Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kış

Rüzgar onun sesini götürdü Alın bu sesi leşlere verin dedim Ceketini aldım sahile gömdüm Sonra sahil boyunca yürüdüm Ağaçlar onun gözlerini götürdü Kumlar harelerini Deniz kızları gülüşünü götürdü Bense sahil boyunca yürüdüm Gülüşünden deniz köpüğü yapmışlar Deniz kızları ellerini uzatmış Ama tutamamışlar Kokusu vardı hala eski eşyalarda Eski eşyaları hurdacı götürdü Bense sahil boyunca yürüdüm Alın dedim leşi budur İsmi eskali budur Geçmişi geleceği budur Sen onu bize bırak dedi karanlık adamlar Bense sahil boyunca yürüdüm...

Bugün bir Pazar Günü Masa Başındayım

Masa da Masaymış Ha Adam yaşama sevinci içinde Masaya anahtarlarını koydu Bakır kâseye çiçekleri koydu Sütünü yumurtasını koydu Pencereden gelen ışığı koydu Bisiklet sesini çıkrık sesini Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu Adam masaya Aklında olup bitenleri koydu Ne yapmak istiyordu hayatta İşte onu koydu Kimi seviyordu kimi sevmiyordu Adam masaya onları da koydu Üç kere üç dokuz ederdi Adam koydu masaya dokuzu Pencere yanındaydı gökyüzü yanında Uzandı masaya sonsuzu koydu Bir bira içmek istiyordu kaç gündür Masaya biranın dökülüşünü koydu Uykusunu koydu uyanıklığını koydu Tokluğunu açlığını koydu Masa da masaymış ha Bana mısın demedi bu kadar yüke Bir iki sallandı durdu Adam ha babam koyuyordu. Edip Cansever

Kabak Çıtması

Bazen içim içime sığmıyor Kime dönsem bilmiyorum. Hep kulaklarımda tekrarlıyor: "onun kendisine hayrı yok ki" Evi bok goturuyor, dolapta bir sey yok, kıyafetler dağınık, 4 kazağım var onları dönüşümlü olarak giyip duruyorum, iki pantolonum var böyle işte Bir lokma bir hırka çok güzel yaşıyorum Paper yazmam gerekiyor yazmıyorum Bir prenses gibiyim, hayat boyle devam edecek zannediyorum Tahmin etmiyorum bir gün bir yoksulluk gelecek Bir gün bu siyaset bizim de başımıza vuracak Bir gün çocuklarımız kötü bir dünyada gaz maskesiyle gezecek Bunları düşünüyor düşünüyor susuyorum İçim içime sığmıyor Sevsem sever miyim Unutsam unutur muyum bilmiyorum. Etrafımda bir çin seddi var Git git bitmiyor Duvarlarımı aşamıyorum Garip bir şekilde tatlı bir hayat yaşıyorum Ama tadını almıyorum Hissizlikten yahut takatsizlikten Yahut düşüncesizlikten Yalvarıyorum dostlarıma Hatrımı sorun ama cevabım hep aynı Siz de mi biliyordunuz ben bilmeden önce? Neden herkes her şeyi

Gitmek Gerektiğinde

Gitmek gerektiğinde gitmek gerekir Bunun saati zamanı yeri olmaz Bunun başlangıcı ortası dönüşü olmaz Gitmek gerektiğinde gitmek gerekir Koşmak gerektiğinde koşmak gerekir Bunun soranı sorgulayanı olmaz Bunun karışanı görüşeni olmaz Koşmak gerektiğinde koşmak gerekir Unutmak gerektiğinde unutmak gerekir Bunun seveni üzeni hatalısı olmaz Bunun en çok üzüleni en çok ağlayanı olmaz Unutmak gerektiğinde unutmak gerekir Kadın gibi olmak gerektiğinde kadın gibi olmak gerekir Ağlamak gerekir Üzülmek gerekir Düşünmek gerekir Yeniden sevmek için bu kalpteki kirli kanı akıtıp Hayata yeniden karışmak gerekir Bunun bulutu yağmuru olmaz Dolusu ayazı olmaz Sıcak tutmak gerekir kalbi Çünkü kadın gibi olmak gerektiğinde Kadın gibi olmak gerekir.

