Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Renoir

Kitap okuyan çiçekli şapkalı kız... çiçekler vazo da mıydı kızın hasır şapkasının üstünde mi? Kitap okuyan kızın yanında bir vazoda rengarenk çiçekler var. Kızın saçındaki renkler daha kırmızımsı tonlarda, çiçekler ise daha pembe daha yeşil... Bu tablonun aslını gördüğüm vakit hayatım biraz daha tamam oldu. Bağımızın giriş katındaki köşedeki odada (orası eskiden ağbimin odasıydı sonra misafir odası oldu) duvarda asılı dururdu. Bir gece anneannemle yattım o odaya ve uyuyamadım. Anneannemin yanında uzanırken karanlıkta resme baktım durdum. Uyuyamıyorum. Hayallere daldım. Kötü bir taklitmiş bizimkisi. Renkleri koyu ve solukmuş. Beni korkutan tarafları vardı bu tablonun. Çocuksun ya korkacaksın illaki. Kızın yüzünü hayal etmeye çalışırdım. Sadece şapkası, dudakları, çenesi, burnu görünürdü. Frankfurt Müzesi'nden buraya Roma National Gallery of Art'a getirilen tablonun gerçeğini ancak 27 yaşında görebildim. Bu dedim işte, meğersem Renoir'mış. Ve renkleri ne kadar canlıymış.

Gece Yalanları

Ne yazacağımı bilmeden geldim buraya. Uğraşmak için, çabalamak için. Bir özür kağıdı olsun bu. Bir kendini bilirlik ve bilmezden gelirlik. Belki de kendime itiraf etmem gereken şeyler var. Acaba bende kişilik bozukluğu mu var? Neden olmasın? Ya migren? Ya yüksek tansiyon? Ya boyun düzleşmesi fıtık başlangıcı? Neyse ... bunlara başlamadan evvel... ne demek istiyorsam onu diyeyim. Hep baskıcı bir kadın oldum ben. Hep ısrarcı idim. Annem rahmetli "ısrar edince insanın kalbini yoruyorsun ya, o olmasa..." derdi. Bir de şöyle derdi "kısa değilsin ama biraz topuklu giy, saçını topla, en güzel kız sensin". Bir de şöyle derdi "kız da kız milyonlar az." Dediklerinde çoğu kez haklıydı. Yumuşak huylu, bakımlı bir hatun olsam, kendime güvenim olsa dört dörtlük olmayacak mıydım? Kendime güvenim hiçbir zaman çok yerinde olmadı ama insan kendine güvenince ışık saçıyor istese de istemese de, en azından biraz öğüt dinleyerek bunun farkına varabilecek yaştayım. Hadi gö

Sounds of Italy

Sometimes I hear voices, sometimes sounds, sometimes the noise of the outside, cars passing by and ambulances. The old population in Italy certainly makes me worried as my room has a balcony without any sufficient protection from the outside noises such as these ambulances passing by so many times and I am now accustomed to hear them. Sometimes the guy upstairs starts shouting at this wife, I do not know at whom exactly but he is certainly sick in the head and I believe that if he is shouting at the dog which I hear bark sometimes, he should be the most cruel man on earth. Sometimes in the morning a lady starts singing opera, at 10.00 AM when I had my second coffee. And although her voice is fascinating, it gives me a slight headache and I cannot distinguish if it is a lady’s voice or if it is a TV. I asked my housemates if they heard it and they are positive that there is not an opera singer in our apartment. Sounds are amazing in Italy, when you go to Via Del Corso at 22.00 y

Şimdi Roma

Burda havalar ısınıyor. Roma yeşil ve büyüleyici. Tek başıma olduğumdan bol bol geziyorum. Plenatorio'ya gittim geçen, antik Yunan heykellerini gördüm, Afrodit saçlarını tutmuştu ama kafası yoktu, yüzünü hayal etmeye çalıştım, nasıl dururdu diye. Yine de ellerine odaklandım, saçlarını iki yandan tutmuş ve kaldırmış. Sonra Herakles'i gördüm, çok mahzun duruyordu, "sen koca Herakles neden bu kadar üzgünsün?" diye soramadım, dilim varmadı. Çünkü Herakles'in hikayesini bilmiyordum. Wikipedia soyle diyor Herakles hakkında: "Yunan mitolojisinde Herakles, Roma Mitolojisi'nde Herkül, Zeus ile Miken kralının kızı Alkmene'nin oğludur. Kadına aşık olan Zeus ona kocası kılığında yaklaşmıştır. Herakles'in Zeus'un çocuğu olduğunu anlayan Hera onunla sürekli uğraşmış ve ölümüne neden olmuştur. Herakles doğduğu günden itibaren tanrısal bir kuvvete sahiptir." Velhasıl kelam, tek başıma olmak benim sanat aktivitelerimi arttırdı. Her gün dışarı çıkmazsam de

