Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Öylesine

Üretmek isterdim. Bir şeyler. Ne olursa olsun. İçinden geldiği gibi davranmak, kelimenin tam anlamıyla. Kelimelerin kalabalığından kaçmak. Aynı manaya gelen iki cümleyi kullanmamak. Kaçmak, konuşmaktan. Yazmak. Sevmek ve yeniden sevmek. Anlamak ve anlamaya çalışmak. Sana elini veren, omzunu uzatan, senin için ara sıra telaşlanan bir yürek. Yürümek. Bu sıcakta. Uzun cümleler yazmaya üşenmek. Kızmak kendine. Bundan sonra yapmayacağım, demek. Emek, yemek. En tatlı iki şey. Anneyi hor görmek, kendini hiçe saymak. En büyük iki hata. İşte hayatım bu sıcak mayıs gününde. Senatonun kütüphanesinde, Piazza Minerva'da. Ve ben karışmak isterim şarkısına gülüşlerinin yaşlı Fransız çiftlerin...

Roma'da Son 1.5 Ay

Roma’daki son günlerim yaklaşırken biraz hüzün çöktü. Sicilya ve Napoli gezilerimi de anlatmak isterdim ama şimdi iç yolculuğum ağır basıyor. Fark ettim ki burda mutluyum. Deli gibi her yere başvuruyorum, Hollanda, Almanya, İtalya ve Türkiye. Pek ne yaptığımı bilmediğim oluyor. Bazen çok yorgun oluyorum ve çalışıyorum ama çalıştığımdan bir şey anlamadığım oluyor. Şimdi yine zor bir dönem geldi çattı. Bu dönemki sınavlar ve paper’lar beni daha çok zorlayacak gibi görünüyor. Fakat yapabileceğim bir şey yok, çalışmakta geç kalsam da oturmam gerekiyor başına. Burada en çok neyi özleyeceğim bilmiyorum. Pasticceria mı? Yoksa Tabachhi’de bana çok nadiren gülen yaşlı amcayı ve bana bir merhaba bile demeyen yaşlı eşini mi? Yoksa köşedeki barı mı her sabah kahvaltı yapmak istediğim bir krosan ve kahveyle? Master arkadaşlarımı mı hepsi birbirinden renkli? Aşağı inip spinning yaptığım küçücük havasız spor salonunu mu? Gitmeden Romalı ve suratsız satıcılara ve de mağaza sahiplerine “Bu kadar

Renoir

Kitap okuyan çiçekli şapkalı kız... çiçekler vazo da mıydı kızın hasır şapkasının üstünde mi? Kitap okuyan kızın yanında bir vazoda rengarenk çiçekler var. Kızın saçındaki renkler daha kırmızımsı tonlarda, çiçekler ise daha pembe daha yeşil... Bu tablonun aslını gördüğüm vakit hayatım biraz daha tamam oldu. Bağımızın giriş katındaki köşedeki odada (orası eskiden ağbimin odasıydı sonra misafir odası oldu) duvarda asılı dururdu. Bir gece anneannemle yattım o odaya ve uyuyamadım. Anneannemin yanında uzanırken karanlıkta resme baktım durdum. Uyuyamıyorum. Hayallere daldım. Kötü bir taklitmiş bizimkisi. Renkleri koyu ve solukmuş. Beni korkutan tarafları vardı bu tablonun. Çocuksun ya korkacaksın illaki. Kızın yüzünü hayal etmeye çalışırdım. Sadece şapkası, dudakları, çenesi, burnu görünürdü. Frankfurt Müzesi'nden buraya Roma National Gallery of Art'a getirilen tablonun gerçeğini ancak 27 yaşında görebildim. Bu dedim işte, meğersem Renoir'mış. Ve renkleri ne kadar canlıymış.