Ergenliğin Yeniden Gelişi

Görünen o ki hisler ergenlikte olduğu kadar güçlü ve uçta olabiliyor. Bazen ergenlikteki özgüvensizlikler ve "keşke ortadan kaybolsam da üzülseler" gibi melankolik düşünceler insanı vurabiliyor. Bu kadar mı kötü olur bilmiyorum, insanları kendime bağırtıyorum. Bu kadar mı saçma kendime güldürüyorum insanları. Bu kadar mı iyiyim ki onlara kendimi sevdirip sonrasında onları şımartıyorum. Sonra kendimi sıfır noktasına vuruyor ve son atışımı yapıyorum. Son atış on ikiden vuruyor. Ağlaya ağlaya kaçıyorum. Nedense her seferinde kendimi ağlaya ağlata tanıyorum. Nedense şu duygusallıktan bir türlü kurtulamıyorum. Nedense çok sevmek gerektiğine inanıyorum, çok da akılla sevmek gerektiğine bir yandan da. İnsanın sevme kapasitesi de belki aklının aldığı kadardır. Belki de insanın duyguları diye bir şey yoktur, hepsi akıldır. Hala her çocuk gördüğümde ağlayasım gelir. Ama ben çok sevildim, hiç çocuk olmadım ki. Şımarıktım, nazıma oynandı o kadar. Ama hiç özgürce koşamadım ki. Koştu

Where was my home???

for the ones who never come back for the ones who never take back for the ones who never forget there is no home my home is my words my home is my deeds my home is who I constructed with faults for the ones who have hurt for the ones who had simplified always for the ones who have acted wrong there is no home my home is my belief my home is my dreams my home is my past for the ones who never cried for the ones who never loved for the ones who never tried my home is my work my home is my desk my home is my books for the ones who never knew for the ones who never dared for the ones who never saved someone for the ones who only lived for himself there is no home my home is my mother my home is my father my home is my hope my home is my city for the ones who just talked for the ones who just were jealous for the ones who just lived there is no home my home is life in itself.

Kontrol Mekanizması Üzerine

İnsanları kontrol ederek digerlerine kontrol ettirirler. Kadınları erkeklere Erkekleri müdürlere Müdürleri başkalarına Başkalarını sermayeye Sermayeyi kendilerine Kontrol ettirtirler Kontrol etme mekanizması böyledir Duyguları kontrol ederek digerlerine kontrol ettirirler. Kadınların duygularını erkeklere Erkeklerin duygularını müdürlere Müdürlerin duygularını başkalarına Başkalarını sermayeye Sermayeyi kendilerine Kontrol ettirtirler  Kontrol etme mekanizması böyledir İşte böyle...

Olmak isteyip olamadıklarım

Cok fazla. Hep daha güçlü bir kadın olmak istedim Olamadım Hep daha az ağlamak istedim Sanırım onu çok da istemedim. Her işi zamanında bitirebilmek istedim Hiç yapabildim mi bilmiyorum Bazen başka insanların hayatlarının peşine takılır ve kendi hayatımı yaşayamam. Hep başkalarının hayatında yaşarım. Başkalarının ne düşündüğü ne yaptığı hep önemlidir benim için. En son aldığım kararlar: 1) Feminizmle ilgili bir kitap yazacağım 2) Uykum var, uyuyacağım.

La frontière de l'aube

                                                                Frontier of the Dawn Yıllar önce "Aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk" demişti... Şimdi aslında aşktan daha kıymetli olduğunu düşündüğümüz şeyler olduğunu "bilerek" yaşıyoruz. Yahut artık hiçbir şey hayattan daha kıymetli değil. Kimse de aşk için ölmüyor. Ölecekmiş gibi oluyor ama ölmüyor. İşin komik tarafı benim anneannemin annesi Ayşe aslında bir şairmiş, ozanmış o zamanın deyimiyle. Hemen her konuda bir dörtlük uydurur söylermiş. Çok güzel tekerlemeler bilirmiş. Anneannem annesinin bir şair olduğunu söyledi. Ben inanıyorum, kadın bir şair 1910'larda mı 1920'lerde mi bir şair kadın Türkiye'de Kayseri'de inanılmaz (Buna bu gözle baktığım için kendime de inanamıyorum). Mehmet büyük dedem, anneannemin babası ölmüş. Hastalıktan. Ayşe Anneanne dağa çıkar çıkar ağlarmış, "Beni de kırkına al Mehmet Mehmeet!" diye. 1 sene sonra o da ölmüş. Anneannem Ganimet ile kızkardeşi Mürüvv