Roma'da Bir Gün

Üç aydır burdayım. Roma’nın tadını çıkaramadım. Kağıda kaleme dokunamadım. Havalar soğudu ama bugün güneşli. Largo di Librari’deyim. Kahve içiyorum. Uzun zaman oldu ilk defa buraya (şehre) tek başıma inip bir kahve içeli. Annem hastayken her gittiğimiz kafede sigara ve kahve içerdik, şimdi sigarayı hiç aramıyorum. En son Türkçe kitabımı bitireli 2 ay oldu. Mehmet Uzun “Ölüm kadar Karanlık, Aşk gibi Aydınlık”... Ufak endişelerle üç ayımı harcadım. Öğrendim, ilerledim. Belki daha akademik oldum ama hala insan ilişkilerim şüphelerle dolu. Kızlarla iyi geçiniyorum ama pek istediğimi gerçekleştiremedim bu dönem. Daha sıkı ilişkiler öngörmüştüm belki de. Hamurişi tatlılarından doğru olanı bulamadım. Bir tiramisu, bir Ricotta di Ravioli miydi neydi, denedim, yok mideme oturdu. Bir yerden sonra yediğin her şey (ne kadar lezzetli olursa olsun) yabancı gelebiliyor. İnsan memleketini özlediğini yediği şeyden tat almayınca anlıyor. Bir kadın memesine benzeyen vişneli bir ... Siciliano denedim, çok

Ölüm, Töre, Aşk, Din ve Milliyet

This picture is taken from http://hca.gilead.org.il/li_merma.html Wlodek PawlikGrand Piano Bu cd’yi az dinlemedim tez yazarken. Hala da dinlerim. Bu günler stresli günler, yazılacak 5 tane “paper” var ki bunlardan birisi araştırma projesi. Hepsi yazım aşamasında. Hiçbiri yürümüyor. Feci bir sıkışmışlık, kapasitesizlik ve son ana bırakma duygusu içindeyim. Mutluluk insanın içindeymiş, Roma’da da bulamadım. Rahatlığı buldum, yüksek standartları ama sanırım kendimi mutsuz etmeyi çok kolay başarabilen bir insanım. Kendime acısam mı, halime ağlasam mı gülsem mi bilemedim. Roma’yla Roma defterini kapatmadan önce biraz daha hüzünlü şeyler yazacağım. Dün sabah Radikal Gazetesi’nin sayfasına girer girmez ilk gördüğüm haber Ermeni bir kızla Türk bir gencin öldürüldüğü haberiydi. Ağlamaya başladım. Nasıl birbirlerine aşık olduklarını sonra nasıl gizlice evlendiklerini okudum, ailelerin neler söylediğini, onlardan neler beklediğini... Erkek tarafının annesinin tabutun kenarında kendinden

Güzellik ve Acımasızlık

The picture is taken from http://www.russian-women.net//ladies/ Napacagımı bilmeksizin bir seyler yapmaya calıstım. Bugun cok yorulmustum ve emindim ki vaktim boşa gitmeyecekti. Türkçeyi unutmak ve Türkiye’den uzak kalmak beni biraz yordu. Farklı insanları anlamak hep zordur ama benim beynim neden bu kadar yorgun peki? Bilmiyorum, biraz başım dönecek gibi geliyor. Bir sorunum hastalığım yoktur umuyorum. Nasıl çocuk doğuracağım nasıl bir evi geçindireceğim diye düşünüyorum çünkü. Onu gördüm bugün. Adını söylemeyeceğim. O da kadın bizim gibi. Sarı saçları incecik bir bedeni var. Benden çocuk benden kadın. Henüz genç bebek bir yüzü var. Bugün bana geldi ve dedi ki “Dün tek başıma yürüyüşe çıkmak istedim ama her çıktığımda 4-5 adam karşıma çıkıyor ve ben de rahat rahat gezemiyorum. Nerden geldiğimi soruyorlar, adımı soruyorlar.” Biz hep dedikosunu yapıyorduk. -Bu kızı evlat edineceğim. -Erkeklerin dikkatini çekmeye çalışıyor. -Neler giyiyor o öyle? -O çocuğa ne dedi biliyor mu