi sürekli birilerini mutlu etmek için yaşar. Kimisi ise sadece kendisini mutlu etmek için. İşte bu kısırdöngüde geçer hayat. Kalıcı olmanın arayışı içinde binbir geçici anı biriktiririz, ta ki bu anılar artık bir yük olup da bilinç altı temizlemesi yapılması gerekene kadar...
İtalya'da Toskana tren yolculuklarında en sevdiğim şeylerden birisi de Ezgi'nin Günlüğü dinleyerek tepeleri, yeşillikleri ve sarılı turunculu evleri izlemekmiş bunu anladım. Bu geçici hayatta ben de kalıcı bir an yakaladım ve oraya asılı kaldım.
İşte hayat da bu düzen ve düzensizlik arasında gidip gelmedir. Bu kesintilerle bollukları dengelemektir. Bu kalıcılıkta geçici olanlara karar vermektir. Kalıcı olan yapıdır, ama geçici olanlar yani bizler o yapıda ufak tefek de olsa değişiklikler yapar veya onu olduğu gibi koruruz. Bu hayatta devrimsel değişiklikler yapmak zordur ama bir şeyleri değiştirme isteği her zaman insanın içinde olacaktır, bu istek her daimdir. Kalıcıdır. Değiştirecek gücü içimizde veya dışımızda buluruz yahut bulmayız bu çok tartışılır. Herkes için bu şartlar değişir. Ama kalıcı değişiklikler yapma isteği hep var olacaktır. Kimisi bunu resimle yapar, kimi müzikle, kimi mesleğini iyi bir şekilde icra ederek, kimi aşkla yapar, kimi çocukla, kimi kitaplarla yapar... kimisi siyasi aktivitelerde yapar. Kimisi sürekli birilerini mutlu etmek için yaşar. Kimisi ise sadece kendisini mutlu etmek için. İşte bu kısırdöngüde geçer hayat. Kalıcı olmanın arayışı içinde binbir geçici anı biriktiririz, ta ki bu anılar artık bir yük olup da bilinç altı temizlemesi yapılması gerekene kadar...
İtalya'da Toskana tren yolculuklarında en sevdiğim şeylerden birisi de Ezgi'nin Günlüğü dinleyerek tepeleri, yeşillikleri ve sarılı turunculu evleri izlemekmiş bunu anladım. Bu geçici hayatta ben de kalıcı bir an yakaladım ve oraya asılı kaldım.
Yorumlar
Yorum Gönder