Eggs

İlk defa bir Bent Hamer filmi izledim ve çok duygulandım. Filmi çok sevdim. Aslında Norvecce olan ve altyazılarını İtalyanca okuduğum bu filmde her şeyi anlayamamış olsam da ... Önce Hamer hakkında kısaca bilgi vereyim wikipedia'dan: http://en.wikipedia.org/wiki/Bent_Hamer Belki filmi anlatmaktan çok böyle bir yönetmenin filmi izlemeden önce bize neler anlattığını size anlatmam yerinde olacak. İki yaşlı kardeşin hikayesidir bu. İkisi birlikte yaşarlar, geçinip giderler gül gibi. Bu fikri bir arkadaşıyla birlikte edinen Hamer, filmi çekmeye karar verir. Birinci çekim gününün sonunda kardeşlerden birinin eşi vefat eder. Moe muydu diğeri miydi şimdi hatırlamıyorum ama eşi vefat eden yaşlı aktör sürekli ağlamaktadır, çökmüştür. Sürekli piposuna bakmaktadır çekim arasında. Hep düşüncelidir. Ailesi ona der ki "Ya sen de onunla öl ya da bu filmi bitir." Filmi bitirmeyi tercih eder. Film çekimleri 22 gün sürer. Kışın ortasında, bir kasabada, bir evde iki yaşlı. Edi ile B

The Shitty Poem

Some have left because they did not have time Some have left because they did not find love Some have left because they went for excitement Some had left because they were in love with God and tradition Some had left because they had not found the one Some had left because they were bored Some had left because there were excuses Some had left because I let them go Some had left because it was obvious In the end there was always a manly reason to leave And a womanly reason to search Then there was a reason to believe That it was gone for good I feel that good things happen after the bad things Does not matter how hard it is That is what my mother taught me for real Work work work whatever happens and depend on yourself But I always depended on her, relied on her Now I feel I need to rely on someone Love is a long process You have to be ready to go ready to mistake ready to take risk You have to give from yourself otherwise it is not worth Som

Kırmak, Kırılmak ve Unutmamak Uzerine

Çok insana kırıldım, onlar da bana kırıldılar. Bencil olduğum için, başkalarını düşünmediğim için, onları yeterince düşünmediğim için, onları yeterince önemsemediğim için... Yeri geldi kimse sormadı hatrımı, üç gün üç gece kabus gördüm, yeri geldi her şeyi silmek istedim. Geçmişimi sildiğimde ben yoktum. Kimi unutarak kırdı, kimi unutmak istediğini söyledi. Kimi beni çok ciddi buldu, kimi karamsar, kimi şımarık buldu, kimisi ise domuşuk buldu. Kimi zaman insanlar beni çirkef buldu, kimi zaman çingene buldu. Kimi zaman melankolik, kimi zaman alkolik. Kimi zaman yoz buldular, kimi zaman hayalperest. Kimi zaman sorumsuz buldular, kimi zaman çocuk. İşte böyle böyle sevdim insanları, kavga ettim insanlarla, böyle böyle ağladım, büyüdüm, büyümedim ben. Zamanı geldi dostum yoktu, zamanı geldi kardeşim yanımda yoktu, zamanı geldi sevgilim yanımda yoktu. Ama onlar da bana dediler ki "bizim de kimsemiz yok ki." Üç gün üç gece annemi gördüm rüyamda. Ona dedim ki "bana bir ev

