Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Annem Kitabın Sonuna Bakmış

Eğer mümkün olsaydı daha iyi bir insan olurdum. Ölmeden önce çok şey yapmak istedim. Onun beğendiği rujdan aldım, aradım bir gün söyledim ona. Annem benim beğendiğim rujdan almış, allah allah... Şaşkınlığımı gizledim ama ondaki değişimi de hissettim. Yalnız kaldım. Yapayalnız. Bir evde. 35 sene sonra eşimden boşandım. Çocuklar beni aramıyordu. Depresyona girdim. Eski günlüklerime baktım, bir daha da bakamam herhalde. Annemi hep ötelemişim, hep kendime düşman bilmişim. Ne biçim bir çocuk, ne biçim bir ergenmişim. Sabrımı zorladın ama iyi atlattık. Annemin kızı olmayı çok isterdim ama acaba onunla yaşamayı mı daha çok mu isterdim? Annemin kızı olup onu daha çok göremez miydim? Bilemezsin hiçbir zaman ben hep en iyisi için uğraştım. Size birer ev bıraktım. Guzel anılar, guzel huylar, iyi niyet bıraktım, biri hakkında dedikodu yapmak yerine çalışmayı bıraktım, gözleri körleşen bir hasta için ağlamayı bıraktım. Vicdan bıraktım. Romanları severdim bilirsiniz. Gece yatmadan ok

Bertol Brecht'ten Sevdiğim Şiirler

Zulümler Yağmur gibi Yağmaya Başlayınca Paydostan sonra gişeye önemli bir mektup getiren biri gibi: Gişe çoktan kapalıdır Yaklaşan bir sel felaketi karşısından kenti uyarmak isteyen biri gibi: Ama başka bir dilde konuşan. Kimse anlamayacaktır Onu. Dört kez kendisine bir şey verilen bir kapıyı beşinci kez çalan bir dilenci gibi: Kan durmaz, hep boşanır. Biz de ortaya çıkıyor ve bize yapılan zulümleri haber veriyoruz. İlk kez arkadaşlarımızın katledildiğini bildirdiğimizde çığlıklar göklere ağdı. Yüz kişiydi katledilen. Ama bin kişi katledildiğinde ve ölümlerin sonu gelmediğinde bir sessizlik kapladı ortalığı. Zulümler yağmur gibi yağmaya başlayınca "dur!" diyen olmaz artık, Cinayetler üst üste yığılmaya başlayınca görülmez oluverirler. Çekilen acılar dayanılmaz olunca duyulmaz artık hiçbir çığlık. Çığlıklar da yaz yağmuru gibi yağar. Çevirenler: A.Kadir-Gülen Fındıklı Her Yıl Eylülde Okullar Açılırken Her

Ataerkil Söylem ve Ataerkil Politika: Kadınların Düşünceleri ve Hisleri

Maalesef görüyoruz ki erkek egemen söylem yine kazanıyor. Ece Temelkuran'ın da dediği gibi Nuray Mert'e "namert" diye seslenebilen, kadın bir gazeteciyi bu şekilde kolayca hedef gösterebilen ve etrafa hakaretler savuran bir başbakanın partisi gücü yeniden eline geçirmek için kolları sıvadı. AKP güce doymadı, doyacak gibi de görünmüyor. Yoksa kadınlar mıydı güce doymayan? Yoksa kadınlar mıydı güce doymadığı halde ikinci planda kalan? Hangisi doğruydu? Kafalar karıştı değil mi? Kadınlar gücü seviyor evet, ama erkeklerinin gücünü seviyorlar. Kendi güçlerini değil. Erkeklerin gücü altında var olduklarından mı, adam yerine konduklarından mı? Yoksa erkekler sayesinde omuzlarda yükseldiğimizden mi? Biz kendi kendimize yükselmeyi öğreneli yıllar oldu. Bunu bir kendimize kabul ettiremedik. Kafanız karıştı mı? Benim kafam hiç karışmadı. Güç insanları çirkinleştirir. Paylaşılmayan güç, kontrol altında tutulmayan güç insanı kabalaştırır, insan daha çok bağırmak daha haklı olmak i

Hiperaktif Ruh Halleri...