Gece Yalanları

Ne yazacağımı bilmeden geldim buraya. Uğraşmak için, çabalamak için. Bir özür kağıdı olsun bu. Bir kendini bilirlik ve bilmezden gelirlik. Belki de kendime itiraf etmem gereken şeyler var. Acaba bende kişilik bozukluğu mu var? Neden olmasın? Ya migren? Ya yüksek tansiyon? Ya boyun düzleşmesi fıtık başlangıcı? Neyse ... bunlara başlamadan evvel... ne demek istiyorsam onu diyeyim. Hep baskıcı bir kadın oldum ben. Hep ısrarcı idim. Annem rahmetli "ısrar edince insanın kalbini yoruyorsun ya, o olmasa..." derdi. Bir de şöyle derdi "kısa değilsin ama biraz topuklu giy, saçını topla, en güzel kız sensin". Bir de şöyle derdi "kız da kız milyonlar az." Dediklerinde çoğu kez haklıydı. Yumuşak huylu, bakımlı bir hatun olsam, kendime güvenim olsa dört dörtlük olmayacak mıydım? Kendime güvenim hiçbir zaman çok yerinde olmadı ama insan kendine güvenince ışık saçıyor istese de istemese de, en azından biraz öğüt dinleyerek bunun farkına varabilecek yaştayım. Hadi gö

Sounds of Italy

Sometimes I hear voices, sometimes sounds, sometimes the noise of the outside, cars passing by and ambulances. The old population in Italy certainly makes me worried as my room has a balcony without any sufficient protection from the outside noises such as these ambulances passing by so many times and I am now accustomed to hear them. Sometimes the guy upstairs starts shouting at this wife, I do not know at whom exactly but he is certainly sick in the head and I believe that if he is shouting at the dog which I hear bark sometimes, he should be the most cruel man on earth. Sometimes in the morning a lady starts singing opera, at 10.00 AM when I had my second coffee. And although her voice is fascinating, it gives me a slight headache and I cannot distinguish if it is a lady’s voice or if it is a TV. I asked my housemates if they heard it and they are positive that there is not an opera singer in our apartment. Sounds are amazing in Italy, when you go to Via Del Corso at 22.00 y

Şimdi Roma

Burda havalar ısınıyor. Roma yeşil ve büyüleyici. Tek başıma olduğumdan bol bol geziyorum. Plenatorio'ya gittim geçen, antik Yunan heykellerini gördüm, Afrodit saçlarını tutmuştu ama kafası yoktu, yüzünü hayal etmeye çalıştım, nasıl dururdu diye. Yine de ellerine odaklandım, saçlarını iki yandan tutmuş ve kaldırmış. Sonra Herakles'i gördüm, çok mahzun duruyordu, "sen koca Herakles neden bu kadar üzgünsün?" diye soramadım, dilim varmadı. Çünkü Herakles'in hikayesini bilmiyordum. Wikipedia soyle diyor Herakles hakkında: "Yunan mitolojisinde Herakles, Roma Mitolojisi'nde Herkül, Zeus ile Miken kralının kızı Alkmene'nin oğludur. Kadına aşık olan Zeus ona kocası kılığında yaklaşmıştır. Herakles'in Zeus'un çocuğu olduğunu anlayan Hera onunla sürekli uğraşmış ve ölümüne neden olmuştur. Herakles doğduğu günden itibaren tanrısal bir kuvvete sahiptir." Velhasıl kelam, tek başıma olmak benim sanat aktivitelerimi arttırdı. Her gün dışarı çıkmazsam de

Roma'da Bir Gün

Üç aydır burdayım. Roma’nın tadını çıkaramadım. Kağıda kaleme dokunamadım. Havalar soğudu ama bugün güneşli. Largo di Librari’deyim. Kahve içiyorum. Uzun zaman oldu ilk defa buraya (şehre) tek başıma inip bir kahve içeli. Annem hastayken her gittiğimiz kafede sigara ve kahve içerdik, şimdi sigarayı hiç aramıyorum. En son Türkçe kitabımı bitireli 2 ay oldu. Mehmet Uzun “Ölüm kadar Karanlık, Aşk gibi Aydınlık”... Ufak endişelerle üç ayımı harcadım. Öğrendim, ilerledim. Belki daha akademik oldum ama hala insan ilişkilerim şüphelerle dolu. Kızlarla iyi geçiniyorum ama pek istediğimi gerçekleştiremedim bu dönem. Daha sıkı ilişkiler öngörmüştüm belki de. Hamurişi tatlılarından doğru olanı bulamadım. Bir tiramisu, bir Ricotta di Ravioli miydi neydi, denedim, yok mideme oturdu. Bir yerden sonra yediğin her şey (ne kadar lezzetli olursa olsun) yabancı gelebiliyor. İnsan memleketini özlediğini yediği şeyden tat almayınca anlıyor. Bir kadın memesine benzeyen vişneli bir ... Siciliano denedim, çok