Barbara adlı Film

Bugünlerde evden çıkasım yok. Buna bunalım takılmak derler. Geçen gün Barbara isimli filme gittik. Yeşilçam Sineması'nda. Eski mi eski bir sinema, bilirsiniz, Beyoğlu'nda. Her yerde yüzü var Türkan Şoray'ın, Cüneyt Arkın'ın, Kartal Tibet'in, eski filmlerden kareler ve resimler asılı duvarlarında. Bu sinemayı severim. Vizyona girmiş ve çabuk gitmiş, kıymeti yarı anlaşılmış yarı anlaşılmamış filmleri gösterirler. Ben eğer ki kaçırmışsam o filmi bilirim ki Yeşilçam o filme bir şans daha verir. Barbara Doğu Almanya'dan gitmeyi düşünen bir kadının hikayesini anlatıyor. http://www.youtube.com/watch?v=q_Pn9zwhJtI Kadınlar hep bu iki hal içindedir zaten: Gitmek ve kalmak. Gitmeli mi kalmalı mı? Belki erkekler de aynı ruh hali içindedirler. Kiminle gitmek kiminle kalmak? Başını alıp gitmek mi yoksa kalmak mı? Gitmek kalmadığına değecek mi? Burda gitmek istiyor çünkü: Doğu Almanya'da rejimle yaşadığı ihtilaf nedeniyle tutuklanıp küçük bir taşra kasabasına

Kalbini Katılaştırma Soyut Sözcükleri Buharlaştır

Neden mi bu başlığı koydum? Ben de bilmiyorum. Bugün çok şey yazasım var. Mesela ne kadar cok Schubert Impromptu D9 Klavierstücke dinlediğimden bahsedebilirim... Ama bu çok elitist bir başlangıç olur bunu istemem. Klasik müziği hiç bu kadar uzun süre dinleyeceğim aklıma gelmezdi. Aklın ve müziğin bu kadar rafine olduğu hiçbir şeye katlanamam oysaki. Bugün kadınların erkeklere nasıl kontrol ettirilmeye çalışıldığını düşündüm yine. Maaşların eşitliğini geçtim. Sığınma evleri açılmamasını geçtim. Hamilelik izninden dönüp işten atılan kadınları geçtim. Öldürülen kadınları geçtim. Ben bunları geçerken etrafta kan gövdeyi götürüyordu. Sonra kürtaja takıldım. Devlete takıldım. Hükümete takıldım. Ataerkilliğe takıldım. Utanın. Sözlerinizden ve sözlerinizin ne kadar kadının hayatıyla oynadığından utanın, istedim. Söylendim. Şikayet ettim. Bana hep şikayet ediyorsun, dediler. Memurlar maaşlarını almak içindi, hükümdarlar yönetmek için, halk uyutulmak içindi, bense susmak içindim. Ben susma

Nasıl Özledim Öyle Böyle Değil

Lucca Questura

Since I am not very good at my mother tongue anymore, I am writing in English. It has been a long time I read a book in Turkish, almost 3 months and I forgot very easily (which means that I am not as good as I want to be in Turkish writing and literature anymore.) Not that I am self-confident in English. Let's see. I got my permesso di soggiorno (residence permit) after three months. Actually things evolved really fast because some people have not even given their fingerprints in the questura. What does questura mean? questura / kwesˈtura / f. = offices responsible for police force, public order and relative administrative services. I could not recognize myself in the police office where you receive your residence permit card. Basically we went there at 9.30 which was late, as we all had appointments for that day. Only saturdays they are working now which is making things more complicated. We got in the queue. Actually there were no queues. There were different lines of pe

Bugün Benim Söylemek İstediklerimi Nazım Söylesin

Seni Seviyorum (İnsanların İçinde)   İnsanların içindeyim Seviyorum insanları Hareketi seviyorum Düşünceyi seviyorum Kavgamı seviyorum Sen kavgamın içinde Bir insansın sevgilim Seni seviyorum Aydınlığın içindeyim Seviyorum aydınlığı Paylaşmayı seviyorum Eşitliği seviyorum Kavgamı seviyorum Sen kavgamın içinde Bir insansın sevgilim Seni seviyorum Nazim Hikmet Ran  not: Benim bir kavgam yok, kişisel kavgam dışında. Ama bir gün büyük bir kavgaya dahil olmak istiyorum. Bir yazarlık kavgasına. Vakti geldiğinde. 

