Ana içeriğe atla

Bir haftanın sonu

 Bir haftanın daha sonuna geldik. 

Bu hafta hiç resim yapamadım, hemen hemen her gün çok  yorgundum ve erkenden yatmak zorunda kaldım. Ayrıca bazı günler saat 6 vey 7 gibi erken saatlerde kalktım. Bugün saat 8'de kalktım fakat erken yatmıştım. Özetle böyle yorgun argın ve uykulu bir hafta geçti. 

Hafta kötü başladı çünkü oturma iznimin yenilenme vakti gelmiş onu öğrendim. Burdaki questura'yı yani karakolu aradım, hatta 12 defa aradım ama bir işe yaramadı. İtalyan sitelerinde de mantar gibi bilgi var bu oturma izinlerinin yenilenmesinde gereken dokümanlar konusunda, fakat bu bilgiler hep yarım yamalak ve karakolun sayfasından doğrulamak da mümkün görünmüyor. Neyse en sonunda, 130.46 euro ödeyerek bu izne başvurdum. Fakat postanede iki saat kaybettim denilebilir... Üstüne üstlük postanede ilk etapta yardımcı olmadılar, normalde fix bir fiyat vardı onu söylemeleri gerekirdi, fakat dediğim gibi internette bir sürü farklı bilgi dolandığından, 30 euro mu 50 euro mu yoksa 130 euro mu belli değil. Bir de patronato diye bir kavram çıkmış, bir uzman çağrılıyor ona para veriliyor ve o sana söylüyor ne kadar ödemen gerektiğini. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Normalde böyle bir bilginin kolay ve rahatça ulaşılabiliyor olması gerekiyor herkes tarafından. Oysaki bunu da bir kar (a şapkalı olacak fakat şapka işaretini bulamadım) mekanizması haline dönüştürmüşler. 

İnsanları ele muhtaç ediyorlar. Halbuki kaç senedir göç alıyorsun, bir oturt şu sistemi insanlar kendi kendilerine yapabilsinler başvurularını. Sri Lanka, Arnavutluk, Çin, Fas, Tunus, Ukrayna, Romanya... Göç ülkesisin yaptığın işe bak. Covid zamanı da hiçbir işi kolaylaştırmamışlar, güya sol hükümet var bir işe yaradığı yok. 12 senedir bu ülkedeyim, düzen değişmiyor, kafalar değişmiyor. Tam tersine insanlar o kadar ilgisiz ki yabancıların dertlerine bazen gerçekten vicdan konusunu sorguluyor oluyorum. 

Postanede SriLankalı bir kadın vardı, dili hiç anlamıyordu, ona yardımcı olayım, dedim. Yine benim dışımda yardımcı olan çıkmadı. İnsanlar burda kolayına yardım etme güdüsüne sahip değil. İngilizce bilmediklerinden de olsa gerek, fakat anladığım kadarıyla bu kadın da İngilizce bilmiyordu, ben de hiçbir şekilde iletişim kuramadım ama en azından sırasını kaçırmaması için yardımcı oldum. Tomorrow? diyip duruyordu bana herhalde devlet daireleri ona bügün git yarın gel, diyordu. Ya da kendi devletinden böyle bir şeye alışıktı. Ama sanki hiçbir şey anlamıyor gibiydi. Belki de ilk etapta herkesin ortasında bağırdı bir görevli ona ondan olmuştur. Belki panik oldu kadın. İtalyanlar bazen kötü niyetle değil ama dili anlamadığında birisi bağırınca sanki anlaşılacakmış gibi yüksek sesle konuşuyorlar. Empatileri çok yüksek diyemem bu konuda, tabii ki genelleme yapmak doğru olmaz. Fakat yüksek ses duyan bir çocuk nasıl donar, veya dili bilmeyen bir insan, çok doğal bir şey. İnsanlarla iletişim kurmak ve onlarla iletişim kurmayı istemek farklı şeyler. İstemek bazen iletişim kurmaktan daha evvel geliyor. Bunu birçok kişinin hele ki yabancılarla uğraşan kişilerin anlaması lazım. Ne onları hor görmek, ne aşağıda ne yukarda görmek, ne çocuk gibi ne de yardıma muhtaç biri gibi görmek değil, insan gibi görmek, arkadaş gibi görmek, aslında en önemlisi eşit görmek mühim olan. 

Neyse bana da ilk etapta yardımcı olmadı bankodaki kişi, sonradan yardımcı oldu neyseki... yoksa bana önce karakola git, dedi, ordan sor dedi, ben bilmem, dedi. Ben de hamileyim hiç oraya kadar yürüyemem, dedim. Telefonumun şarjı bitikti, çıkmadan yeni numara aldım, dışarda biri vardı ona sordum, o 50 euro dedi, baktık 50 euro görünüyor gerçekten de. Sonra tekrar girdim, bankodaki kadın beni aldı, dedi ki öyle bir ücret yok, telefonunu getirdi bunlar var, dedi. Okuduk, bence de bu fiyat, dedi. Neyseki halletti işimi ama ne imza, ne zaman, ne para, ne bürokrasi ne doküman of ki ne of. Sonunda öyle acıkmışım ki karşıma çıkan ilk fırından sağlıklı olmasa da yiyecek bir şey aldım. Şekerim düştü tuvaletim geldi, derken kendimi kütüphanede buldum. Oranın da ısıtıcısı bozulmuş, bir soğuk bir soğuk dondum ayaklarıma ve iliklerime kadar. Eve döndüm ve kolonyalizm ve göç üzerine bir konferansı dinlerken kedi ile birlikte uyuyakalmışım. Ama neyseki başvuruyu yapmış oldum, kurtuldum. Çok şükür. Bankodaki kadın bana acıdı bence. Bir de artık iki saate yakın postanede geçirince yardımcı oldu. Zaten o kadını tanıyorum, herkesin işini bitiren bir insan, normalde de öyleydi hatırlıyorum, o yüzden şansıma o vardı. Yoksa yeni çalışanlar ve genç olanlar maalesef o kadar yardımcı ve iş bitirici değil. Onlar da belki zamanla alışırlar. Bir genç kadın vardı sırada, başkasının sırasını almak istedi, dedim ki 'yaşlılar bile bekliyor, saatlerdir burda bekliyoruz, mümkün değil' dedim. Niçin beklemek istemiyorlar... anlamıyorum, özel olduklarını mı düşünüyorlar, bir garipler yahu! Diğerleri enayi sanki. 