Bu hallere girmemin sebebi ya sabah içtiğim kahve ya da yapacak binlerce şeyim varken benim aslında "gelecekle ilgili paniğe kapılmış olmam". En son başarısızlığım aslında Koç Üniversitesi Doktora Programı'ndan aldığım red oldu. Bu başarısızlık beni beklediğimden daha fazla şaşırttı ve üzdü, fakat trajedize etmek gerekirse şunu söylemeliyim: Tüm bu başarısızlıklar bana karakterimi başka bir şeymiş gibi göstermem gerektiğini öğretti. Arsız, huysuz, inatçı, hırslı ve mümkünse utanmaz bir insan olmaya karar verdim. O yüzden başka başvurular yapıyorum. Başka denizlere yelken açıyorum. Bir yandan da hikaye yazmaya devam edeceğim kötü de olsa. İtalyanca konuşmaya devam edeceğim aksanlı da olsa. Aynı yemekleri yapacağım sıkılsam da ve yeni yemekler deneyeceğim başaramasam da. Annemi özleyeceğim ağlayacağım her seferinde o da benim hatrım için rüyalarıma girecek. Bir iki gündür tüm dünyaya küsmüştüm, şimdi yine açıldım. Her tokat yediğinde devam etmek lazım Nermin Hocam'ın de

Öylesine

Üretmek isterdim. Bir şeyler. Ne olursa olsun. İçinden geldiği gibi davranmak, kelimenin tam anlamıyla. Kelimelerin kalabalığından kaçmak. Aynı manaya gelen iki cümleyi kullanmamak. Kaçmak, konuşmaktan. Yazmak. Sevmek ve yeniden sevmek. Anlamak ve anlamaya çalışmak. Sana elini veren, omzunu uzatan, senin için ara sıra telaşlanan bir yürek. Yürümek. Bu sıcakta. Uzun cümleler yazmaya üşenmek. Kızmak kendine. Bundan sonra yapmayacağım, demek. Emek, yemek. En tatlı iki şey. Anneyi hor görmek, kendini hiçe saymak. En büyük iki hata. İşte hayatım bu sıcak mayıs gününde. Senatonun kütüphanesinde, Piazza Minerva'da. Ve ben karışmak isterim şarkısına gülüşlerinin yaşlı Fransız çiftlerin...

Roma'da Son 1.5 Ay

Roma’daki son günlerim yaklaşırken biraz hüzün çöktü. Sicilya ve Napoli gezilerimi de anlatmak isterdim ama şimdi iç yolculuğum ağır basıyor. Fark ettim ki burda mutluyum. Deli gibi her yere başvuruyorum, Hollanda, Almanya, İtalya ve Türkiye. Pek ne yaptığımı bilmediğim oluyor. Bazen çok yorgun oluyorum ve çalışıyorum ama çalıştığımdan bir şey anlamadığım oluyor. Şimdi yine zor bir dönem geldi çattı. Bu dönemki sınavlar ve paper’lar beni daha çok zorlayacak gibi görünüyor. Fakat yapabileceğim bir şey yok, çalışmakta geç kalsam da oturmam gerekiyor başına. Burada en çok neyi özleyeceğim bilmiyorum. Pasticceria mı? Yoksa Tabachhi’de bana çok nadiren gülen yaşlı amcayı ve bana bir merhaba bile demeyen yaşlı eşini mi? Yoksa köşedeki barı mı her sabah kahvaltı yapmak istediğim bir krosan ve kahveyle? Master arkadaşlarımı mı hepsi birbirinden renkli? Aşağı inip spinning yaptığım küçücük havasız spor salonunu mu? Gitmeden Romalı ve suratsız satıcılara ve de mağaza sahiplerine “Bu kadar

Renoir

Kitap okuyan çiçekli şapkalı kız... çiçekler vazo da mıydı kızın hasır şapkasının üstünde mi? Kitap okuyan kızın yanında bir vazoda rengarenk çiçekler var. Kızın saçındaki renkler daha kırmızımsı tonlarda, çiçekler ise daha pembe daha yeşil... Bu tablonun aslını gördüğüm vakit hayatım biraz daha tamam oldu. Bağımızın giriş katındaki köşedeki odada (orası eskiden ağbimin odasıydı sonra misafir odası oldu) duvarda asılı dururdu. Bir gece anneannemle yattım o odaya ve uyuyamadım. Anneannemin yanında uzanırken karanlıkta resme baktım durdum. Uyuyamıyorum. Hayallere daldım. Kötü bir taklitmiş bizimkisi. Renkleri koyu ve solukmuş. Beni korkutan tarafları vardı bu tablonun. Çocuksun ya korkacaksın illaki. Kızın yüzünü hayal etmeye çalışırdım. Sadece şapkası, dudakları, çenesi, burnu görünürdü. Frankfurt Müzesi'nden buraya Roma National Gallery of Art'a getirilen tablonun gerçeğini ancak 27 yaşında görebildim. Bu dedim işte, meğersem Renoir'mış. Ve renkleri ne kadar canlıymış.