Lucca ve Sokaklar

İlk geldigim zaman sabah kalkıp Via Elisa'da bu yoldan yürümüştüm... Sonra Yeşim ile tanıştım, onun evinden bu manzarayı gece gündüz görme fırsatım oldu... Her zaman bana açık kapısıyla sabah akşam kahveye davet etti beni, ben de hiç ikiletmedim.Her seferinde Duomo'ya bakarken, zaman duruyordu, sanki o sırada yaşlanmıyorduk, zaman geçmiyordu. Şehir gece erkenden uyuyordu, biz şarap içiyorduk. La Dolce Vita diyorlar ya bir yerden sonra kalbi zorluyordu, ama manzaranın bir suçu yok. "Bu benim suçum." Hmm çamaşırlarını dışarıya asmak zorundalar bence de, çünkü evler eski ve nemli. Çamaşırlar kurumak bilmiyor çünkü evler güneş almıyor (kendi adıma konuşayım) benim ev her daim buz gibi.  Bir sabah erkenden kalkıp fotoğraf çekmek için yollara döküldüm. Daha afyonum patlamamıştı, ama erken kalkmışken bir daha bu fırsatı bulamam dedim. Sokaklar boştu, kiliselerin önünü süpürüyorlardı. Daha kapıları açılmamıştı. Dar sokaklardan ilerledim. Küçük şeh

Günah Çıkarma

Evet insan bazen iki üç sene önceki sorunlarına bakıp yeni yeni düşünebiliyor. Yanlış olan neydi? Ben hep düşündüm, düşünerek geleceği yönlendirmek istemedim bir yandan da. Ama şu var, ben iki üç sene önce çok kötü bir haldeyken, annem hastayken, kedimiz sakatken, biz ölümü beklerken, dünya malı kıymetsizdi. Öylece sürükleniyorduk sağdan sola, hiçbir şeyi bilmiyorduk, hiçbir şeyi kestiremiyorduk. Kendimizi anlamıyorduk. Annemi kaybetmenin ne demek olduğunu biliyordum ama anlamıyordum, yaşadığı sürece her şey o kadar normaldi ve her şey o kadar tıkırındaydı ki. Onunla kavga etsem kaçardım, onu özler yanına giderdim, o bana bir sürü güzel tavsiyede bulunur egomu oksardı. Sonra anladım ki annemsiz yaşamak bir cehennem. Sonra anladım ki ben çok kötü bir evlattım kimi zaman. Sonra anladım ki onsuz ben güçsüzüm... Sonra sonra her şeyde onu bahane ettim. Çok ağladım, çok kaçtım gerçeklerden, değişik savunma mekanizmaları geliştirdim, bireyselleştim, çünkü tek başıma ayakta kalamamaktan kor

Özlemek

İnsan sadece geçmişi özlemez diye düşünmeye başladım. Olası geleceği de özler. Bir restoranda arkadaşlarınızla oturup pizza yerken ve yanında şarap içerken bu rahat hayat biçimine alışmış insanlar gibi görünebilirsiniz. Şakalara kaygısızca gülebilir ve aslında hiçbir kaygısı olmayan insanlardan da olabilirsiniz. Fakat hiçbir gerçek, hiçbir koku, hiçbir ten size bir gün tüm bunların geride kalacağınıi, gelecekte karanlık şeyler yaşanacağını ve bir gün sizin bu tatlı mı tatlı hayattan göçüp gideceğiniz gerçeğini unutturamayacaktır. Yine karamsarlaşmaya başladın diyeceksiniz. Evet çok karamsarım. Fakat aslında hayattan tat aladabiliyorum. Hatta memnunum kimi bencilliklerimden. Kimi tek başınalıklarımdan. Mutlu olmamam için hiçbir sebep yok. Peki gelecekten korkuyor muyum? Bazen evet ama bazen korku üretmeden de yaşamaya çalışıyorum ve başka savunma mekanizmaları uyduruyorum kendime. Ölümlü olduğumuz gerçeğinden kaçabilen bir yaratık var mı? Ama aslında ben bu sebeple yazmadım bunla

No Music In My Life: Lucca and Istanbul

Some will ask my why I prefer to write in English. And I will tell them that I am not very much self-confident in writing in Turkish. The reason is that if I cannot write in the best way in Turkish I am ashamed. But in English you can be informal. You can be light and say things that are not so much in place but maybe necessary to be told. The reason I am writing is that I want to share some comments of mine about the city of Lucca and Istanbul. Life, love, music and our generation in general will be the sub-subjects of this text. I came here to be silent, to keep silence, to say less, to listen more, to see more, to know more, to feel more. I came here not to run from here to there, not listening to myself. What if I listen to myself? Suddenly a Frankestein comes up and says, "I am angry with how life goes". Or was it the Frankestein that I had met in Istanbul that came out of my heart and mind and shouted at others that life is not worth living so that I would take their