Neyse bakalım şimdi karakol macerası var, onu da göreceğiz. Ne isteyecekler, ne sorun bulacaklar, ne sorun bulmayacaklar, karnım burnumda karakola gideceğim.

Neyse olumsuz düşünmeyeyim bari de olumsuz olmasın... 

En sevmediğim işler bürokratik işler... aklıma hep Kafka gelir, hep o böceğe dönüşen adam yahut niçin davaya çağrıldığını bilmeyen adam. 

Beklemek, sınırlar, göç, zorlu göç, kısıtlanan göç batının doğuyla ilişkisi, zaten insanın bunları düşünmesi yeterli. O zaman anlarız işte neden bu kadar bekliyoruz ve bekletiliyoruz. Ve neden hayatlarımız erteleniyor diğerlerininki su gibi akarken. 

Amma söylendim. 






 

 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

her şey ara verince güzel

 Şimdi eski günlerdeki gibi yine kütüphaneye geldim. Kendi kendime çalışmaya çalışıyorum.  Çalışmadan bir yazayım dedim, ne de olsa uzun zaman oldu.  Akademik alanda ufak projelerde çalışıyor, makaleler üretmeye devam ediyorum. Beynimin eskisi gibi keskin bir şekilde işlemediğini fark etsem de böyle biraz yalnız kalıp bir şeyler yapmak beni rahatlatıyor, hem daha iyi konsantre oluyorum.  Her şey ara verince güzel. Annelik bile öyle.  Geçenlerde Lost Daugther'ı izledim, zaten kitabını da okumuştum yıllar önce, herhalde 2015 yılıydı yahut 2014 yılıydı. Filmi de güzel olmuş, aktristler de harika. Çok beğendim. Sanırım film ile kitabı daha iyi anladım bile diyebilirim. Olivia Colman zaten harika bir iş çıkarmış her zamanki gibi. Bir bakışı bin kelimeye bedel.  Doğal olarak anne gibi hissetmemekten öte sanırım, anne gibi hissetmeyi çok sevmekle beraber belki bu yükün altında biraz ezilmek söz konusu olabilir birçok kadın için. Yahut annelik öyle baskın hale gelir ki ilişkimizi unuturuz.

Biten Arkadaşlıklar

Helal olsun sana Şah artık açık açık yazabilirsin. Biten arkadaşlıklarını, çıkar için ideoloji için. Kıskançlık için ve sevgisizlik için. Gerçekten sevmemiş olmak için, biten tüm arkadaşlıklara gelsin bu yazı. Bir dostumu kaybettim çünkü ayrı fikirlerdeydik Bir dostumu kaybettim çünkü bana kızdı Bir dostumu kaybettim sebebini bile bilmiyorum Gerçekten bilmiyorum neden böyle oldu Kaybolup gittiler düşen yıldızlar gibi Oysa güzeldi günlerimiz Aydınlıktı sözler Paylaşırdık her şeyi Kınamazdık canım o kadar Yoksa kınar mıydık Ben kimseyi aptal bulmadım Ya da tembel Uyardığım olmuştur Belki kimi zaman Çok şey istemişimdir Ne de olsa vermeyi de severim Ama ya hesap yaptılarsa ve dedilerse Ben ona daha çok verdim kim bilebilir ki insanlar neden gelir hayatımıza neden gider neden kırar dökerler giderken güzel güzel gidilmez hiçbir zaman kimisi de geri döner ama yürek kabul etmez kimisi rüyana girer ama aramazsın bir kere bile koparsın zamanla bilemezsin bilemezsi

Goodreads

Goodreads  Son zamanlarda sabahları erken kalkıp birkaç saat boyunca beynimi çalıştırdıktan sonra tekrar uykuya dalma ihtiyacı hissettiğimi görüyorum. Gerçekten de sabah insanın zihni daha bir net çalışıyor. Ben genelde hesap kitap yaparak ve email yazarak geçiriyorum bu zamanı, oysaki yazmalı çizmeli okumalı.  Bu sene ilk defa goodreads'te amaçladığım kitap okuma sayısına erişmiş bulundum. Sayı düşüktü, sadece 15 kitap okuyabildim. Ama o da hiç yoktan iyidir, bu arada yarıda bıraktığım on kitabı saymıyorum, Puslu Kıtalar Atlası, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Bobbi Brown Makeup Manual, ve bir sürü kedilerle ilgili İtalyanca kitap, Alda Merini'nin denemelerinin olduğu harika bir kitap. Bu kitapların hepsi yarım kaldı. Okuyamadım bitiremedim fakat başucumda duruyor. Hadi Alda Merini kısa kısa yazmış bölünse de kitabın sürekliliğine bir zarar gelmiyor fakat romanlarda tabii ki ciddi bir unutma sürecine giriyorum. Mesela Puslu Kıtalar Atlası'nı nedense sevemedim halbuki herkes s